Somali saldırılarının şifreleri (3)

Etiyopya kuvvetlerinin Somali’de gerçekleştirdiği yağma, tecavüz ve işkence gibi çok sayıda insan hakkı ihlâli, Eş-Şebab gibi örgütlerin tabanını genişletmesine ve güçlendirmesine sebebiyet vermiştir. Etiyopya’nın 2006-2009 yılları arasında Somali’deki varlığı, Eş-Şebab’ın ideolojisini şekillendirmede, militan devşirmede ve operasyonel kabiliyetini arttırmasında önemli bir etken olmuştur.

Türkiye Somali’de

SOMALİ coğrafyasının Türkiye ve Türklerle ilişkileri tarih boyunca olumlu olmakla birlikte, Türkiye’nin, 2011 yılında yaşanan uluslararası kriz sürecinde Somali’de aldığı inisiyatifle birlikte iki ülke arasındaki ilişkiler, belki de tarihinin en yüksek ivmesini yakalamıştır.

2011 krizi ile birlikte Türkiye, Somali’ye insanî bir müdahalede bulunarak ülkenin yeniden toparlanması için çaba harcamaya başlamıştır. Bu, Somali için bir dönüm noktası olmuştur.  

Türkiye’nin Somali’ye müdahalesi sadece insanî krizle sınırlı kalmayarak ülkenin kalkınması için gerekli adımların atılmasını da kapsamıştır. Bu yönde atılan adımlar kısa sürede etkisini göstererek, Somali’de sistemin yeniden işler hâle gelmesine yol açmıştır. Açılan hastaneler, yetimhaneler, liman ve havalimanının rehabilite edilmesi, yolların asfaltlanması, çöplerin toplanması, tarımın desteklenmesi gibi çok sayıda proje, Somali’nin çehresini değiştirmeye başlamıştır.

Türkiye’nin kalkınma alanında attığı adımlar, ülkede devletin yeniden işler hâle gelebilmesi için yeni bir umut doğurmuştur.

ABD ve Avrupa devletlerinin bu sıkı ilişkiden rahatsızlık duyduğu ve Türkiye’nin, Somali’nin geleceğinde aktif ve belirleyici bir rol oynamaması adına girişimlerde bulunduğu da bir gerçektir. Buna karşın, iki ülke arasında siyâsî, ticarî ve kültürel alandaki ilişkiler her geçen gün güçlenerek devam etmektedir.

Somali’de Müslümanların durumu

Tamamı Müslümanlardan oluşan Somali’de, halkın büyük bir bölümü Şâfiî mezhebine mensuptur. İslâmiyet bölgeye, henüz Medîne’ye hicretten de önce Habeşistan’a hicret eden ilk Müslümanlar aracılığı ile ulaşmıştır. Bu bakımdan Somali toplumu, ilk Müslümanlardan olmanın kıvancını yaşamaktadır.

Ülkede tarikat yapılanmaları da güçlüdür. Öne çıkan tarikatlar Kadiriyye ve İdrisiyye’dir. Ülkede İslâmî gelenek ve kültür çok köklü olup, halkın dinî yaşam konusundaki hassasiyeti oldukça yüksektir. Öyle ki, iç savaş, kıtlık ve yoksulluğun hâd safhaya ulaştığı yıllarda dahi halkın inançlarına olan samîmi bağlılıklarını sürdürdüğü görülmüştür.

Eş-Şebab terör örgütü nasıl ortaya çıktı?

Eş-Şebab terör örgütünün tarihçesine kısaca baktığımızda, örgütün, Somali’nin son yıllardaki siyâsî çalkantıları ile ortaya çıktığını görürüz.

1991 yılında, 21 yıl süren Siyâd Berrî askerî diktatörlüğünün son bulmasıyla birlikte, ülke 20 yıl süren bir iç savaş yaşadı. Bu savaş, çeşitli silahlı grupların ortaya çıkmasına da neden oldu. Uluslararası barış girişimleri akâmete uğramıştı ve ardından yapılan dış müdahaleler ile birlikte ülke güvenliği ve istikrarı tamamen bozuldu.

