Sosyal medya

Kişiye özel olan her şeyi günün her saatinde teşhir etmekten haz alınır oldu. “Ben” fikri her şeyin önüne geçti. Ne kadar kendini sergilerse o kadar değer kazandığını zanneder hâle geldi insan. Bencillik o derece kendini göstermeye başladı ki, “Ben kendimden çok bahsettim, gelin biraz da benden bahsedelim” noktasına gelindi.

HALKLA iletişimin günümüzde en geniş şekilde yürütülmesinin adını “sosyal medya” olarak nitelemekteyiz. Bu iletişim, kişinin kişiye, gerçek ve tüzel kişilere bilişim teknolojilerini kullanarak ulaşabilmesidir. Neredeyse “sınırsız” denebilecek düzeyde geniş bir kitleye ulaşabilme imkânı sunmaktadır. İletişim ağının genişliği, kullanan kişi ya da tüzel kişilerin ilgi alanı veya hitap ettiği kitleye etki derecesinde yer bulur. Ülkeler arası sınır tanımazlığı etki alanının genişliğini ve ulaşabileceği kişi ya da tüzel kişi sayısını arttırmaktadır. Tanıtım yapmak, ticaret geliştirmek, politik gücü arttırmak gibi birçok alandaki etkisini genişletmek isteyenlerin imdadına yetişen yeni bir iletişim yoludur sosyal medya.

Bu iletişim ağını cazip hâle getiren, tabiî ki internet erişiminin yaygınlaşmasıdır. İnternet, bilgiye kolay ulaşılabilir olması, haberleşme konforu ve kişinin birçok problemini evde otururken hâlledebildiği bir teknoloji ürünü olarak harika bir imkân sunmaktadır. Normal hayatında mektup yazmaya üşenen birçok insanın düşüncelerini başkalarıyla paylaşabilir hâle gelmesi yönündeki önemli katkısı dahi artı bir değerdir.

Bireysel olarak düşünüldüğünde, sosyal medya ortamları insanların düşündüklerini paylaşmak, uzun zamandır görüşemedikleri arkadaş, akraba ve dostlarla haberleşmek gibi birçok artı değer sunarak hayatımızın vazgeçilmezi şeklinde başköşeye oturdu.

Bu kadar etkili bir aracın nasıl kullanıldığına bakmak gerekir. Birçok yenilik veya gelişmede olduğu gibi, internet ağlarının sağladığı kolaylıklara ve artı değerlerine rağmen sosyal medyanın olumsuzlukları da beraberinde getirebileceği unutulmamalıdır. Herhangi bir teknoloji ürünü, kullanım şekliyle yararlı ya da zararlı olabilir. Bunun ayrımında olmak, tamamen kişinin hassasiyeti ile ilgilidir. Önemli olan, eldeki imkânların ne maksatla kullanıldığıdır.

Sahip olunan imkânların faydaları yanında sakıncaları da olabilmektedir. Bundan dolayı nasıl kullanılması gereği üzerinde hassasiyetle durmak gerekmektedir. Aynı sistemden faydalanılacağı düşünülürken, nasıl veya ne şekilde kullanılmaması üzerinde de kafa yormakta fayda vardır.  Sofraya konan bütün yiyeceklerin yenilebileceği hesap edilirken, gereğinden fazla yenmesinin fayda yerine zarar vereceği düşünülerek ihtiyaç kadar yenmesi ne kadar doğru ise, teknoloji nimetleri de ihtiyacı karşılamak niyetiyle kullanıldığı zaman faydalı, gereksiz ve anlamsızca kullanımlarında da zararlı hâle gelecektir ki bu, gözden uzak tutulmamalıdır.

Sosyal medya kullanıcılarının yaygınlığı, çağın nimetlerinden yararlanan insanların çoğalması yönünden olumlu bir gelişmedir. İnsanların dar kalıplarından, yaşanan bölgeye sıkışmışlıktan kurtulup evrensele ulaşma ve çevresini genişletme imkânı vermesi açısından oldukça önemlidir. Bu açıdan bakıldığında, özgürlük alanlarının genişlediği de ortaya çıkmaktadır. İyi niyetle işletildiğinde toplumlararası uyuma katkı sağlayabileceği gibi, kitlelerin kötü emeller peşinde sürüklenebileceği tehlikeli bir alana da dönüşebilir. 

