ÇEŞİTLİ ajanslardan aldığımız
üç haberle başlayalım…
“Başıboş sokak köpeklerinin saldırıları devam ediyor.
Daha önce şehir merkezinde çok sayıda insana saldıran başıboş köpeklerin
haberlerine yenisi eklendi. Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde meydana gelen olayda
genç kız, sokakta yürüdüğü esnada 8 başıboş köpeğin saldırısına uğradı. Genç
kız, korkudan ellerindeki poşetleri yere atarak uzaklaşmak istedi.”
“Ankara’da
köpeğini gezdirmek için dışarı çıkan bir kadın, site içinde sokak köpeklerinin
saldırısına uğradı. Köpeğini korumak için çabalarken köpeklerin üzerine
atlamasıyla yere devrilen kadın, canını zor kurtardı. O anlar ise saniye saniye
güvenlik kamerasına yansıdı.”
“Karabük’ün Safranbolu ilçesinde başıboş sokak köpekleri
tehlike oluştururken öğrencilerin korkusu oldu. Safranbolu Barış Mahallesi 66
numaralı sokağı mesken tutan başıboş köpekler, çocuklar ve aileleri için
tehlike oluşturuyor. Sürü hâlinde gezen köpekler sabah saatlerinde okula gitmek
için evlerinden çıkan öğrencilerin korkulu rüyası hâline geldi. Bir vatandaş
tarafından cep telefonu ile kaydedilen görüntülerde köpeklerin havlamasından
kaçışan öğrencilerin yer aldığı görülüyor.”
Şehirlerde
yeni ve örgütlü bir sınıf doğuyor: Sokak köpekleri… Şehirlerin park
alanlarında, sokak aralarında, mahallelerdeki boş arazilerde, üniversite
kampüslerinde sürü hâlinde sokak köpeklerinin dolaştığını görmeyeniniz yoktur. Ben
de her gün okula gelirken ve giderken kapının önünde, çevredeki ağaçların
altında yatan 10-15 civarı köpek görüyorum.
Küçük
çocukların gittiği okul çevrelerindeki parklarda da köpekler dolaşıyor. Çocuklar
için o park alanlarından geçebilmek büyük mesele. Yanlarında ya büyükleri
olacak, ya kalabalık ile birlikte geçecekler ya da başka yerden dolaşacaklar.
Çocukluk
yıllarımda çoban köpeklerimiz vardı, onun dışında evimde köpek beslemiş biri
değilim. Sokak hayvanlarıyla da ürkme ve tedirgin olma dışında yolum kesişmedi.
Hayvanların mağdur olduğunu hissettiğimde, elimde bir imkân varsa onun için
kullandığım da oluyor; bazen ekmek ve su veriyoruz. Sokak köpekleriyle
karşılaşma ihtimâlimin olduğu zamanlarda (meselâ yürüyüş yaparken) elimde sopa
ile dolaşıyorum. Şehirde eli sopalı bir şekilde dolaşmak da ayrı bir mesele!
Bazen
yoldan geçen insanlara veya araçlara birisi havladığında, hepsinin hücuma
geçtiklerine şahit oluyoruz. Kendim de tedirgin oluyorum; eskilerin “İte dalaşmaktansa
çalıyı dolaşmak yeğdir” sözünü hatırlayarak yolumu değiştiriyorum.
Dışarıdan
gördüğüm kadarıyla, bildikleri ve tanıdıkları kişilere (kendilerini
besleyenlere) saldırmıyorlar. Belli dönemlerinde (kızan) saldırganlıkları
artıyor. Bir de tehdit algıladıklarında ve gözlerine bir hedef kestirdiklerinde
(savunmasız insanlar, çocuklar) saldırılar daha fazla oluyor. Son olarak, köpek
yalnızsa pek saldırmıyor ama diğer köpeklerle organize olup herhangi biri
harekete geçtiğinde sürü psikolojisi devreye giriyor ve hep birlikte saldırıya
geçiyorlar.
