Siyasetle mutsuzluk numaraları

Gezegendeki eğitim sistemleri uzun çubuğa kısa, kısa çubuğa uzun dedirtmenin peşinde. Medya yine aynı şekilde… Kurallar, merasimler, törenler de olanın tersini düşündürmek, söyletmek ve yaptırmak için çoğu zaman kullanılmış yöntemlerdir. Peki, Türkiye’deki insanlar bu numaralardan azade, muaf, bağımsız mı?

GEZEGENDEKİ her şeyi olduğu gibi siyaseti de hayra ve şerre yönelik kullanabilirsiniz. Siyasetin amacı, toplumu daha iyi şartlara, durumlara ve psikolojik atmosfere ulaşacak şekilde yönetmek veya yöneterek ulaştırmaktır.

“Böyle bir amacı gerçekleştirmenin bana ne faydası olacak?” şeklinde düşünenler var mıdır? Olup olmadığını kesinlik derecesinde bilemem, bilebildiğim, bu şekilde düşünülmesinin önünde hiçbir mania yoktur.

Başka konularda, hatta en masum konularda bile aşırı derecede farklı, olumsuz, bencil veya zararlı fikirlere, durumlara ve fiillere rastlayınca toplumun gelişmesini değil de kişisel veya zümresel çıkarları önde tutmayı isteyenlerin olabileceğini neredeyse imkânsız olarak görmeye başlıyorum. “Çocuklar bizim yarınlarımız, onları geleceğe hazırlayalım, şöyle yapalım, böyle yapalım” gibi bir yaklaşım içindeyken, bir de bakıyorsunuz ki organ mafyasından tutun da diğer kötü işlerde kullanmaya kadar çocuklarla ilgili fikir ve fiillerin olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla siyaseti kullanarak neden toplumu istismar etmeye kalkışmasınlar ki?

Topluma istediğiniz gibi söz geçirmeye başladığınızda, gelsin sınırsız menfaatler! Altın madeni bile solda sıfır kalır. Düşünsenize, o topluma istediğinizi yaptırabiliyorsunuz. O toplum, ürettikleriniz saçma sapan şeyler olsa bile gözünü kırpmadan tüketmeye başlar. O toplum, siz isterseniz değerlerini bir tarafa bırakır, aralarındaki bazı insanları saf dışı bırakır. Sizin için köleler gibi çalışır hatta. Öyle ki, inanamayacaksınız ama, sizin istediğiniz yolda ve sizin için canını bile verir. Böyle bir şey neden mümkün olmasın?

İnsanlar sizin için nasıl köle gibi çalışabiliyorsa, nasıl siz ne derseniz yapabiliyorsa, bedenini size teslim edebiliyor veya sizin gösterdiğiniz yolda nasıl ölebiliyorsa, işte biraz işi büyüterek, farklı yöntemler geliştirerek bir toplumu da aynı şekle kullanabilirsiniz. Bunun yöntemlerinden bazıları şunlardır: Eğitim sistemi, medya, törenler, kurallar ve moda.

Şöyle bir deneyden çok kısaca bahsetmek isterim: Bir kişinin elinde uzun ve kısa iki çubuk var. Bunların uzunluk olarak birbirinden farklı olduğu çok bariz. Elinde çubuklar olan kişinin önünde 9 kişi, sıraya girmiş hâlde bekliyor. İlk 8 kişiyi tembihleyerek uzun çubuğa kısa, kısaya da uzun demelerini istiyorlar. 9’uncu kişinin bunlardan haberi yok. Elinde çubuk olan kişi soruyor: “Hangi çubuk uzun?” Sıranın başındaki, uzuna “Kısa”, kısaya “Uzun” diyor. Ardındakiler de -son kişi hariç- öyle söylüyorlar. Sizce 9’uncu kişi ne demiştir? Evet, o da kısaya “Uzun”, uzuna “Kısa” diyor. Böylelikle topluma gerçeğin tam tersinin kabul ettirilebileceği deneyle ispatlanmış oluyor.

Günümüzde, yukarıda bahsettiğimiz toplumu yönetme enstrümanları da bu fonksiyonu görüyorlar. Gezegendeki eğitim sistemleri uzun çubuğa kısa, kısa çubuğa uzun dedirtmenin peşinde. Medya yine aynı şekilde… Kurallar, merasimler, törenler de olanın tersini düşündürmek, söyletmek ve yaptırmak için çoğu zaman kullanılmış yöntemlerdir. Peki, Türkiye’deki insanlar bu numaralardan azade, muaf, bağımsız mı?

Aziz milletimiz, son iki asırdır tam da bu kötü niyetli numaraların muhatabıdır, maruzudur. Ne sahtekârları, hırsızları, insanlık ve millet düşmanlarını bize kahraman olarak yutturdular... Basit bir mantık yürütmeyle bile bunlar çok rahat fark edilebilir, görülebilir, anlaşılabilir. Hele şu an sosyal medyayı da devreye sokarak kedinin fareyle oynadığı gibi bizlerle oynuyorlar. On binlerce Ukraynalı niye öldü zannediyoruz ki? Önce bir kahraman yutturuldu. Sonra durup dururken savaş oldu. Batılı devletler güya yardım etmek gayesiyle ha bire silah veriyor ve Rusya ile savaştırıyorlar. Çünkü ölen kendi çocukları, kendi evlatları değil. Yıkılan evler, iş yerleri, köyler, şehirler kendilerinin değil.

İkinci Dünya Savaşı sonrası “Megalo İdea” diye bir şey uydurup gariban Yunanları bize saldırtmamışlar mıydı? Asırlarca bir arada yaşayıp büyüyen çocuklarımız birbirine öldürtüldü. Kazançlı çıkanlar ise onların iplerini tutanlar oldu.

Neticede, yerli olmayan her sosyal medyayı kullanmamızla “Big Data” dedikleri büyük veriyi öyle detaylı inceliyorlar ki bütün toplumumuzun adeta ciğerini öğreniyor ve bizim önümüze öyle tercihler çıkarıyor ve hepimizin psikolojisini altüst ediyorlar. Güya özgürlük, güya demokrasi… Türkiye’de ülkenizi savunmak antidemokratik ama insan öldürmek, güya “özgürlük savaşı yapmak” ise demokratça… Devlet Bahçeli Bey’in başına gelenler başka nasıl açıklanabilir ki?

Şu an birilerinin elindeki ve kontrolündeki sosyal medya ile bütün toplumumuzu istedikleri yönde hareket eder hâle getirmek istiyorlar. Etrafa bakıyorum da “Öldük, bittik” psikolojileri... Dünya rekoru kırıp Çanakkale’ye köprü yapmışsın, açılış törenini bile görmeyip “Ülke batıyor” duygularını yaşayanlara şahit oluyorum. Akaryakıta zam geldi diye canımız sıkılıyor, gel gör ki İstanbul trafiğinde bir gram azalma yok. Ülkemizin ihracatı zirve yapmış, ekonomi dünyanın sayılı ekonomileri gibi büyüyor, ama her ne hikmetse “Ekonomi batıyor” naraları… 

İnsanların sorgulamadan her sunulan hapı yuttuğuna veya yutacağına inanmak istemiyorum. Tam bu aşamada ve dahi zamanda yapacağımız en önemli fiil, yapılanların ve yapılmak istenenlerin farkında olmak. Allah’ın izniyle gerisi gelir.