ZAMAN zaman ailevî sorunlar yaşarız. Bazen
maddî sıkıntılar, bazen de ruhsal buhranlı dönemlerden geçeriz. Bizi insan
yapan, tüm bu zorlu süreçlerde doğru tavırdan ödün vermeden sonucu nihayete
erdirebilmektir. Öyle ya, bir imtihan içindeyiz. İlk nefesten son nefese kadar
sürecek bir yaşamsal mücadele ile bu mücadeleler boyunca insan kalabilme
gayretiyle etrafımız sarılmış durumda.
Fakat ne zaman ki
buhranlı süreçlerde etrafa zarar vermeye ve hak olmayan tutumlar içine girmeye
başlarız, o zaman imtihanı kaybetmiş hâlde bir yazık ömrü de peşimiz sıra
sürüklemeye başlarız.
Hiç akla yatkın
değildir aile içindeki problemlerde babanın evi terk etmesi, annenin çocuklara
sırtını dönmesi… Bütün bunlar problemi çözmeyeceği gibi, çok daha büyük
sıkıntıların, girdapların da varlığına sebep olur.
Memleket de öyledir.
Bazen bir şeyler istenen ve tahayyül edilenin uzağında seyredebilir. Bunlar birer
süreçtir ve bu süreçte sadece devletin değil, milletin de üzerine düşen bazı
sorumluluklar vardır. Bütün millî mücadeleleri zafere götüren vetireler,
milletin zorluklara göğüs gererek omuz omuza vermesiyle mümkün olmuştur.
Bu toprakların
birlik ve dirlik içinde sürekliliğini sağlayan dedelerimiz ve ninelerimiz,
bugünün refahına ömürlerinin en minimal kısmında bile erişmemişlerdir. Her
zaman zorlukla, sıkıntıyla, maddî darlıkla mücadele etmiş ama bir yandan da
vatanın bekası için dik durmaktan asla vazgeçmemişlerdir.
Şimdilerde
enflasyonu, doları bahane edip insanları sokağa çağıranlar, modern terörizmin
nifakçı kimliğiyle hareket ediyorlar. Sokağa çıkma sebebi olarak da zamları ve
daha fazlasıyla felâket tellallığı yaparak abarttıkları gidişatı gösteriyorlar.
Sokağa çıkmanın ve isyan başlatmanın bütün dinamikleri sarsacağını ve çok daha
büyük maddî zorlukları getireceğini de gayet iyi biliyorlar. Aslında demek
istedikleri şu: “Biraz zorluk var, gelin, bu zorluğu tamama erdirelim!”
Mesele, iktidarları
sevmek ya da sevmemek değil. Mesele, vatanı, al bayrağı sevmek. Mesele, bu
vatanın ne şartlar altında bugünlere getirildiğini idrak etmek ve nice şehidin,
gazinin hakkı üzere zorlu zamanlarda da doğru davranabilmek.
Mesele, onca
düşman pusuda beklerken bu vatanın evladı olarak şahsî menfaat kayıplarını
bahaneyle içeride birliği yıkacak bir enaniyete düşmemek.
Ama bir mesele
daha var ki, işin bu manevî boyutlarının da dışında, çok daha mantık evresine
dâhil bir anlamı var: Bir memlekette iç isyan başlatıp da ekonominin düzeldiği
görülmemiştir!
Cebine giren
paranın azlığından şikâyet edip de sokağa dökülenlerin cebine daha fazla
girdiğini yazmamıştır tarih. Yani amaç memleketin bekasıysa, zaten sabırla
geçirmemiz gereken bu süreçler, amaç şahsî kazanımlar olduğunda da değişmiyor.
İki türlü insan tipolojisi
var böyle hususlarda: Biri doğrunun şartlara göre değiştiğini öne sürerken, bir
diğeri doğrunun her durum ve şartta aynı kaldığının altını çizer. Ben de bu
ikinci insan tipolojisine dâhil buluyorum kendimi. Durumlar değişir,
parametreler yer değiştirir, veriler eksi ya da artı yönde ivmeler gösterebilir
ama doğru, her zaman doğrudur. Yanlış da her zaman yanlıştır.
Zorlanabiliriz,
birtakım sıkıntılar yaşayabiliriz, erdem ve fazilet kümesinde menfaat, kazanım
kümesinde ise tek doğru sabretmek ve sürece olumlu katkılar sağlamaya gayret
etmektedir. Buhranlı zamanlardan en az hasarla çıkışın başka bir yol haritası
da bulunmamaktadır. Yoksa birileri gelir, sizin memleketinizde sizi koruduğu
kisvesiyle memleketinizi işgal eder; beklenen refah yerine kaybedilmiş bir
medeniyet ve izi silinecek bir millî kültür kalıntısı kalır.
Bunlar sağcı
solcu, ocu şucu olmakla değişen durumlar değildir. Bunlar her görüşten ve her
inançtan insanın vücudundan organ -kopartılması gibi büyük acılar verir.
Ailevî sorunlarda nasıl ki elimizi taşın altına koyuyor ve birtakım zorluklara direniyorsak, millî geçiş süreçlerinde de aynı ahlâkî tutum üzere olmamız gerektiğini belleğimize kazımak durumundayız. Selâmete erdiren, ancak ve ancak ahlâk üzere davranmaktır.