Sonradan görmeler

Birçok şeyi sonradan görmek, bir gelişim ve ilerlemenin olduğunu gösterir; ancak bu yeni durumlardaki imtihanların kaybedilmesi, bizi tam bir “sonradan görme” hâline getirir.

TOPLUMSAL olarak alt tabakalardan yukarıya doğru ilerleyen hareketlerde mecbûren birçok şeyi sonradan göreceğiz. Daha önce bilmediğimiz, alışık olmadığımız durumlarla karşı karşıya kalacağız.

Hâliyle, bilmediğimiz her yeni şey, bizim için yeni bir imtihan anlamına geliyor. Bu imtihanları da maalesef çoğu zaman kaybediyoruz.

İşte “sonradan görme” denilen bu durum, yeni imkânlar, yeni şartlar, yeni şeyler karşısında insanın afallaması, özünden sapması, geçmişini inkâr edercesine aşağılık kompleksine kapılması ve kendisinden beklenmeyen hatâlar yapması olarak tanımlanabilir.

“Sonradan görme” deyince herkesin aklına, içinde bulunduğu şartlara tam intibak sağlayamadığı için geçmiş alışkanlıklarını sürdürme durumu geliyor. Ancak bu patolojik bir şey değil, tam tersine insanî bir durumdur.

İnsanın daha önce yaşadıklarının izini üzerinde taşıması tabiîdir, bunu saklamaya çalışması ise problematiktir.

Tanımlarken kullandığımız “sonradan görme” ifadesinin göstergelerini biraz daha açalım:

1. Geçmişini inkâr etmek: Sanki kendisi şu an içinde bulunduğu şartlar içinde doğmuştur da geçmişe ait bir işaret ya da hatırlatmaya tahammül edemez. Geçmişe ait izleri mümkün olduğunca saklamaya çalışır. Tabiî ki bunu yaparken fireler verir ve bu çelişkili durum, onun sonradan görme olduğunu ifşa eder.

2. Aşağılık kompleksine kapılmak: Sonradan görmeler, kendilerinden toplumsal tabaka olarak üstün olanlara karşı bir hayranlık, daha önce kendisinin de içinden geldiği alt toplumsal tabakalara karşı bir küçümseyici bir tavır içindedirler. Üste duyulan hayranlık ve alta duyulan küçümseyici yaklaşım, bir aşağılık kompleksidir. Bir nevi “efendi-köle” ikilemi ortaya çıkar. Alttakilere karşı kükremiş aslan, üstekilere karşı emir ve talimat bekleyen uysal koyun görüntüsü bu özelliği açıklar.

3. Özünden sapma: Sonradan görmeler, özden bir kopuş yaşarlar. Eskilerin “Geldiğin yeri, giydiğin çarığı unutma” tavsiyeleri sonradan görmeler için yapılmıştır. Daha önce bildiğiniz ancak uzun seneler görmediğiniz bir arkadaşınızla karşılaştığınızda eski bildiğiniz özelliklere dair bir şey kalmamışsa, özünden kopup gittiğini anlarsınız. Sanki başka bir insan olmuştur; eski günlerdeki kişiliğini bugünlerdekiyle bağdaştıramazsınız.

4. Yeni imkânlar karşısında afallama: Özellikle maddî imkânlar açısından sıkıntılı bir çevreden gelen sonradan görmelerde daha çok ortaya çıkar. Emrine insanlar verilmiştir. Bir dediği iki edilmemektedir. Daha önce hayâl edemeyeceği maddî imkânlara kavuşmuştur. İşte büyük bir imtihanla yüz yüzedir! Bu durumu istismar eder, amacı dışına çıkarır, diğer insanları kendi menfaatleri için kullanmaya başlar, bastırılmış birtakım duygularını ortaya çıkarır ve şatafatın aldatıcılığına kendisini kaptırırsa, imtihanı kaybetmiştir! Bu kaybedişlerle karşımıza, tipik bir sonradan görme profili çıkmış olur.

5. Diğerlerini küçümseme: Sonradan görmeler, daha önce içinden geldikleri grupları küçümserler. Onların ne kadar “eğitimsiz”, “beceriksiz”, “aşağılık” insanlar olduğuna değinirler. Böylelikle sonradan görme, kendisini onlardan ayırdığını ve uzaklaştığını düşünür. Aslını inkâr ederek asâlete kavuştuğunu zanneder.

***

Peki, sonradan görmeler nerelerde ortaya çıkar?

Sonradan görmeliğin olmadığı bir alan göstermek neredeyse mümkün değildir.

Toplumun görünmeyen yüzlerce katmanı vardır. Bir kişi için bu tabakalar arasında değişim oldukça, sonradan görmelik için zemin de oluşmuş olur. Hani derler ya, bir kişi köye muhtar seçilmiş, ertesi gün ahaliyi toplamış ve “Ben daha düne kadar sizin gibi sıradan bir insandım. Ama şimdi muhtar oldum” diye bir konuşma yapmış…

Evet, bir tabaka atlamış ve muhtar olmuş!

Sonradan görmelik, en alt tabakalardan en üstlere kadar her yerde görülebilir. Özellikle bir unvan, bir mâkâm, bir mevki bahşedildiğinde sonradan görmelerin her biri kendisini göstermeye başlıyor. Maddî güce kavuşmuş olmak hâkezâ…

Özellikle çevreden merkeze doğru ciddî bir hareketin yaşandığı son 20-30 yılda, kırsal bölgelerden, fakir çevrelerden, varoşlardan, alt tabakalardan gelen insanların üst mâkâm ve mevkilere geldiğine, maddî imkânlara, şan ve şöhrete kavuştuğuna şâhit oluyoruz. Muhafazakâr kesimin en çok kaybettiği yer de burası olsa gerek…

Bakıldığında, böyle bir yolculukta, başta saf, temiz ve duru hâllerimizin zamanla nasıl kirlendiğini gözlemleyebiliriz. Bu konu sosyolojik olarak çok yönlü araştırılmayı ve üzerinde uzun uzun tartışılmayı hak ediyor.

Bu yazı birisini ya da bazı kesimleri itham etmek için değil, hepimizi ne tür fırsatlar/imkânlar ve ne tür imtihanların beklediğini, bunları muhasebe etmemiz gerektiği fark edelim diye yazıldı. Birçok şeyi sonradan görmek, bir gelişim ve ilerlemenin olduğunu gösterir; ancak bu yeni durumlardaki imtihanların kaybedilmesi, bizi tam bir “sonradan görme” hâline getirir.