
İnsanın gücü sözündedir
“ŞİİR bir Cennet
bahçesi/ Girmeyene anlatılmaz/ Cennet nedir, bahçe nasıl/ Görmeyene anlatılmaz…”
Şair Abdurrahim Karakoç,
“Şiire Dair” isimli şiirine bu dörtlükle başlıyor. Şiir, yürek ve ruhun kültür
medeniyetidir. Hayat tarlasından toplananlarla, ruhun harmanında kelimeler ve
imgelerle uçsuz bucaksız, sonsuz huzur sunan bir hasattır. Şiir, dünyasına
girmeyene, istemeyene, görmeyene, anlatılamaz.
Usta şairin dizeleriyle
devam edelim: “Şair gülü, şükür gülü/ Yaprak yaprak dokur gülü/ Her mısradan
fikir gülü/ Dermeyene anlatılmaz.”
Şiir yazmak, şiir okumak,
şiiri anlamak için özel ilgi ve altyapı gerekir. Bu yüzdendir ki, şiir hayatın
her alanına nüfuz eden bir sanattır. Şiir düz anlatım olmadığı için, herkesin
şiirden anlaması beklenemez. Burada göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek de,
şiirin herkesin dünyasına bir şekilde ilham olduğudur. Her insan uzun uzun
şiirler okumayabilir, ezberleyemeyebilir ama yine de iki satır da olsa şiir
bilir. Ama bazı kişiler vardır ki bunun farkında bile değillerdir.
“Şiir toprak kokusudur/ Şiir
damla damla sudur/ Ermişlerin duygusudur/ Ermeyene anlatılmaz.”
Şair, duygularını içinde
bulunduğu hâl dili ile satırlara döker. Şiirde kullanılan ifadeler, imgeler,
sözlükteki kelime karşılıkları herkes tarafından aynı şekilde okunsa da, bu her
insan tarafından farklı algılanarak yine farklı yorumlanabilmektedir. İşte bu
da şiirin başka bir boyutunu gösterir.
“Şairler sultanı Yunus/ Her
sözü yüz defa yumuş/ Aşk bağına dergâh kurmuş/ Varmayana anlatılmaz.”
İnsanın gücü, sözünün
gücüyle doğru orantılıdır. Şair, sözün gücünün farkına vararak, sözünü yüz defa
yıkayarak aşk bağına kurulan şiir dergâhının kapısında, anda kalarak, zamanı
kucaklayan bir edeple, Yunusça durmasını bilendir.
Özün söze dönüşmesi
Söz, iletişimdir. Güzel
sözlerle güzel dünyalar oluşturabiliriz. Sözle düşünür, sözle konuşur, sözle
iletişim kurar ve üretiriz. Muhabbeti, dostlukları sözle kurar ve yine sözle
yıkarız. Söz insanın kendisine, çevresine, doğaya, madde ve mânâ âlemine
yönelen en büyük gücüdür. “Sözde sihir vardır” sözü boşuna söylenmemiştir.
Ortamları gül bahçesine çeviren bir söz, bir anda yıkım da oluşturabilir. Söz,
kitleleri harekete geçirebildiği gibi, köleleştirebilir de.
Söz, insanın emrine verilmiş
güçlü bir emanettir. Kullanım şekline göre etkisi ortaya çıkar. Sözün kullanım
şeklini belirleyen ise kişiler, olaylar ve ortamlardır.
İnsanın gücü dilindedir.
Dili kullanmak ise başlı başına bir sanattır. Sözün demini bulduğu, mânâsını
yakaladığı, anlam içinde anlamının oluştuğu, gerçek anlamda sanata dönüştüğü yer
ise şiirdir.
Şiir öylesine sarf edilen
kelimelerden oluşan sözlerle ifade edilemez. Şiir sonsuzluğun uçsuz bucaksız
derinliklerinde anlamını arayan ruhun, sınırsız renkler, kelimeler ve imgelerle
süslenen ifadesidir. İnsan özünün hâl diliyle söze dökülmesidir. Sözü güzel
söylemek, iletişim hâlinde ustalaşmak herkes tarafından öğrenilebilir. Şiir
yazmak ise kursa giderek öğrenilmez. Öğrenilse de şiir olur mu, tartışılır.
Şiir, bilindik söz ve yazı kalıplarına sığmaz. Şiir için belirli bir
yazma/okuma kuralından bahsedemez ve şiiri sınırlandıramayız. “Ne kadar şiir
varsa, o kadar şiir kuralı vardır” diyebiliriz.
Şiir türleri, akımlar,
kurallar, kuramlar şiirlerden çıkar. Kuramlar/teoriler şiir yazdırmaz. Tam
tersi, bazen sınırlar. Şiirin malzemesi, hayatın içinde ve dışında her ne
varsa, soyut ve somut, ufka giren ve girmeyen, madde ve mânâ, hayâl ve gerçek
ne varsa hepsidir. Şair, sınır çizilemeyen, tanımı konulamayan varlığın ve
hiçliğin içinde yol alan söz işçisidir.
Tanımsız ufukta yol almak
İnsanın özünde şiir vardır;
bu yüzdendir ki, herkes hayatında en az bir defa da olsa şiir yazmayı
denemiştir, şiir okumuştur. Neredeyse hemen her gün farklı ezgilerin
mısralarındaki sözlerin imgelerinde savrulmayan insan yoktur. Şiir ve şiiri
oluşturan ifadeler ulusal dille yazılsa da ruhu evrenseldir. Bu yüzden bilindik
kelime kalıpları ile tanımlanamaz.
