Sonunda içlerinden biri Erdoğan’ın adamı çıkacak gibi

Türkiye’de “Türk” ibaresini kaldırmayı düşünen, aklını peynir ekmekle yemiş demektir. Anayasa’dan Türk’ü çıkarmak, Anadolu’dan Türk’ü çıkarmak anlamına gelir. Bu gibi numaralar, saçma sapan sözler eşliğinde aday gösterilmeyi umut edebiliyor.

BREMEN Mızıkacıları, çocukların en sevdiği masallardan. Sahibinin tutumundan memnun olmayan hayvancıkların maceraları. Bir eşek, bir köpek, bir kedi, bir horoz.

Masadakileri onlara benzetmek hata olur. Bu hataya düşenler var ama bize göre doğru değil.

En başta içlerinden birini şuna, birini buna benzetmek yanlış.

Ayrıca kadro yetersizliği söz konusu. Mızıkacılar dört kişi, masa etrafında altı kişi var. (En az.)

Fakat uyumsuz mızıkacılar gibi davrandıkları da kimsenin gözünden kaçmıyor.

Biri “do re mi” derken, diğeri “fa re mi” çalıyor.

Biz her ne kadar benzetmekten kaçınsak da biri kediliği benimsemiş, içselleştirmiş. Fareyi sormasının başka ne sebebi olabilir?

Masada uyumsuzluk var, anlaşmazlık bol. Tek uzlaştıkları nokta, Erdoğan karşıtlığı.

Sık sık yapılan açıklamalar, masada tartışılacak çok konu olduğunu gösteriyor bize. Heybe kabarık.

Sonunda içlerinden biri Erdoğan’ın adamı çıkacak sanki.

Eğer öyle bir gelişme olursa, hiç şaşırmayalım.

Söyledikleri sözler masada uyum olmadığını gösteriyor ve Cumhur İttifakı hanesine puan olarak yazılıyor.

Bakalım hangisi çıkacak.

*

Meral Hanım’ın manevraları

Bunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Şair, “Her şey ben yaşarken oldu” demiştir. Ne olduysa gözümüzün önünde yaşandı.

“Seçilecek aday” diretmesi, masayı kuran ve en çok oya sahip Kemal Bey’e düpedüz ayıptı ama Kemal Bey hoşgörüyle karşıladı. Dert etmedi. Nasıl etsin?

Yavaş veya İmamoğlu üzerinde ısrarla durdu. “Olmaz” dediler. Yine görüşünde kararlılık gösterdi. Yine “Olmaz” dediler. “Olmayacak” dediler. Hiç tınmadı.

Her gün Ekrem Bey ile yeni bir program, yeni bir afiş, yeni bir miting, kutlama, sarılma, kucaklaşma, tekrar sarılma, çak yapma vesaire.

En son adamcağız umredeyken şehirlerin panolarını, duvarlarını afişlerle donattı. İki kişinin fotoğrafı var; biri Ekrem Bey, biri Meral Hanım.

Umre dönüşü bir baktı ki duvarlarda sürprizler yan yana dizilmiş.

Doğum günü hediyesi gibi bir şey.

Yine de hiç kimse masayı dağıtmadı. Dağıtamaz. Kim dağıtsın, nasıl dağıtsın?

*

Babacan’ın herzeleri

Almanya’da Alman, Fransa’da Fransız, İtalya’da İtalyan, Japonya’da Japon, Yunanistan’da Yunan, Bulgaristan’da Bulgar, Rusya’da Rus…

Sabaha kadar sayalım, netice aynı. Bu kelimeler değişmez, değiştirilemez.

Türkiye’de “Türk” ibaresini kaldırmayı düşünen, aklını peynir ekmekle yemiş demektir.

Anayasa’dan Türk’ü çıkarmak, Anadolu’dan Türk’ü çıkarmak anlamına gelir.

Bu gibi numaralar, saçma sapan sözler eşliğinde aday gösterilmeyi umut edebiliyor.

Seçileceğini düşünmesine mi gülelim, iyi yöneteceğini belirtmesine mi?

Başka bir ülkede böyle bir söz söyleyeni ertesi gün ipe götürürler, mahkemesini sonra görürler.

Biz gülmekle yetiniyoruz.

“Herze” dediğimiz, “münasebetsiz söz” anlamında. Közlenmiş patlıcan ve biberden bahsetmiyoruz.

*

Hoca’nın naneleri

Davutoğlu, seçilecek cumhurbaşkanının uslu, terbiyeli, söz dinleyen biri olacağına vurgu yapıyor.

Seçilen kim olursa olsun, Altılı Masa!nın görüşü dışında hareket edemeyeceğini, karar alamayacağını söyledi.

“Ya söylerse?” diye sordular.

“Kriz çıkar, desteğini kaybeder, erken seçime gidilir” diye açıkladı.

Herkes “Masa sallanıyor” diye yorumladı, “Bakalım Kemal Bey nasıl tepki verecek?” merakına gömüldü.

“Daha hükümet kurulmadan, seçim yapılmadan, aday bile belli değilken bunlar nasıl sözler? İşte daha yolun başındayken kriz çıktı” diye düşünenler yanıldı.

Kemal Bey hemen toparladı. “Engin ol gönül engin ol” türküsünü Turan Engin’den dinlemiş gibi açıklama yaptı ve Davutoğlu’na hak verdi.

“Ya ne olacak? Elbette kriz çıkar. Kim seçilirse Altılı Masa’nın kararına uyacak. Mutabakat metni imzalayacağız…”

Hoca teşekkür etti.

*

Kemal Bey’in maydanozları

Gözlemciler de “Vay be!” diye Kemal Bey’e bilgelik etiketi yapıştırmaya niyetlendi.

İnsanı durup dururken güldürürler. Nereden çıktı “bilge”lik?

Yahu ne bil’i, ne ge’si?

Yanına bile yaklaşmaz. (Gesi bağları ayrı konu, orada istediği kadar dolanabilir.)

Peki, niçin bu kadar mülayim?

Başka çaresi yok da ondan. Sert olamaz. En ufak bir sertlik üzer, küstürür, puan düşürür.

Bir iki puan değil, bir iki tanecik oy bile kıymetli iken, yüzde sıfır beş de olsa, yüzde bir de olsa kaybetmek göze alınamaz.

Kemal Bey sağ olsun, gözünü hedefe dikmiş, yürüyor.

Biri öyle demiş, biri böyle demiş, ona mı bakar?

Kim ne açıklama yaparsa yapsın, hak verir.

Kim ne talep ederse etsin, “Tamam” der.

“He gülüm, he canım, he malım” modundan ayrılamaz. Köprüyü geçene kadar ayıya “dayı” demeye razı.

Bremen kadrosunda ayı yoktu, değil mi? Olsun, atasözünde var.