Merkezî hükûmetin kurulamaması birçok silahlı hizbin etkinliğini arttırırken, buna kabileler arası mücadele ve savaşlar da eklendi. Ülkede güven ve istikrar tesis edilemez duruma geldi.

Bu dönemde ülkede etkisini arttıran gruplardan biri de İslâm Birliği Örgütü idi. Bu örgütten, serimizin ikinci bölümünde de bahsetmiştik. Örgütün 2004 yılında Etiyopya’da gerçekleştirdiği bombalı eylem sonucunda Etiyopya, örgütün elinde tuttuğu Luuq bölgesini ABD kuvvetlerinin de desteğiyle ele geçirerek varlığına son verdi.

İslâm Birliği Örgütü’nün dağılmasıyla birlikte, hareketin tabanı ve radikal gruplar yeni bir arayış içerisine girdiler ve 2006 yılında İslâm Mahkemeleri Birliği Örgütü’nü (İMB, El-İttihadi’l-Mehakim El-İslâmiye) kurdular.

Halk arasında çıkan uyuşmazlıkları “şeriat hükümleri çerçevesinde” çözmek iddiasıyla 11 yerel mahkemenin bir araya gelmesi ile 2006 yılında kurulan İMB’nin silahlı kanadını ise Eş-Şebab gibi örgütler teşkil etti.

Mehmet Yavuz’a göre tam adı “Hareket Eş-Şebab el-Mücahidin” (Mücahit Gençlik Hareketi) olan ve kısaca Eş-Şebab olarak bilinen bu örgüt, Somali Ulusal Hükûmeti’ni ortadan kaldırmayı amaçlayan ve yabancı güçlerin de ülkeden çıkartılması gerektiğini savunan silahlı bir harekettir.

İMB’nin silahlı kanadını oluşturan Eş-Şebab, Somali’nin güneyine çekilirken, Etiyopya ve Geçici Federal Hükûmet’e karşı gerilla savaşı yürüterek direnmeye ve varlığını sürdürmeye devam etti. Etiyopya’nın Somali’ye müdahalesine ve 2007 yılında kurulan Afrika Birliği Somali Misyonu’nu (AMİSOM) oluşturan Barışı Koruma Güçlerine karşı mücadele veren örgüt, kısa bir süre içinde yerel halk ve kabilelerin de geniş desteğini alarak Somali’de faaliyet gösteren en güçlü ve etkili örgüt hâline geldi.

2012 yılında El-Kaide’ye bağlılığını bildiren örgüt, Somali’de sözde İslâmî bir devletin kurulmasını hedeflemektedir. Eş-Şebab; ABD, Kanada, Birleşik Krallık, Birleşik Arap Emirlikleri ve Afrika Birliği gibi birçok ülke ve uluslararası kuruluş tarafından terör örgütü olarak tanımlanmaktadır.

(Ancak örgütü finanse eden ülkeler arasında bu ülkeleri de görmek mümkün. Bu konuya ileride döneceğiz.)

Ülkede tarikat yapılanmaları da güçlüdür. Öne çıkan tarikatlar Kadiriyye ve İdrisiyye’dir. Ülkede İslâmî gelenek ve kültür çok köklü olup, halkın dinî yaşam konusundaki hassasiyeti oldukça yüksektir. Öyle ki, iç savaş, kıtlık ve yoksulluğun hâd safhaya ulaştığı yıllarda dahi halkın inançlarına olan samîmi bağlılıklarını sürdürdüğü görülmüştür.

Örgüt, 2008’de Somali halkıyla yakın temas kurmaya başladı. Örgüt liderleri çok sayıda kasabayı ziyaret ederek mitingler düzenledi ve yerel aşiret liderleriyle görüşmeler yaptı. Hızla güçlenen grup, yoksullara gıda ve para yardımı yaparken, otoritesini kuvvetlendirmek amacıyla yerel şeriat mahkemeleri kurup “suç işleyenlere” ağır cezalar verdi.

Somali’de 1991’den bu yana merkezî bir hükûmetin kurulamaması ve dolayısıyla uzun yıllar devam eden istikrarsızlık ortamı, örgütün bölgede kolayca güçlenmesini sağladı.

