TOPLUMSAL
değişimler; buluşlar, icatlar ve teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkar. Nasıl
ki tekerleğin icadı veya barutun bulunması gibi gelişmeler insanlık açısından
büyük değişimleri doğurduysa, internetin keşfi de insanlık için büyük
değişimleri ortaya çıkardı.
Bilgi ve bilginin dolaşımı internet sayesinde o kadar hızlı
akmaya başladı ki internet çok kısa bir zamanda hayatın merkezine yerleşti.
Günümüz insanı, özellikle de gençler, internetsiz bir hayat
tasavvur edemiyorlar. Bilginin anlık dolaşımıyla birlikte insanlar, internet
ortamında çok fazla vakit geçirmeye başladılar. Böylece hem bireysel, hem de
toplumsal söylem ve eylemlerin inşâsında internet çok fazla belirleyici oldu.
Ayrıca bilgi akışındaki hız, sosyal hayatın didaktiği açısından interneti
vazgeçilmez bir merkeze dönüştürdü.
Sosyal medyanın ortaya çıkışı ile birlikte insanlar için yeni
iletişim ortamları oluştu. Sanal ortamlar, sanal kimliklerin ortaya çıkmasına
sebebiyet verdi. İnsanların gerçek kimliklerinden sıyrılmalarına olanak tanıyan
sanal ortamlar, insanlara istediği kimliğe bürünebilmeleri imkânını da sunmuş
oldu.
Otokontrol mekanizmaları gerçek hayatta insanların
davranışlarını belirleyen en önemli unsurların başında gelir. Ama sanal
ortamlarda insanlar bu mekanizmadan sıyrıldıklarından, ölçüsüz ve hesapsız
davranışlar sergilemekte bir mahsur görmüyorlar.
Bu ölçüsüzlük bazılarında o kadar ileri noktaya taşınmış
durumda ki bazısı, edindiği sanal kimlikleri gerçek kimliğinin önüne koymuş
durumda. Böyleleri gerçek hayattan kendini olabildiğince yalıtıyor ve hayatı
sanal ortamlarda yaşamaya başlıyor.
Sanal ortamlar zaman ve mekân zorunluluğunu ortadan
kaldırdığı için insanlar aynı anda birden çok sanal mekânda
konaklayabiliyorlar.
Kimileri bunu bir tür özgürlük olarak tanımlasa da insanlar,
bu soyutlanma nedeniyle zaman ve mekânın rûhundan koptular. Bu kopuş, içsel
kopuşları tetikledi ve sonuçta insanlar, insanî özelliklerden uzaklaşmaya
başladılar.
Toplumda karşılık bulamayan, sosyal medya ile varlığını
sürdürmeye çalışıyor
Gerçek hayatta topluma ve toplum hayatına sirâyet edemeyen,
toplum ile irtibat kuramayan veya kurmakta zorlanan ideolojik yapılar için
sosyal medya, varoluş sahasına dönüşmüş durumda.
Bu ideolojik yapılar ve bunların mensupları, sosyal medyada
kendi ideolojilerini kanıtlamaya çalışıyor, hattâ daha da öteye geçip bunu
diğerlerine dayatıyorlar.
Fosilleşmiş ideolojilerini kutsayarak sosyal medya üzerinden
pazarlamaya çalışan bu gruplar, toplumla irtibat
kuramamanın getirmiş olduğu negatif psikolojiyi pozitife çevireceklerini
düşünürler. Bunu yapanken de “öteki” dediklerini sürekli aşağılama eğilimine
girerler. Ne kadar negatif şey varsa karşıtlarına yükleyerek kendilerini
kusursuz birer birey olarak inşâ ettiklerini sanırlar. Yani başkaları üzerinden
kendilerini var etmeye çalışırlar.
Başkalarını
kötüleyerek kendini yücelttiklerini sanan bu insanlar, kin ve nefretlerini de
kusmayı ihmâl etmezler. Bunu yaparken kendileri gibi olanlarla buluşup
motivasyonlarını arttırmak için kendi gibi düşünenlerle gruplar oluştururlar.
Oluşturulan
bu gruplara, “öteki” diye tanımladıkları gruptan kimseyi almazlar. Olur da “öteki”
denilen gruptan biri bu gruba girer ve kendini belli ederse, kısa sürede bu
sanal grup o kişiyi ânında linç eder ve grubun dışına atar. Oluşturulan bu
gruplar, aynı zamanda grup içerisinde kendini ispat etme yerleridir.
Şehirlerde
şehir hayatına hâkim kitlenin dışında kalanlar, şu veya bu nedenle şehirlerde
gettolaşırlar. Sanal ortamda da, tıpkı şehirlerdeki gibi sanal gettolar vardır.
Bu sanal gettolarda bireyler kendi gibi olanlarla iletişime geçerek
motivasyonlarını artırır ve böylece ontolojik sorgulamalardan uzak dururlar. Bu
da psikolojik bütünlüklerinin kaybolmasını önler.
Sanal
gettoların en önemli özelliklerinden biri, öteki gördüklerine karşı linç histerisidir.
Genellikle bu histeri, aşırı politikleşme sonucu ortaya çıkar. Aşırı
politikleşme sonucu sağduyularını yitirmiş olan bu insanlar, kustukları kin ve
nefreti örgütlü bir hâle getirebilmek için her türlü şeyi yaparlar.
Gerçek
hayatta kendi olması gerektiği yerde başkalarının olduğunu görenler ve bunu
değiştirecek beceriden mahrum olanlar, sosyal medyada giriştikleri linç söylemleri
ile rakip olarak gördükleri herkesi ve her şeyi tahrip etmek için her türlü
yıkıcı çabayı gösterirler. Bu yıkıcılıkla amaçlarına ulaşacaklarını sananların
kızgınlıkları ve engellenmişlik hisleri kroniktir. Öfkeleri anlık değil,
süreklidir.
Bu
öfke, vicdanlarını aşındırdığı gibi, izan ve irfan dünyalarını da öldürmüştür.
Sonuç
olarak sosyal medya, hayatı çok fazla etkilemiş durumda. Sosyal medya, iyi
şeyler için kullanılabildiği gibi kötü amaçlar için de kullanılıyor. Üstelik
hemen hiçbir kontrol mekanizmasına sahip değil. Hâl böyle olunca, namus, onur
ve haysiyet cellâtlığı, almış başını gidiyor!