Sosyal medyada adâletin tesisi

Bu yanlışlar zincirinin son halkası, verilen bir adlî kararın, sosyal medya etkisiyle geri alınması ve sosyal medyanın isteği doğrultusunda yeni bir kararın alınması ya da alınmamasıdır. Bu da yanlıştır. Eğer bir karar doğruysa, sosyal medya baskısıyla niye geri adım atılır? Yanlışsa, niye yanlış bir karar verilir?

İNSAN yaşamının vazgeçilmez ve temel direklerinden biri, adâlet duygusudur. Adâletin tanımı ve tesisi konusu insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir. Ne yazık ki üzerinde mutabakata varılmış bir durum söz konusu değildir. Bunun, “adâlet” kavramının tartışmaya açık olmasından kaynaklandığı düşünülebilir. Heller’in onu “farklı kılıklara bürünen bir hayâlet”[1] olarak tanımlamış olması, bu tartışmanın boyutlarının anlaşılması bakımından önemlidir.

Adâletin ne olduğu sorusu, Sokrates tarafından Platon’un “Devlet”inin başında yer almaktadır. Kaldı ki, adâletle ilgili tartışmalar günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Bu tartışma, özellikle işin içinde olanlar tarafından teknik olarak sürdürülmektedir. Ancak bu küçük azınlığın dışında, büyük çoğunluğun gündeminde yer almamaktadır. Genellikle de sorunun tartışma sıkleti doğru noktada olmamaktadır. Çünkü adâletle ilgili tartışmalarda esas mesele, adâletin gerçekleşmesi ile birlikte adâlet talebinin ne olduğudur.

Platon’un Devlet’inin Yunanca başlığı “Politeia” (her şeyi kapsayan politik ve toplumsal düzen anlamında), “anayasa”dır. Adâletin dilemması, insan hayatının her boyutunda olması gerekmesine,  tek tek bütün insanları ve bir bütün olarak toplumu ilgilendiriyor olmasına rağmen, gündelik hayatın dışında değerlendiriliyor olmasıdır. Bunun yanında insanların adâletten, mahkemeden, hâkimden söz etmesi bu durumu değiştirmiyor. Daha da kötüsü, insanların adâleti kendileriyle ilgili hususlarda bir te’kit edici unsur olarak görmelerinde yaşanmaktadır. Bu yaklaşım; insanların adâleti evrensel bir değer olarak görmek yerine kendi durumunu iyileştirmeye yarayacak bir değer olarak görmek istemelerinden kaynaklanmaktadır. Oysa adâlet, “varoluşla bilinç arasındaki bağlarla ilgili en önemli değerlerden biri”[2]dir.

Genel bir kanı olarak adâletin tesisinde hukuka uygunluk ve eşitlik düşüncesi esas alınmaktadır. Aristo’nun yasaya uyan ve eşitliğe saygı duyanı âdil sayması bundandır.[3] Adâletle ilgili birçok mesele, tam da bu noktada yaşanmaktadır! Çünkü Aristo’ya göre yasal olan, aynı zamanda haklıdır. Bu düşüncede yasayı yapan güç, göz ardı edilmektedir.[4] Demokrasi gereği, yasaları yapan güç, çoğunluktur. Öyleyse çoğunluğun tesis ettiği adâlet mi, yoksa azınlığın ortaya koyduğu adâlet mi daha doğrudur? Her ikisi için de genelleme yapmak doğru değil elbette. Alev Alatlı’nın “helâllik ve yasallık” üzerine yaptığı betimleme de bu noktadaki tartışmanın değişik versiyonudur.[5]  Bir başka ifade ile yasal olan her şey, aynı zamanda hukukî olmayabilir. Kısacası adâlet, kanun ve mevzuattan ibaret değildir.

Günümüzde büyük çoğunluk, adâleti sosyal medya üzerinden tesis etmektedir. Sosyal medya üzerinden tesis edilen adâletin, hukukla ve adâletin özüyle ilgili süregelen tartışmalarla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Garip ve bir o kadar dramatik olan, büyük çoğunluğun sosyal medyanın bu yargılayıcı ve hüküm verici gücünü keşfetmiş olması ve bu gücü dilediğince kullanıyor olmasıdır.    

Genel bir yaklaşımla sosyal medyayı, kullanıcısının online bir ağ üzerinden, bir içeriği üretip paylaşması olarak tanımlamak mümkündür. Bu yönüyle sosyal medyanın geleneksel medyayı geride bıraktığı söylenebilir. Sosyal medya, kişisel olmanın ötesinde birçok kurum tarafından da ticarî ve gayr-i ticarî olarak kullanılmaktadır. Sosyal medyanın geleneksel medyadan en belirgin farkı, içeriklerin değiştirilebilirliği ve kullanıcısında eğitim şartını zorunlu tutmamış olmasıdır. Facebook, Twitter, Google Plus, Youtube, Pinterest ve Instagram gibi platformlar sosyal medyanın en yoğun olduğu alanlardır.