Sosyal medyada özgürlük

Bireyin özgürlüğünün başkasının özgürlüğünün başladığı yerde bitmesi misâli, sosyal ağlarda sahip olunan özgürlük alanlarının da başkalarına ulaşıldığı andan itibaren otomatik olarak sınırlanması gerektiği unutulmamalıdır. Her akla gelenin yazılamayacağı, herkese istenildiği gibi hitap edilemeyeceği, istenildiği şekilde küfür ve hakaret edilemeyeceği bilinmelidir. Her yenide olduğu gibi sosyal medya kullanım alanlarının da kendi çapında açıkları oluşmaktadır. Bu açıklar, yaşantılarda karşılaşılan durumlar ışığında bir düzene girecektir; ancak o zamana kadar bireylerin insafında olmamalıdır. Her birey kendi otokontrolünü sağlamalı, duymak istemediğini başkasına söyleyememeli, yazamamalıdır.

Gelişen teknolojilerin ve internet alanlarının nasıl kullanıldığı önem arz etmektedir. Günümüzü renklendirmekle birlikte, birçok kimsenin yaptığı gibi her düşündüğünü pervasızca, hatta edep sınırlarını zorlayacak derecede ne söylediğine, ne yazdığına, insanları zihinlerini ne derece kirlettiğine bakmadan yazıp çizenler de çekilmez duruma getirdi bu platformu ne yazık ki!

Kişiye özel ne varsa paylaşma pervasızlığı, kendi mahremiyetinin alenileşmesi ve bunların yanında konuyla hiç alâkası olmayanları rahatsız etmek de göz ardı edilmektedir. İnsan neyi, kiminle nasıl ve ne kadar paylaşacağını hesap etmelidir. Her aklına geleni uluorta yazmak, resimlemek veya sembollerle ifade etmenin, muhataplarından bir kısmını memnun ederken birçoğunu da rahatsız edebileceği düşünülmelidir. Bu yönde hataya düşmemenin yolu, paylaşma yapılan kişilerde seçici olmaktır. Meselâ herkese arkadaşlık teklif edilemeyeceği gibi, her gelen teklif de kabul edilmemelidir. Yine misâlen, sırf takipçi sayısını arttırmak üzere yola çıkıldığında, önü alınamaz durumlarla karşılaşmanın kaçınılmazlığı da dikkate alınmalıdır.

Duyar gibi oluyorum, “İstemediğin kişiyi arkadaşlıktan çıkarırsın, olur biter” diyenler olacaktır. İlgi alanınıza girmeyen, beğenmediğiniz veya ahlâka aykırı bulduğunuz paylaşımda olan kişileri engelleyebilirsiniz; ancak o tip insanları arkadaş edinmeseniz ya da edinip ayrılmış olsanız bile hiç ummadığınız bir zamanda ve dostlarınızın sayfasında karşınıza çıkabilir hâle gelebilmektedirler.

İnsanlar, yargılanmayacaklarını bildikleri ortamlarda kendilerini özgür hissederler. Özgürlük insana çok yakışan bir haslettir, içindeki gizemlerin ortaya çıkmasını tetikler. Bu sayede yaratıcılık yönünden beceri ve yeteneklerin gelişimine katkı sağlar. Dikkat edilmesi gereken önemli husus, bu gibi olumlu etkilerinden yararlanırken insanî ve ahlâkî yapıdan uzaklaşmamaktır. Özgürlük adına otokontrol mekanizmasını ortadan kaldırmamak gerekir.


“Fast food”dan “Facebook”a sorgusuz kolaylık ve hız

Teknoloji gelişimi ve bilgi akışındaki hız, doğal olarak insan yaşamını da etkiliyor. Hızlı yaşam, insanın hayatını kolay ve temelsiz sürdürmesine yol açarak yeme içmenin kolay yoldan giderilmesi amacıyla “fast food”laştığı gibi, bünyeye ve insanî ilişkilere ne katıp katmadığına, kime/kimlere zarar verip vermediğine bakılmaksızın düşünceler ve yaşantılar da “Facebook”laştırılıyor. Her şeyi kolay ve kısa yoldan hâlletmenin yolu olarak tercih ediliyor bu. Birilerinin ne amaçla ve hangi bilinçle paylaştığı belli olmayan bilgilerin yanında bunların kabul edilip inanılır hâle gelmesi yetmiyor, özel çevreler de bu etki alanının içine alınmaya çalışılıyor. Okunan şey hazmedilip süzgeçten geçirilme ihtiyacı duyulmuyor, üzerinde düşünülmüyor, aklı kullanıp kişisel yorum getirme ihtiyacında bulunulmuyor. Zihnen ve bedenen hazırdan beslenmek hoşa gidiyor. Emek ve zaman gerektiren hususlara sabır gösterilmiyor, kopyala-yapıştır kolaycılığına sığınılıyor.

