Sosyal medyada da “ışıklar yanıyor”!

Sosyal medyada yapılacak paylaşım önceden yazılıp bir süre beklemeye alınmalı (taslak olarak kalmalı), zihnimiz bunu yapmanın getirisi ve götürüsünü hesap ettikten sonra yayımlanmalıdır. Aksi hâlde, sosyal medyada ışık yakmaya çalışırken kendimizi yakarız!

GEERT Hofstede, kültürü, “bir toplumu diğerlerinden ayıran kolektif bir zihin kodlaması” olarak tanımlar. Yani o toplumun zihni belli olaylara ortak tepkiler verir; kelimelere, kavramlara, deyimlere o kodlamalar aracılığıyla anlamlar yüklenir ve böylelikle iletişim gerçekleşir.

Geçen hafta Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım’ın Twitter üzerinden paylaştığı “Işıklar yanıyor” mesajı, bir anda toplumun o ortak kodlanmış zihinsel programlaması ile anlam kazandı, hayli yankı oluşturdu.

Ola ki anlaşılmaz kalmasın diye bir gazeteci, Engin Yıldırım’ı etiketleyerek ve sonuna temenni emojisi ekleyerek, “İnşallah hep böyle yanar bu ışıklar” paylaşımı ile destek verdi. Başka bir gazeteci de, “Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım’dan anlamlı tweet” mesajı ile paylaşımın ateşini daha da körükledi.

İçişleri Bakanlığı da yine Twitter üzerinden “Işıklarımız hiç sönmüyor” paylaşımı yapınca, toplumun zihin kodları harekete geçti ve ciddî bir tepki dalgası oluştu.

Sonraki günlerde gerek sosyal medyada, gerekse geleneksel medyada “Işıklar yanıyor” meselesi ilk gündem maddesi oldu. Engin Yıldırım daha yakından mercek altına alındı; kim olduğu, daha önce neler yaptığı ve Anayasa Mahkemesi üyeliğine nasıl atandığına dair konuşmalar yapıldı, yazılar yazıldı.

Biz bu yazıda böyle bir tartışmaya girmeyeceğiz. Engin Yıldırım’ın kişilik ve kimliğine dair genel bilgilerin dışında özel bir bilgiye sahip değiliz, Anayasa Mahkemesi’nin son günlerde üzerinde çalıştığı dosyalardan da bîhaberiz. 

Işıklar yanıyor” vakıası ile sosyal medyanın çok acayip bir plâtform olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Sanki gece yarısı birisi darbe teşebbüsünde bulundu, onu destekleyenler de oldu ve halk ayaklanması ile darbe teşebbüsü akâmete uğratıldı. Olayı tetikleyen mesaj silindi, “Ben onu kastetmedim” türünden açıklamalar yapılarak geri adım atıldı, mesajı görünce heyecanlarını saklayamayıp paylaşıma destek verenlerse “Biz darbeci değiliz” şeklinde savunma yaptılar.

Mesajı gören, tepkisini ortaya koydu; “ışık” üzerinden yeteri kadar mizah, ironi ve edebiyat yapıldı. Ara bilgi olarak aktarayım, o gece kendi geldiğim nokta şu oldu: “Işıklar içinde uyuyamıyorum, lütfen ışıkları kapatın!

Işıktan rahatsız olmuştum ama aklıma ölünce arkamdan söylenmesi muhtemel bir temenni gelmişti. Arkamdan “rahmet” dilenmesi tercihimdi; “rahmet” ya da “nur” yerine ikâme edilmeye çalışılan ve bu dünyaya ait fizikî bir enerji olan “ışık”, öbür tarafta benim işime yaramazdı. Ben de işin bu tarafına takılıp kalmıştım...

Tekrar konuya dönersek… Bütün her şey, bir gecede oldu ve bitti. Sanki bir rüya gibi, değil mi? Hepimiz evdeydik, olan biteni elimizdeki küçük ekrandan takip ettik.