Sosyal medyada adâlet arayışları genellikle haber ve onun ardından etiket (hashtag) ve trend topic (popüler başlık) ile yapılmaktadır. Bu şekilde bir adâlet arayışı ve hukuk mercilerine yön verme geleneği oluşmaya başlamıştır. Çoğunlukla yapılan sosyal medya faaliyetleri sonuç vermektedir. Sıkıntılı olan husus burasıdır aslında. Sosyal medyanın adlî mâkâmları etkilemesi, yönlendirmesi ya da baskı altına alması elbette kabul edilebilir bir şey değildir. Bu yanlıştır. Ancak öyle kararlar vardır ki, onların da kabul edilebilir yanı yoktur. Öyleyse bu da yanlıştır.

Bu yanlışlar zincirinin son halkası, verilen bir adlî kararın, sosyal medya etkisiyle geri alınması ve sosyal medyanın isteği doğrultusunda yeni bir kararın alınması ya da alınmamasıdır. Bu da yanlıştır. Eğer bir karar doğruysa, sosyal medya baskısıyla niye geri adım atılır? Yanlışsa, niye yanlış bir karar verilir? Sosyal medyanın bu taleplerinde ne kadar âdil olduğu, yönlendirme ve spekülasyona ne kadar açık/kapalı olduğu soruları da bu yanlışlar zincirinin bir başka halkasıdır.

Bu sistem bir kere bu şekilde dönmeye başlayınca, bu kez her karar, bir sosyal medya etkinliğine açık hâle gelmektedir. Bu durum, sosyal medyanın bağımsız yargının yerini alması anlamına gelir.

Bu noktada sorulması gereken temel sorular şunlardır:

-İnsanlar adâleti sosyal medyada neden ve niçin aramaktadırlar?

-İnsanların sosyal medya üzerinden yaptığı şey, bir adâlet arayışı mıdır, yoksa bu yönle bir başka adâletsizliğe neden olmak mıdır?

-Sosyal medyanın gücü âdil olmasından mı, yoksa çoğunluk olmasından mı kaynaklanmaktadır?

-Sosyal medya, yanıltıcı ve manipülatif içeriklerle zaman zaman gerçek suçluyu gizlemekte midir?

-Sosyal medyanın hukuk bilgisi, bir olayı yargılamak ve karar vermek için yeterli midir?

-Sosyal medyanın bu müdahalesi, yargının gizliği ilkesine zarar vermekte midir?

-Sosyal medyanın yargısız infazları, “suçu ispat edilene kadar her kesin masum olduğu” karinesine uygun mudur?

-Sosyal medya bu müdahaleleriyle mağdur olanlara mı, yoksa suç işlemiş olanlara mı hizmet etmektedir?

-Sosyal medyanın yaptığı bir hakkın iâdesi mi, yoksa cezaî popülizm (penal populism) midir?

-Sosyal medyanın yaptığı gerçekten bir hak-hukuk arayışı mı, yoksa anonim kimliklerle yapılan bir slacktivizm (eylem ve protestolara fiziksel olarak katılmayıp bulunduğu yerden sosyal medyaya yazarak destek olmak) midir?

Sonuç olarak, Türkiye’nin yargı sisteminde sorunları olabilir, ancak bu sorunları bahane ederek hukuk sistemini külliyen yok saymak ve onun yerine sözde sosyal medya mahkemeleri kurmak, toplum mühendisliği ve algı operasyonundan başka bir şey değildir.

Dünyada ve Türkiye’de, geçmişte geleneksel medyanın yaptığı gibi günümüzde de sosyal medyanın algı operasyonları serisi uzunca bir listeyi oluşturmaktadır. Hiç kimsenin sosyal medya üzerinden bağımsız ve tarafsız yargıçları etkilemek ve yönlendirmek gibi bir lüksü olamaz. Adâletin tesis mekânı mahkemelerdir. Denetlenmeyen, hiçbir sorumluluğu olmayan ve her türlü yanıltıcı içerik ve manipülatif bilgiye sahip bir sosyal medyanın adâleti tesis hamlesi, önce adâlet mekanizmasını, sonra da toplumsal barış dinamitlemektir.



[1] Heller, A., Beyond Justice, Oxford and Cambridge: Basil Blackwel, 1991, 222.

[2] Rand, A., For The New Intellectual, New York: New American Library, 1961, 128.

[3] Aristoteles, Nikomakhos’a Etik. (Çev. Saffet Babür). Ankara: Ayraç Yayınevi, 1997, 1129.

[4] Hobbes,T. Leviathan. (Çev. Semih Lim). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1993, 190.

[5] Alatlı, A., https://www.cins.com.tr/2017/05/bir-numarali-duzen-alev-alatli/, Erişim tarihi: 10.06.2021.