İnsanın, doğası gereği bir özeli, kendisi ve ailesiyle ilgili mahremiyeti vardır. Toplumumuzda, “Her şey her yerde ve herkesle paylaşılmaz” diye bir gelenek vardır. Özel hasletler sayesinde toplumlararası farklılıklar ortaya çıkar. Bu farklılıklar, çeşitliliği ve zenginliği meydana getiren önemli unsurlardır. Günümüzde teknolojinin sağladığı imkânlar ve kolaycılık, insanların özelini kaybetmesine, her şeyi herkes ile paylaşmaya kadar götürdü. Kişiye özel olan her şeyi günün her saatinde teşhir etmekten haz alınır oldu. “Ben” fikri her şeyin önüne geçti. Ne kadar kendini sergilerse o kadar değer kazandığını zanneder hâle geldi insan. Bencillik o derece kendini göstermeye başladı ki, “Ben kendimden çok bahsettim, gelin biraz da benden bahsedelim” noktasına gelindi. Oysa paylaşımlarda, “kendi”, “ailesi” veya “arkadaş grubu” gibi dar çerçevede görülmesi istenen bir ileti, sadece ilgili kişiler seçilerek gönderilebilir. Böylece hem amacına ulaşmış, hem de başkalarını rahatsız etmemiş olur.

Asıl üzerinde durmak istediğim, düşünen ve/veya düşünceleri anlatmakla kalmayıp yazıya dökebilen insanları barındıran platformlarda da benzeri olumsuzluklara bilerek veya bilmeyerek de olsa fırsat veriliyor olmasıdır.

Belli bir kültürel yapıya sahip olan insanların sokak dilinden kendisini kurtarıp fikrî üretimlerini paylaşmaya başlaması, insanlardaki yaratıcı yönlerini ortaya çıkarması, bilmedikleri yeteneklerini sergileme fırsatı bulması da ayrı bir faydalı yan olarak kabul edilebilir. Kullanılan dil ve ortaya atılan düşüncelerin milyonlar tarafından okunacağı düşünülünce daha da dikkatli olmayı gerektirdiğini de hesaba katmakta yarar vardır. Değinilecek konular, süzgeçten geçirildikten sonra yazıya dökülüp paylaşılmalıdır. Her türlü yaş ve kültür seviyesinde insanın okuyacağı düşünülerek sokak dilinden sakınılmalıdır. Normal hayatta dahi kullanılmayan seviyesiz kelimelerden oluşan iletilerden uzak durulmasına özen gösterilmelidir.

Kişi, doğru mu, yanlış mı olduğuna bakmadan, okuduğu yazılara inanıyor. İnanmakla da kalmıyor, aldıklarını aynen başkalarıyla paylaşmaktan, bir marifetmişçesine diğer insanlara yansıtmaktan geri durmuyor. 

Yetenek arzı

İnsanların düşüncelerini rahatlıkla ortaya koyabildiği sosyal medya platformu, birçok yeteneğin ortaya çıkmasına da vesile olmaktadır. Sansüre veya denetime tâbi olmadan, “Kim ne der, ne söyler, nasıl karşılar?” kaygısından uzak düşüncelerin ortaya konulması kadar güzel bir davranış olamaz. Ancak başkalarını rencide edecek, töhmet altında bırakacak söz ve düşüncelerden sakınmak da insanî bir davranıştır. Körü körüne tarafgirlikten, bağnaz düşüncelerden uzak, içinden geldiği gibi fikirlerini başkalarıyla paylaşmanın huzuru, bir başka güzellik olsa gerektir. “Bu âlemde ben de varım, benim de söyleyeceklerim var” demek, ne kadar güzel bir insanî davranıştır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, düşüncelerin düzgün bir dil ile ifade edilmesi, konuları derinlikli olarak irdeleyip düşüncelerin böylece ortaya konulması ve farklı fikirlere saygı gösterilmesidir. Başkalarının düşüncelerine saygı göstermeyenlerin saygı beklemeye hakları yoktur. Bilinmelidir ki, hakaretvari sözlerle karşısındakini küçültmek amacıyla yola çıkarken asıl küçülen, sözün sahibi olarak kendisidir. Amacı kendine taraf olmayanların iyi olmadıklarını dillendirenler, kullandıkları dil dolayısıyla kötü olarak bizzat anlaşılırlar.