Etiyopya kuvvetlerinin Somali’de gerçekleştirdiği yağma, tecavüz ve işkence gibi çok sayıda insan hakkı ihlâli, Eş-Şebab gibi örgütlerin tabanını genişletmesine ve güçlendirmesine sebebiyet vermiştir. Etiyopya’nın 2006-2009 yılları arasında Somali’deki varlığı, Eş-Şebab’ın ideolojisini şekillendirmede, militan devşirmede ve operasyonel kabiliyetini arttırmasında önemli bir etken olmuştur. Siyâd Berrî askerî diktatörlüğünden bu yana devam eden merkezî hükûmet boşluğu, örgütün rahatça operasyon yapmasında ve kontrol ettiği bölgelerde kendi ekonomik ve siyâsî sistemini kurmasında önemli bir başka etkendir.

2009’da Etiyopya askerlerinin Somali’den çekilmesiyle örgüt, ülkenin güneyini, başkent Mogadişu dışında tamamen ele geçirdi. İlk olarak stratejik kentlerden biri olan Baidoa’da kontrolü sağlayan örgüt, geçiş hükûmetinin gücünü iyice kaybetmesinin ardından diğer isyancı gruplarla birlikte başkent Mogadişu’ya saldırdı. Aynı yıl Aralık ayında düzenlenen intihar saldırısında geçiş hükûmetinde yer alan üç bakan öldürüldü.

Otoriteyi tek başına sağlamak isteyen grup, ülkede varlığını sürdüren diğer isyancı grupları da zamanla tasfiye etti. Örgüt, İMB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan bir diğer grup olan Hizbu’l-İslâm’ı Ekim 2009’da liman kenti Kismayo’dan attı ve 2010’da bu örgüt de Eş-Şebab bünyesine katıldığını açıkladı.

Eş-Şebab, Kasım 2011’de BM ve diğer uluslararası yardım kuruluşlarına ait kurumların ofislerine saldırarak, 16 kurumun merkezlerini kapatmasını talep etti. Ancak, aralarında Uluslararası Kızılhaç Örgütü ve Sınır Tanımayan Doktorlar’ın da bulunduğu çok az sayıda yardım kuruluşu, Somali’deki faaliyetlerini sürdürdü.

Örgüt son olarak, Ocak 2012 sonunda Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nden, ülkedeki acil yardım operasyonlarını sona erdirmesini istedi. Ancak yardım faaliyetlerinin engellenmesi, örgütün geçen süreç içerisinde elde ettiği desteğin azalmasıyla sonuçlandı.

Somali’de 2011’de kıtlığın baş göstermesi ve örgütün bu duruma rağmen yardım gruplarını reddetmesi, Eş-Şebab’ın etkinliğinin kırılmasına sebep oldu. Aralarında örgütün çok sayıda eski destekçisinin de bulunduğu geniş kesimler, Eş-Şebab’ı bu tavrı nedeniyle yoğun biçimde eleştirdi. Kıtlık sorununun tüm dünya kamuoyunun gündemine gelmesiyle birlikte silahlı örgüt, 2011’de yardım gruplarına getirdiği yasağı kaldırma kararı aldı.

Son dönemde maddî sıkıntı çekmeye başlayan Eş-Şebab, yeniden toparlanmak için Somali açıklarında korsanlık eylemleri yürüten ve fidye toplayan gruplarla işbirliği yapmaya başladı.

Eş-Şebab terörü

2011 yılında, ülkenin büyük çoğunluğunda kontrolü elinde tutan Eş-Şebab’a karşı AMİSOM güçlerinin liderliğinde başlatılan operasyonlarla örgüt, Mogadişu dâhil olmak üzere birçok şehrin merkezinden çıkarıldı.

Şubat 2012’de, Usame Bin Ladin’in ABD tarafından Pakistan’da düzenlenen operasyonla öldürülmesinin ardından örgütün liderlik görevini üstlenen Eymen El-Zevahiri, Eş-Şebab’ın El-Kaide’ye katıldığını açıkladı. 2012 yılında El-Kaide’ye bağlılığını bildirmesi ve El-Kaide lideri Eymen El-Zevahiri’nin açıklamaları, örgütün hem ideolojik, hem de operasyonel yapısında birtakım dönüşümlere sebep oldu.

