
GEÇEN hafta Hamas’ın İsrail’e karşı başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu’na misilleme yapan İsrail, kana doymak bilmiyor.
Evet, bu haftaki yazımı kaleme almak üzere bilgisayarımın başına geçer geçmez dehşetle irkildim.
İki değil üç, dört, belki de beş kez Siyonist, katil ve işgalci unvanlarına sahip İsrail’in, dünyanın gözü önünde Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesini bombaladığını, yüzlerce yaralıya ve ölümden kaçana ev sahipliği yapan, ilaçsız, elektriksiz, susuz şifa dağıtan, doktor ve hemşire ayrımı yapmadan 500’ü aşkın Filistinli kardeşimizi şehit ettiğini okudum.
İnanılır gibi değildi. Bunu yapmaya cesaret edecekleri kimsenin aklına dahi gelmemişti. Ama oldu mu, oldu. “Nerede şer varsa, orada İsrailli var” sözünü aklıma düşürdü bu olasılık. 10 günü aşkın süredir devam eden saldırılarla beraber ağır kuşatma altında kalan Filistinlilerin ne gidecek alternatif bir yurdu var, ne de kendilerine su, gıda, akaryakıt ve sağlık malzemesi ulaştıracak Refah Kapısı açık.
Dünyayı bir simülasyon merkezine çeviren Amerika ile onun yaramaz evladı İsrail, ellerine aldıkları joystickle onlarca, yüzlerce, hatta binlerce insanı gözünü kırpmadan öldürüyor ve bundan keyif alıyor, dans edip eğleniyor.
Müslümân âlemi yine cılız sesle sesleniyor
Geçen hafta cep telefonuma gelen “Hayırlı Cumalar” şeklindeki mesajlar, acıyan canımı daha da acıtınca şu cümleyi kurmuştum: “Kolu kanadı kırık Müslümanların sesi cılız, tesiri az, cesareti ise akamete uğramış durumda. Birlikten yoksun yapılanlar mazlum ve masumlara pansuman olmuyor, olmayacak da. Eyleme gebe olmayan hiçbir protesto şu zamana kadar sonuç doğurmadı, doğurmayacak da. Geriye dua etmek kalıyor, ona da ümitsizce sarılıyoruz ve ‘Âmin’ demeye dahi takatimiz yok. Şimdi gel de böyle bir ahvâlde ‘Hayırlı Cumalar’ de ya da diyenleri oku! Müzeyyen sofralara oturup karnını doyur, tuttuğun takımın maçını izlerken çayını yudumla ve dinlenmek için sıcak yatağına uzan... Üstelik onların uzanacak mezarı dahi yokken…”
Benzer bir çıkış, Kültür Ajanda yazarımız Rukiye Yıldız’dan geldi: “Bu yediğimiz son yemek olsun, bu içtiğimiz son su olsun. Öptüğümüz, sevdiğimiz ahirete kalsın. Parçalanmış çocuk kafaları görmektense ölüm gelsin, şehadet olsun. İzzetimizle şehit olmak varken hastane bombalayanların danslarını izlemek ar olsun, utanç olsun. Müslüman! Sen Hazreti Ömer’in, Hazreti Hamza’nın nefesini taşıyorsun. Sen Alparslan’dan, Selahaddin’den bergüzar taşıyorsun. Ayağının bastığı yere adalet gelir. Miskin miskin izleme, kalk, haykır, hançeren patlasın. Kalk, Gargat ağacı bu zalimleri saklayamasın. Yetti artık! Arş titriyor, yer utanıyor. Çocuk kanıyla değil, gaza sedasıyla dünya yankılansın.”
Geçen haftaki yazımda Netanyahu ve hükümetinin sunî bir 11 Eylül peşinde olduğunu dillendirmiş, akabinde İsrail’in kendisine yönelik saldırıları “terörist” başlığında değerlendirerek savaş politikası ile ilerlediğini, bu durumu avantaja çevirdiğini yazmıştım. Katil İsrail bizi yanıltmadı.
Kalıcı barış için hafta sonu toplanacak olan İslâm İşbirliği Teşkilatı’na bağlı ülkelerin Dışişleri Bakanları daha yola çıkmadan yapılan hastane saldırısı tüylerimizi diken diken etmeye yetmişti. Hem nasıl etmesin? Yolda yürürken karınca ezilmesin diye rikkat gösteren bir mümin, nasıl olur da binlerce masum insanın katledilmesi karşısında tepkisiz kalabilir?
Alçak saldırı sonrası en ağır cümlelerden oluşan kınamalar gelmeye başladı. Hatta devam ediyor. İnanın İsrail bunları duymuyor. Ki bunlar İsrail’i engellemek için yeterli birer adım değil. 2 milyon insanı açlığa, susuzluğa ve ölüme mahkûm eden anlayış, Gazzeli Filistinlileri vatansız bıraktıktan sonra şimdi de mezarsız bırakma yolunda. Bu yüzden avazım çıktığı kadar bağırıyorum: “Soyun kurusun!”
Gazze’ye, Batı Şeria’ya, Mescid-i Aksâ’ya, velhasıl kutsal toprakların gerçek sahiplerine yönelik alçak saldırıların durdurulması için “One minute” çıkışının güncellenerek sözden eyleme geçirilmesi gerekiyor. İran tarzı tehditlerle değil, “Bir gece ansızın” ile de değil. Hemen, şimdi!
Hem askerî, hem de ekonomik yaptırımlarla gidilmeli İsrail’in üzerine. Tarihin en ağır yaptırımlarıyla… İsrail menşeli ürünleri boykot ederek değil, Filistinli kanıyla üretimi ve satışı yapılan tüm ürünleri denize dökerek, müesseselerini kapatarak, gelir kaynaklarını kurutarak…
Hiçbir şey gelmiyorsa elinden, eline aldığın bir taşı Tel Aviv istikametine gönder. Fırlattığın taşı ebabil kuşları menziline ulaştırsın ve sülfürik asit taşıyan misket bombalarına dönüşsün. Masumlara, mazlumlara ölüm yağdıran korkakların kökünü kurutsun.