İNSANI diğer tüm mahlûkattan
ayıran temel farklılıklardan biri olarak ele alacağımız giyim kuşam, onu sadece
diğer canlılardan ayırmadaki temel işlevi şöyle dursun, insanın insanla olan
farkını da ortaya koymada bir ölçü olarak kabul edilebilir.
Şöyle
ki, insanın yaratılmışlar arasındaki bir farkı da “edep sahibi” olmasıdır. Edep
sahibi olmak, beraberinde insanları diğer canlılardan ayıran giyinme-örtünme
gereksinimini doğurmuştur. Yaratılan türlü âlem içinde “bir tek insan” bu giyinme
gereksinimini gidermek durumundadır. Bu gereksinim, insanlığa mâl olmuş her şey
gibi zamanla türlü şekillere ve anlamlara bürünmüştür. Son hâliyle giyim kuşam,
salt gereksinimden öte bir sosyal kimlik edinme, toplumsal statü belirtisi ve
bir anlamda da iletişim göstergesi olarak dahi kabul görmektedir.
Asıl
amacı sadece insanî ihtiyacı gidermek olan giyinmenin, tarihin her döneminde
çeşitli şekillere değiştiğini görmekteyiz. Bu bizde de bazen iklime uyum
sağlamak adına olurken, asimile olma, toplumsal özenti veya adaptasyon süreci
ile çoğu zaman “çağa ayak uydurabilme” gibi birçok sebeple değişti. Dolayısıyla
diyebiliriz ki, giyim kuşam, kültürün maddeleşmiş biçimidir.
Giyim
kuşam, farklı kültürden insanlara değişik anlamlar ifade edebildiği gibi, aynı
kültürdeki insanlar arasında da farklı bakış açılarını, dünya görüşlerini ve
sosyal statüleri hakkında mesaj veya özel anlamsal kodlar da içerebilmektedir.
Dahası, kültürün maddî anlamda dışa vurum aracı olarak giyim kuşam davranışları
sosyal bir kimlik bulma aracı olarak da ayrı bir işleve sahip olmaktadır.
Giyinmek,
bir anlamda da kişiler arasındaki simgesel sınırların belirlenmesinde işlevi
olan bir “kimlikleşme” aracıdır. Sosyal statü ayrımında dış görünüşe göre bir
ayrım biçiminin somutlaşmasında giysilerin sosyal anlamda ifade ettikleri
anlamlar hem gösterge anlamında bir değere, hem de kimliğin sosyal ve kültürel
boyutlarına ilişkin birtakım önemli içeriğe sahiptir.
Yaklaşık
18’inci yüzyıldan itibaren giyim kuşam, toplumsal izler ve sembolik anlamlar
içermektedir. Bugün dahi belli giyim modelleri veya kumaş çeşitleri bazı
ülkelerin adları ile ifade edilmektedir. O hâlde giyim, giderek salt amacından
uzaklaşarak günümüze doğru geldikçe “moda” adı altında bizlere dayatmalarda da
bulunabilecek soyut bir güçtür.
Aslında
“moda” dediğimiz akım, bize ne giyeceğimizi, nasıl giyinmemiz gerektiğini ve
kıyafetlerimizde seçeceğimiz renklere dahi karar verebilen bir güçtür. Çünkü
herhangi bir kıyafet almaya karar vermemizde etkili olan dayanağımız, ona ihtiyacımızın
olması değil, tamamen bu akımın bizim üzerimizde karar verdiklerini seçmek,
denemek ve mevcût düzene seve seve ayak uydurmaktan ibârettir.
Diyebiliriz
ki, özellikle günümüz toplumunda giyim kuşam öyle bir hâl aldı ki, her insan
salt bir kıyafetten öte, üzerimize hazırlanmış gerek statüsel anlamda, gerekse
hayata bakış tarzımızı yansıtmada hazır kalıpları üzerine geçiriyor. Üzerimize
yakışanı, içimizi rahat ettireni değil, yakıştırılanı giyinmek durumuzda
kalıyoruz. “Giyim kuşamım kendi tercihimdir” desek de mağazalarda var olandan
öteye geçemeyecektir tercihlerimiz çoğu zaman.
Giyim
kuşam, anlamsal olarak dış etkileri içinde barındıran bir boyutu olmasının
yanında, ayrıca insanın psikolojik yansıması da olabilmektedir. Giyim kuşam ve
modayı inceleyerek sadece zamanın rûhunu değil, bu rûhu oluşturan psiko-sosyal
geri plânı da görebilirsiniz.
Giysinin
anlamı her toplumda farklıdır ve giysi, insanın kişiliğini anlatan en önemli
unsurdur. Bu durum sosyal tarihte de değişmeyen bir etkendir. Her çağın kendi
özellikleri çerçevesinde zaman zaman yeni şekillere bürünmüştür. Hattâ bunu
belirgin olarak Orta Çağ’da görmekteyiz. Örneğin Orta Çağ rahipleri, bedenin
“rûhun iğrenç giysisi” olduğunu söyleyerek bırakın giyinip süslenmeyi,
yıkanmayı bile yasaklamışlardı.
Giyim
kuşam, en genel anlamı ile tarih boyunca yaşanan tüm olayların insan üzerinde
belirgin göstergesidir. Dönüp geriye baktığımızda, tarihe karışan bazı giyim
modellerinin temelinin, yaşanan toplumsal olay ve olgulara bağlı olduğunu da göreceğiz.
Örneği yine Orta Çağ’dan verecek olursak, kıyafet, o dönemde bir nevi insanın
kimliği gibiydi. Giyilen her kıyafet, biraz da sosyal niteliği anlatan birer
işaretti. Kilisenin baskıcı sâbit fikirlerine karşı aristokrat kesimin buna zıt
tavrı ilgi çekmektedir. Aristokratlar giyim kuşam ve yeme içme alışkanlıkları
ile saraylar arasında bir gösteriş yarışı başlatıp sıradan halktan ayrılmak ve
üstünlüklerini ispatlamak için kendilerine özgü bir giyim akımı
oluşturmuşlardı.
Giyimin
ve giyinmenin tarihine dair yazılacak çok şey var fakat genel anlamı bile
önemini kavramak için bizim için değerlidir.
Sonuç
olarak, giyim kuşam alışkanlıkları, sosyal ve kültürel anlamda kimliğe dayalı
bir gösterge değeri atfetmektedir. Söz konusu olan giyim alışkanlıkları, aynı
zamanda giysi sahiplerine sosyal ve kültürel anlamda bazı davranışları
kazanmada zorlayıcı etkiye sahipken, aynı zamanda kişinin ruhsal yanını da
yansıtabilmektedir.
O
hâlde giyim kuşam, sadece kültürün maddî bir biçimi değil, aynı zamanda kimliğe
dair güçlü anlamlar taşıyan sosyal ve ideolojik bir algılama ve bakış açısı
ürünüdür. Bu sosyal ve ideolojik bakış açısı bir yana, bir insanın giyim tarzı,
o insanın yaşam biçimi ve anlayışı hakkında göstergeler oluşturabilmektedir.
Yine
tarihsel anlam itibariyle de giyim kuşam, toplumsal katmanları belirleyen ve
yaşanan tüm olayların dışa vurum aracı olmuştur. Tarihin hangi dönemine
bakarsak bakalım, kıyafete dair hep bir farklılaşmayı göreceğiz. Bu anlamda
diyebiliriz ki, kıyafet sadece bir kumaş parçası değildir. Dolayısıyla tarihi
incelerken, kıyafete dair farklılaşmalarda ilgi çeken farklı bir durum
olmuştur.