SOSYAL medya, hayatımızın çok önemli bir parçası hâline
geldi. Öyle ki, 7’den 77’ye kadın erkek, genç yaşlı, hemen hemen herkesin bu
plâtformlarda hesabı (hattâ hesapları) var. Farklı amaçları ve farklı kullanım alanları
olsa da istatistikler gösteriyor ki ülkemiz insanı sosyal medya kullanmayı çok
seviyor.
Bahsettiğimiz gibi dünyada ve ülkemizde sosyal medya
kullanımı hızla artıyor. Bununla beraber, sosyal medya plâtformları için henüz
yeterince güçlü bir denetim mekanizması oluşturulamadı. Bu eksiklik, bu plâtformların
bazı kişiler tarafından suç unsuru taşıyan, gayr-i ahlâkî, yasadışı ve hattâ
terörle ilişkilendirilecek şekillerde kullanılmasının önünü açıyor.
Veri güvenliği konusu ise bir başka önemli sorun.
Verilerin nerede, nasıl ve ne şekilde depolandığının ve kullanılacağının
bilinememesi, bu verilerle yapılabileceklerin sınırının olmaması, kişi, toplum
ve ülke güvenliğinin risk altında olması, muhtemel risklerin ve tehlikenin
boyutlarını gözler önüne seriyor.
Popüler sosyal ağ sağlayıcılarının kaynağının yurtdışında
olması, gerektiğinde yetkili birilerini bulmayı ve hesap sormayı imkânsız hâle
getiriyor.
Son yıllarda sosyal medya plâtformlarında iftira dolu yalan
haberlerde ve hakaret içerikli paylaşımlarda ciddî bir artış var. Maalesef
zaman zaman öyle çirkin hakaretler, iğrenç küfürler ve aşağılık ifadeler
kullanılıyor ki bu plâtformların varlığı ve gerekliliği dahi tartışılır olmaya
ve haklı biçimde ülkeler bazında bazı yasaklar da gelmeye başladı.
Geçtiğimiz aylarda, bahsettiğimiz bu sosyal medya ahlâksızlığının
son kurbanlarından biri, Esra-Berat Albayrak Ailesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu.
Sosyal medyanın aşağılık Vandallarının nefreti yeni doğmuş bir bebeği bile
hedef aldı. Böyle ahlâktan, şereften ve insanlıktan nasibini alamamış, haset,
nefret ve kin dolu, kanı bozuk insanlarla aynı havayı solumak bile üzücü. Ancak,
bahsettiğim gibi, güçlü bir kontrol mekanizmanın olmaması, bu Vandallara bir
cesaret veriyor.
Sayın Erdoğan bu saldırıların ardından önemli bir
açıklama yaptı:
“Yalanın, iftiranın, kişilik haklarına saldırının alıp
başını gittiği bu mecraların bir düzene sokulması şarttır. Türkiye’ye bu tür
mecralar yakışmıyor. Onun için de bunlarla ilgili konuyu bir an önce
parlamentomuza getirip kontrol edilmesini istiyoruz. Unutulmamalıdır ki, bizim
ailemizin başına gelenleri 83 milyon Türkiye Cumhuriyeti bireyinin her biri
yaşayabilir. Kimsenin izzet-i nefsi koruma hakkı elinden alınamaz. Niçin
Youtube? Niçin Twitter? Niçin Netflix, şu bu gibi mecraların kontrolsüzlüğüne
karşı olduğumuzu şimdi anlıyor musunuz?
Avrupalısı, Amerikalısı bu hakka sahipken, 83 milyon
Türk vatandaşının bu şekilde korumasız olmasını kabul edemeyiz. Bu konuda
çalışıyoruz. Hukukî düzenleme tamamlandığında erişim engeli ile adlî ve mâlî
yaptırımlar dâhil, her türlü yöntemi devreye sokacağız.
Türkiye bir muz cumhuriyeti değildir. Bu ülkenin idarî
ve adlî kurumlarını hiçe sayanları biz de hiçe sayarız!”
Bu çirkinlik ve
ahlâksızlığın sebebi ne?