Sosyal kullanım yaygınlaştıkça gerçek bilgiye ulaşanların sayının da o derece düştüğü biliniyor. İnsanlar, kimin ne kadar alanında yetkin olduğuna bakmaksızın, sosyal medyada yazılanların doğruluğunu araştırmaya gerek duymadan aynen kabul ediyorlar. Kırıntı bilgilerle yetinilirken, yazılan olduğu gibi kabullenir hâle geliniyor. Kişi, okuduklarını bir de kendi düşüncesine yakın hisseder, yazanı yandaşı olarak görürse, ne söylemek istediğine, hangi saik ya da ne amaçla o düşünceleri ortaya koyduğuna bakmadan, olduğu gibi kabullenip birinci derecede savunucusu durumuna geçebiliyor. Doğru mu, yanlış mı olduğuna bakmadan, okuduğu yazılara inanıyor. İnanmakla da kalmıyor, aldıklarını aynen başkalarıyla paylaşmaktan, bir marifetmişçesine diğer insanlara yansıtmaktan geri durmuyor. Bu sayede insanlar gerçeklik duygusundan uzaklaşıyor, kendi dar dünyalarını herkesin yaşamasını dayatmaya kadar götürebiliyorlar.

Bir başka tehlikeli seyreden durum, toplumun hassasiyetleri üzerinden rant toplama niyetinde olan fırsatçıların organizasyonlarıdır. Ne kadar çok insana ulaşır ve beğeni alırsa, o kadar reklâm alacağı hesabıyla insanların dinî ve millî hassasiyetleri istismar edilerek kazanç sağlamayı önceleyen fırsatçılar, toplumsal değerleri ticarî meta gibi kullanmayı kazanç olarak görebiliyorlar. Provokasyon amaçlı iletiler o kadar pervasızlaşıyor ki kendinden olmayanı ağır hakaretlerle ötekileştirmekten imtina edilmiyor. Ülke bütünlüğü veya toplumsal uyumu savunur durumda olunsa bile, farkında olmaksızın ayrımcı iletilere katkı vermekten geri durulmuyor. İnsanlar da her önüne gelen iletiyi beğenmekle kalmıyor, irdelemeden paylaşıyor, art niyetli kişi/kişilerin ekmeğine yağ sürüyorlar.

Bilimi öncelikli hâle getirmeyen toplumların gelişmesi mümkün değildir. Onlarca faydasının yanında az da olsa olumsuzluğu yüzünden teknolojiyi kullanmaktan imtina edilmemelidir. Sosyal medya ve teknoloji bağımlılığı olmasaydı, bir başka bağımlılık insanları meşgul edecekti. Bu olumsuzlukları çağın getirdiği bir hastalık olarak kabul etmek gerekir. Kişiye düşen, o imkândan faydalı olacak düzeyde yararlanmasını bilmektir. Problemleri aşmakta zorlanan, mutluluğunu paylaşmak ihtiyacı olan kişi, huzur ve mutluluğu yakalayabilmek için diğer insanlarla iletişim kurma becerisini geliştirmek durumundadır. Karşılıklı duygu bağı olmadan insanî iletişimin oluşması beklenemez. Karşılıklı iletişimin olmadığı ortamlarda insan yalnızlığa düşer, akabinde de stresin artması kendini gösterir. Karşıdaki insanı eşya düzeyinde görmeye başlandığında, o ilişkide problem yaşanacak demektir.

Toplumsal yapının diri tutulması, duyarlı bireyler sayesinde oluşur. Yaşadığı dünya ile hassasiyeti olan, olup biten hâdiselere karşı demokrasi, hukuk kuralları ve insanî yaklaşımlar içerisinde tatlı dokunuşlar yaparak eleştirmesini bilen bireylerin çokluğu, toplumsal gelişmeyi arttıracağı gibi hataların giderilmesi yönünde yapacağı katkı sayesinde huzur ve mutluğun yaygınlaşmasına da etki edecektir.

Anlatmış olmak için anlatmak yerine, anlaşılmak için anlatmayı becerebilmektir doğru olan. İnsan, günü kurtaran değil, evrensele ulaşan düşünceye sahip olmalıdır.