Son
yıllarda sokak köpekleri bir halk sağlığı sorunu hâline gelmiştir. Daha
önceleri sahipli köpeklerin saldırılarına maruz kalan ve ağzı yüzü parça parça
edilen insanlara dair haberler kulağımıza geliyordu. Bu tür haberleri hâlâ
duyuyoruz. Şimdilerde sürü hâlinde başıboş gezen köpeklerin saldırılarına dair
haberleri daha çok duyar olduk. Nedense, ne Hükûmet, ne de belediyeler
tarafından buna dair bir çözüm arayışı yok.
“Sokak
köpekleri” ve “başıboş köpekler” anahtar kelimeleriyle Google üzerinden bir
arama yaptım. Köpeklerin neden olduğu çok ciddî vakalar var. Köpekten kaçarken
araba çarpandan yüzü gözü parçalanıp hastanelik olana kadar mal ve can
güvenliği için ne kadar tehdit oluşturduğunu gösteren pek çok haber
görebilirsiniz. Kapsamlı bir araştırma yapılmış olsa kazalar, yaralanmalar,
ölümler ve psikolojik etkileri açısından ciddî bir problem olduğu ortaya
konulacaktır.
Bu
konuda çözüm önerecek değilim. Bunu işin uzmanları yapacak ama problemler
lokal, bireysel, küçük ve geçiştirilecek kadar basit bir mesele değildir. Hem
merkezî, hem de yerel yönetimin bu konu üzerinde çalışması gerekiyor. Sokak
köpeği popülasyonu artıyor, gelecekte daha çok görünür olacaklar ve gündemimizi
daha çok meşgul edecektir bu durum.
Böyle
bir sorun dillendirildiğinde, hayvan hakları üzerinden bir karşı duruşun
olduğunu da görüyoruz. Hak vermek gerekir ki, dünyada insanlar dışındaki
canlıların da yaşama hakkı var ve insanların keyfî olarak hayvanları istismar
etmemeleri gerekiyor. Peki, hayvan ile insan çatıştığında ne olacak? Ortaya
çıkan anlaşmazlıklar nasıl çözülecek? Burada daha çok “Köpeklere siz bir şey
yapmazsanız onlar da size saldırmaz” görüşü dillendiriliyor. Ama öyle değil!
İnsan ile hayvan aynı dili konuşmuyor, her hayvan her insanın dilinden veya her
insan her hayvanın dilinden anlamıyor. Tartışma derinleştikçe iş antroposentrik-biyosentrik
paradigma ayrımına varıyor.
Beyin
fırtınası yapalım diye söylüyorum, benzetme yanlış, farkındayım da, benzer
tehdit farelerden, yılanlardan, akrepten, hamam böceğinden, sivrisinekten gelse
ne yapmamız gerekiyor? Hayvanlar arasında da bir hiyerarşi düşünecek miyiz?
Kediler ile köpekler dövüştüğünde seyredecek miyiz? Kediler tavukların
piliçlerini kaparken nerede duracağız? Gözümüzün önünde aslanlar ceylanları
parçalarsa ne olacak? “Hayvandır, ekolojik denge için ne yapacağını bilir”
deyip meydanları onlara mı bırakacağız? Hatta sokaklarda köpekler yerine sokak
insanları olsa ve onlar çeteleşip diğer insanları tehdit etse, ne yapacağız?
“İnsan akıllı bir varlıktır, ne yapacağını kendi bilir” mi diyeceğiz?
Hayvanları
öldürmek, onlara eziyet etmek elbette kabul edilebilecek bir strateji değildir.
Ama diğer canlılar kadar, çocuklarımız başta olmak üzere insanları da düşünmek
zorundayız. İnsanları da, diğer canlıları da düşünerek, meselenin etik
çerçevesi iyi çizilerek bu soruna el atılmasını bekliyoruz. Burada insanı ya da
köpeği tutmak gibi bir derdimiz yok, sorunu çözmemiz gerekiyor.