2012 yılına kadar sadece AMİSOM güçleri ve Geçici Federal Hükûmet’i hedef alıp Somali’de sözde “İslâm devleti” kurmayı amaçlayan yerel bir hareket iken, El-Kaide’ye bağlılığını bildirmesiyle Batı ülkelerini de hedefleyip “küresel cihat” söylemini ön plâna çıkarmaya başladı. Örgüt, insan gücü ihtiyacını yerel kabilelerden ve ABD, Birleşik Krallık, Kenya ve Etiyopya gibi diasporada yaşayan Somalililerden sağlarken, 2012 yılında El-Kaide’ye bağlılığını bildirmesiyle Orta Doğu başta olmak üzere başka birçok bölgeden kişinin katılımını aldı.

Öte yandan Eş-Şebab’ın El-Kaide terör örgütüne bağlılığını bildirmesi, aynı zamanda örgüte finansal kaynak akışını da hızlandırdı.

El-Kaide’ye bağlılığından itibaren örgütün Somali dışındaki saldırıları da arttı. 21 Eylül 2013’te, Kenya’nın başkenti Nairobi’de Westgate Alışveriş Merkezi’ne saldırı düzenleyen dört Eş-Şebab militanı, 67 kişinin ölümüne sebep oldu. Ardından 2 Nisan 2015 tarihinde, yine dört Eş-Şebab üyesi tarafından Kenya’nın Garissa şehrindeki Garissa Üniversitesi’ne düzenlenen saldırıda 148 kişi hayatını kaybetti. Bu eylem, Eş-Şebab’ın bu ülkede gerçekleştirdiği en kanlı saldırı oldu.

Somali’de ise birçok kanlı eyleme imza atan örgütün, 14 Ekim 2017 tarihinde bomba yüklü kamyon ile düzenlenen ve 587 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan Somali tarihinin en kanlı saldırısının da faili olduğu belirtiliyor.

Yabancı güçlere karşı kimilerine göre millî bir direnişi de temsil eden hareketin, El-Kaide bağlantısı ile birlikte bu özelliğini giderek kaybettiği belirtiliyor. Öte yandan Somalililerin büyük bölümünün sûfî olduğu bilinirken, Eş-Şebab ise savunduğu Selefî ideolojiyle halkın genelinden ayrılıyor.

Eş-Şebab, 2011’de Mogadişu’dan, 2012’de Kismayo’dan çekilse de Orta ve Güney Somali genelinde hâlâ etkisini sürdürmektedir. Örgütün şehir merkezlerinde kontrolü kaybetmesi ve son yıllarda örgüte yönelik artan iç ve dış baskılar, finansal ve operasyonel kapasitesini ciddî oranda kaybetmesini sağladı.

Kesin sayıyı tam olarak kestirmek mümkün olmasa da, örgütün 10 bin kadar silahlı üyesi olduğu biliniyor. Silahlı kadrosunun büyük çoğunluğunu Somalililer oluşturuyor; ancak Kenya, Etiyopya ve Eritre gibi komşu ülkelerin vatandaşlığına sahip silahlı kişiler de örgüt için savaşıyor.

Örgüt, İBM’nin dağılmasının ardından yaşlılara ve henüz evlenmemiş kız çocuklarına da silahlı mücadeleye katılma zorunluluğu getirdi. Grubun savaş taktiği, gerilla mücadelesi üzerine dayanıyor. İntihar saldırıları, silahlı saldırılar ve adam kaçırma olayları, örgütün en yaygın eylemleri olarak ön plâna çıkıyor.

Başta Eş-Şebab olmak üzere, ülkedeki terör yapılanmalarının Somali toplumunun bir gerçeği değil, küresel müdahalelerle bölgede kendine zemin bulmuş geçici konjonktürel yapılar olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır. Bu tezimizin en büyük delili, en başta, söz konusu örgütün Somali’deki Türklere karşı yapmış olduğu eylemlerdir.

Yarın serimizin son bölümüyle karşınızda olacağız inşallah…