“Ânı yaşa, yaratıcılığını
paylaş!”
Bu slogan, çoğumuzun bildiği dünyada 500 milyondan
fazla kullanıcısı olan, ülkemizde de maalesef özellikle gençler arasında çok popüler
olan bir video paylaşım uygulamasına ait.
“Ânı yaşa, yaratıcılığını paylaş!” sloganı ne kadar
masum ve ilham verici görünüyor, değil mi? En azından genç nesil ve yeni “alfa
kuşağı” için durum böyle. Ancak işin gerçeği, bu paylaşım sitesi şu an en hafif
tâbirle cehâletin ve ahlâksızlığın adresi olmuş durumda.
İnsanlar sosyal medya plâtformlarında meşhur olmak,
takipçi ve para kazanmak ya da psikologların tâbiri ile kendini ifade etmek
adına saçma sapan kurgu ve senaryolarla ahlâksız paylaşımlar yapıyorlar.
Söz konusu slogan, aslında bize sosyal medya ağlarının
neden bir bataklığa dönüşmeye başladığını çok güzel bir biçimde anlatıyor. “Ânı yaşa!” diyor, “Sadece ânı yaşa, sakın düşünme, asla akletme, aklını kullanma, sakın
sabretme, sakın bekleme, şartları değerlendirme, verilenlere şükretme, adece
tüket, sakın üretme, emek verme, kendinden başka hiçbir şeye değer verme,
kimseye ve hiçbir kutsala saygı duyma, kimseye merhamet etme, ânı ve sadece
anlık yaşa!”…
“Yaratıcılığını paylaş!” diyerek, “Asıl Yaratıcının kim olduğunu görme, O’nu
bilme, O’nu tanıma, sonunda kendini bil ama mutlaka her şeyi kendinden bil”
çağrısında bulunuyor.
Anlık yaşayanlar arttı. Hakk’ı ve O’ndan gelenleri inkâr
edenler çoğaldı. İnsanların birçoğunun gözleri var, evet, ama görmüyorlar.
Kulakları var ama işitmiyorlar. Kalpleri var ama hissetmiyorlar. Beyinleri var
ama düşünmüyorlar.
Yüce Allah, Araf 179’da diyor ki, “Andolsun Biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmış
olduk. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama
onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar
gibidir, hattâ daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır!”.
Sosyal medya anarşisi günden güne artmaya devam
ediyor. Eğer ciddî ve sert önlemler alınmaz ve bu gafillere gerekli yaptırımlar
uygulanmaz ise herkesi içinde oldukları küfür bataklığına sürükleyecekler.
Yapılması gereken, öncelikle ana akım sosyal medya
uygulamalarından başlamak üzere bu plâtformlara kesinlikle bir denetleme
mekanizması kurulmasıdır. Sosyal medya sağlayıcılarının ülkemizde muhatap
alınacak yetkili ofisleri olmalı. Ancak bu da yeterli değil; zira bu konuda
gerektiğinde farklı ülkelerle de işbirliği yapılabilmeli.
Ülkemizde yaşamayan biri, yine rahat bir şekilde Vandallığa
devam edebilir. Bu konuda gerekirse kimsenin gözünün yaşına bakılmadan gerekli
yasaklar getirilmeli.
Veri güvenliği içinse güçlü bir denetim şart! Özellikle ana akım sosyal medya hesaplarının denetimi için mutlaka protokoller
oluşturulmalı. Hesaplar gerekirse kimlik kontrollü şekilde açılmalı. Yedek
hesap, ek hesap veya trol hesaplara müsaade edilmemeli.
Sosyal medya plâtformları, para kazanmak, kullanıcı
sayısını arttırmak ve hattâ derin siyâsî amaçlar için bireylere ifade özgürlüğü
yerine ahlâksızlık, küfür ve hakaret özgürlüğü veriyor. Bu ölçüsüz özgürlük ve
denetimsizlik, tüm ülkelerin güvenliğini tehdit eder duruma geldi. Bir an önce
önlem alınması şart!