Bundan sonra, tamamen sanal âlemde yaşanacak ve geçip gidecek birçok vakıa yaşayacağımız ve gerçekliklerin bu alana taşınacağı anlaşılmaktadır. Bundan dolayı gerçek dünyanın yerine ikâme edilen sanal âlemin içerisinde de tavır ve davranışlarımıza dikkat etmemiz gerekliliği ortaya çıkmaktadır. “Kelebek etkisi” dediğimiz durum, sosyal medyada da görülebilmektedir. İki kelimelik küçük bir paylaşım büyük netîceler doğurabilmektedir.

Meşhur bir hikâyedir[i]

Bir gün bir tanıdık, Sokrates’e rastlar ve der ki, “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?”

“Bir dakika bekle” diye cevap verir Sokrates, “Bana bir şey söylemeden evvel, senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna ‘üçlü filtre testi’ deniyor”.

-Üçlü filtre?

“Doğru” diye devam eder Sokrates, “Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek iyi bir fikir olabilir. Bu, ona ‘üçlü filtre’ dememin sebebi... Birinci filtre, ‘gerçek filtresi’... Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam olarak gerçek olduğundan emin misin?”.

“Hayır” der adam, “Aslında bunu sadece duydum”.

“Tamam” der, “Öyleyse sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, iyilik filtresini. Arkadaşın hakkında bana söylemek istediğin şey, iyi bir şey mi?”.

-Hayır, tam tersi!

-Öyleyse onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı; işe yararlılık filtresi… Bana arkadaşın hakkında söyleyeceğin şey, benim işime yarar mı?

-Hayır! Gerçekten de değil…

“İyi” diye tamamlar Sokrates, “Eğer bana söyleyeceğin şey doğru olmayıp işe yarar bir şey değilse, bana niye söyleyesin ki?”.

Bu hikâye beşerî münasebetlerimizde, insanlara birileri hakkında bilgi aktarırken hep aklımızda olmalıdır. Sosyal medyanın hassas yapısı dikkate alınarak yapılacak paylaşımlar, buna benzer bir filtreden geçirilmeden yapılmamalıdır.

İnsanın o anki hissiyatı kendine özeldir. Paylaşım yapma ihtiyacını hangi sâikin tetiklediğini, motivasyonunu ve heyecanını biz bilemeyiz. Bazen kendi yazdıklarımızı bir süre sonra anlamsız bulabiliyoruz. Fakat sosyal medyada süzgeçten geçirilmeden paylaşım yapıldığı anda, ok yaydan çıkmış oluyor. Hele toplumun ortak kodları o paylaşıma bir anlam yüklerse, geometrik artışla yayılıyor. Düzeltme teşebbüsleri de yeni tartışmaları beraberinde getiriyor.

Ünlü olsun, ünsüz olsun, herkesin sosyal medya paylaşımlarında Sokrates’in “üçlü filtre”sini aklında tutmasında fayda var. Bundan esinlenerek sosyal medya için şöyle bir filtreleme düşünebiliriz:

·       Doğruluk: “Yaptığım bu paylaşım doğru mu?”

·       Faydalılık: “Bu paylaşım ne işe yarayacak?”

·       Anlaşılabilirlik: “Yaptığım paylaşım yanlış yönlere çekilebilir mi?”

·       Hukukîlik: “Bu paylaşım hukukî sonuçlar doğurabilir mi?”

Bu sorular cevaplandıktan sonra paylaşım kararı verilmelidir. Hattâ sosyal medyada yapılacak paylaşım önceden yazılıp bir süre beklemeye alınmalı (taslak olarak kalmalı), zihnimiz bunu yapmanın getirisi ve götürüsünü hesap ettikten sonra yayımlanmalıdır. Aksi hâlde, sosyal medyada ışık yakmaya çalışırken kendimizi yakarız!

“Işıklar yanıyor” paylaşımı bu minvâlde, derslerde misâl olarak anlatılacak bir örnek olaydır.



[i] Kılıç, Cevdet; “Bilgelik Hikâyeleri”, Samsun, E-Yazı Yayınları, 2012, s. 32.