Yıllardır usta şairlerle
şiir ve dil üzerine konuşuyor, değerlendirmeler yapıyoruz. Yapılan her söyleşi
ve değerlendirmenin sonunda zihnimizde yeni ufuklar açılıyor. Peki, tam ve net
olarak bir tanım çıkıyor mu? Hayır! Her defasında yeni sorular oluşuyor.
Sadece usta şairlerle
değil, yıllardır şiir atölyemizde birlikte çalıştığımız, söz işçisi genç
şairlerle kelimelerin tanımlara sığmayan ufuklarında keyifli yolculuklar
yaptık. Hâlâ yapıyoruz. Bu yazıyı yazarken, “Şiir atölyelerinde neler konuştuk,
hangi çalışmaları yaptık?” diye düşündüm de, atölyelerde birbirinden değerli öyle
çok çalışma yapmışız ki… Söze, yazıya, okumaya, yazmaya, şiire dair klasik
müfredatla sınırlandırılamayacak kadar çok ve ciltler dolusu kitapla
anlatılabilecek çalışmalar...
Şiir atölyelerinde şiir
öğretilmez
Yıllardır devam eden “şiir
okulları/atölyeleri” çalışmalarımızın notlarına baktığımda, her atölyede, söz
ve şiir aşkıyla dolu öğrencilerle birbirinden değerli çalışmalar yaptığımızı
gördüm. Her şiir atölyesinde farklı çalışmalar yapılsa da ilk derslerde
genellikle söz ve sözün gücü, sözlük okumak ve dil kullanımı ile başladık. Her
hafta sözün tılsımlı dünyasında yol aldık. Şiiri, şiir poetikalarını konuştuk.
“Kelime, terim ve kavram deryasında kaybolmadan nasıl yol alacağız?” diyerek titiz
adımlarla ilerledik. Şiir okullarımızda/atölyemizde içeriği önceden
belirlenmiş, basmakalıp bir müfredatla çalışmadık. Her atölyede mutlaka
işlediğimiz başlıklardan bazıları şöyleydi: Logos, söz-hikmet, bilgi-bilmek, insan
ve algı, en eski edebiyat dili, şiir, “Şiir ne değildir?”, “Şiir şart mıdır?”,
“Şiir olsa/olmasa”, “Şiir yazmak şart mı?”, “Şair neyi yazar?”, “Şair neden
yazar?”, “Şiirin/şairin malzemesi nedir?”, “Herkes şiir yazmalı mı?”, “Herkes
şiir yazabilir mi?”, “Şair doğulur mu, olunur mu?”, “Şiir bir kere mi yazılır?”,
şiir işçiliği ve bir şiir üzerinde farklı bakış açıları ile çalışmak, “Şiir
yazmasak ne yazardık?”, şiir yazarken karşılaştığımız zorluklar, şiirde anlam
arayışı, “İmge/simge/halvet nedir, nasıl kullanılır?”, yazarken tıkanma durumlarında
yapılacaklar, ruh hâllerine girmek ve o ruh hâlini devam ettirebilmek, “Neydi
aşk?”, “Şiir kimin içindir?”, “Şiiri kim yazar?”, “Şiir kime yazılır?”, şiir
dili, “Yazıda giriş-gelişme-sonuç (serim-düğüm-çözüm) var, ya şiirde?”, şiir
yazarken karşılaştığımız zorluklar, ilham, tıkanma hâlleri, dolmak,
taşmak/taşamamak, şairler üzerine konuşmalar ve değerlendirmeler, şiir üzerine konuşmalar
ve değerlendirmeler, şiirler üzerine değerlendirmeler, şiir yazarken ve şiir
üzerinde çalışırken karşılaşılan zorluklarla ilgili konuşmalar, soruların
cevaplanması, önce yazılan ve üzerinde çalışılacak şiirlerin okunması ve
şiirler üzerine değerlendirmeler, yeni yazılan şiirler üzerinde değerlendirmeler,
“Şiir/ler tekrar veya farklı bir bakış açısıyla yapılsaydı nasıl yazılırdı?”, poetika
anlayışları, farklı şairlerin şiirlerini okumak, konuk şairlerle bilgi
paylaşımları, şiiri destekleyecek unsurlar (öykü, sinema, araştırma müzik,
tiyatro, resim, plastik sanatlar), şiir üzerine aykırı düşünceler,
sorgulamalar, şiir türleri, şiir sunumu, şiir örnekleri, atölye öğrencilerinin
şiirleri üzerine değerlendirmeler, şiir temrinleri…
Şiir atölyelerinde
işlediğimiz konulardan bir kısmı bunlar. Sözde, edebiyatta, sanatta sınır
olmadığı için, biz de belli başlıklarla sınırlandıramıyoruz.
Her şiir özeldir. Her şair
kendini yazar. Yazmak bir im, imza, bir yaşanmışlık veya yaşanamamışlığın
izlerini bırakmaktır. Belki de yaşayamadıklarımız, anlatamadıklarımızdır. Belli
bir tanımı yapılamayan, ruhlara göre anlamı değişmektedir.
Ruhumuza dokunan şiirlerle
yaşamak dileğiyle…