Sokağa davet terörizmi

Ailevî sorunlarda nasıl ki elimizi taşın altına koyuyor ve birtakım zorluklara direniyorsak, millî geçiş süreçlerinde de aynı ahlâkî tutum üzere olmamız gerektiğini belleğimize kazımak durumundayız. Selâmete erdiren, ancak ve ancak ahlâk üzere davranmaktır.

ZAMAN zaman ailevî sorunlar yaşarız. Bazen maddî sıkıntılar, bazen de ruhsal buhranlı dönemlerden geçeriz. Bizi insan yapan, tüm bu zorlu süreçlerde doğru tavırdan ödün vermeden sonucu nihayete erdirebilmektir. Öyle ya, bir imtihan içindeyiz. İlk nefesten son nefese kadar sürecek bir yaşamsal mücadele ile bu mücadeleler boyunca insan kalabilme gayretiyle etrafımız sarılmış durumda.

Fakat ne zaman ki buhranlı süreçlerde etrafa zarar vermeye ve hak olmayan tutumlar içine girmeye başlarız, o zaman imtihanı kaybetmiş hâlde bir yazık ömrü de peşimiz sıra sürüklemeye başlarız.

Hiç akla yatkın değildir aile içindeki problemlerde babanın evi terk etmesi, annenin çocuklara sırtını dönmesi… Bütün bunlar problemi çözmeyeceği gibi, çok daha büyük sıkıntıların, girdapların da varlığına sebep olur.

Memleket de öyledir. Bazen bir şeyler istenen ve tahayyül edilenin uzağında seyredebilir. Bunlar birer süreçtir ve bu süreçte sadece devletin değil, milletin de üzerine düşen bazı sorumluluklar vardır. Bütün millî mücadeleleri zafere götüren vetireler, milletin zorluklara göğüs gererek omuz omuza vermesiyle mümkün olmuştur.

Bu toprakların birlik ve dirlik içinde sürekliliğini sağlayan dedelerimiz ve ninelerimiz, bugünün refahına ömürlerinin en minimal kısmında bile erişmemişlerdir. Her zaman zorlukla, sıkıntıyla, maddî darlıkla mücadele etmiş ama bir yandan da vatanın bekası için dik durmaktan asla vazgeçmemişlerdir.

Şimdilerde enflasyonu, doları bahane edip insanları sokağa çağıranlar, modern terörizmin nifakçı kimliğiyle hareket ediyorlar. Sokağa çıkma sebebi olarak da zamları ve daha fazlasıyla felâket tellallığı yaparak abarttıkları gidişatı gösteriyorlar. Sokağa çıkmanın ve isyan başlatmanın bütün dinamikleri sarsacağını ve çok daha büyük maddî zorlukları getireceğini de gayet iyi biliyorlar. Aslında demek istedikleri şu: “Biraz zorluk var, gelin, bu zorluğu tamama erdirelim!”

Mesele, iktidarları sevmek ya da sevmemek değil. Mesele, vatanı, al bayrağı sevmek. Mesele, bu vatanın ne şartlar altında bugünlere getirildiğini idrak etmek ve nice şehidin, gazinin hakkı üzere zorlu zamanlarda da doğru davranabilmek.

Mesele, onca düşman pusuda beklerken bu vatanın evladı olarak şahsî menfaat kayıplarını bahaneyle içeride birliği yıkacak bir enaniyete düşmemek.

Ama bir mesele daha var ki, işin bu manevî boyutlarının da dışında, çok daha mantık evresine dâhil bir anlamı var: Bir memlekette iç isyan başlatıp da ekonominin düzeldiği görülmemiştir!

Cebine giren paranın azlığından şikâyet edip de sokağa dökülenlerin cebine daha fazla girdiğini yazmamıştır tarih. Yani amaç memleketin bekasıysa, zaten sabırla geçirmemiz gereken bu süreçler, amaç şahsî kazanımlar olduğunda da değişmiyor.

İki türlü insan tipolojisi var böyle hususlarda: Biri doğrunun şartlara göre değiştiğini öne sürerken, bir diğeri doğrunun her durum ve şartta aynı kaldığının altını çizer. Ben de bu ikinci insan tipolojisine dâhil buluyorum kendimi. Durumlar değişir, parametreler yer değiştirir, veriler eksi ya da artı yönde ivmeler gösterebilir ama doğru, her zaman doğrudur. Yanlış da her zaman yanlıştır.

Zorlanabiliriz, birtakım sıkıntılar yaşayabiliriz, erdem ve fazilet kümesinde menfaat, kazanım kümesinde ise tek doğru sabretmek ve sürece olumlu katkılar sağlamaya gayret etmektedir. Buhranlı zamanlardan en az hasarla çıkışın başka bir yol haritası da bulunmamaktadır. Yoksa birileri gelir, sizin memleketinizde sizi koruduğu kisvesiyle memleketinizi işgal eder; beklenen refah yerine kaybedilmiş bir medeniyet ve izi silinecek bir millî kültür kalıntısı kalır.

Bunlar sağcı solcu, ocu şucu olmakla değişen durumlar değildir. Bunlar her görüşten ve her inançtan insanın vücudundan organ -kopartılması gibi büyük acılar verir.

Ailevî sorunlarda nasıl ki elimizi taşın altına koyuyor ve birtakım zorluklara direniyorsak, millî geçiş süreçlerinde de aynı ahlâkî tutum üzere olmamız gerektiğini belleğimize kazımak durumundayız. Selâmete erdiren, ancak ve ancak ahlâk üzere davranmaktır.