
GEZEGENDEKİ her şeyi olduğu
gibi siyaseti de hayra ve şerre yönelik kullanabilirsiniz. Siyasetin amacı,
toplumu daha iyi şartlara, durumlara ve psikolojik atmosfere ulaşacak şekilde
yönetmek veya yöneterek ulaştırmaktır.
“Böyle
bir amacı gerçekleştirmenin bana ne faydası olacak?” şeklinde düşünenler var
mıdır? Olup olmadığını kesinlik derecesinde bilemem, bilebildiğim, bu şekilde
düşünülmesinin önünde hiçbir mania yoktur.
Başka
konularda, hatta en masum konularda bile aşırı derecede farklı, olumsuz, bencil
veya zararlı fikirlere, durumlara ve fiillere rastlayınca toplumun gelişmesini
değil de kişisel veya zümresel çıkarları önde tutmayı isteyenlerin
olabileceğini neredeyse imkânsız olarak görmeye başlıyorum. “Çocuklar bizim
yarınlarımız, onları geleceğe hazırlayalım, şöyle yapalım, böyle yapalım” gibi
bir yaklaşım içindeyken, bir de bakıyorsunuz ki organ mafyasından tutun da
diğer kötü işlerde kullanmaya kadar çocuklarla ilgili fikir ve fiillerin
olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla siyaseti kullanarak neden toplumu istismar
etmeye kalkışmasınlar ki?
Topluma
istediğiniz gibi söz geçirmeye başladığınızda, gelsin sınırsız menfaatler!
Altın madeni bile solda sıfır kalır. Düşünsenize, o topluma istediğinizi
yaptırabiliyorsunuz. O toplum, ürettikleriniz saçma sapan şeyler olsa bile gözünü
kırpmadan tüketmeye başlar. O toplum, siz isterseniz değerlerini bir tarafa
bırakır, aralarındaki bazı insanları saf dışı bırakır. Sizin için köleler gibi
çalışır hatta. Öyle ki, inanamayacaksınız ama, sizin istediğiniz yolda ve sizin
için canını bile verir. Böyle bir şey neden mümkün olmasın?
İnsanlar
sizin için nasıl köle gibi çalışabiliyorsa, nasıl siz ne derseniz
yapabiliyorsa, bedenini size teslim edebiliyor veya sizin gösterdiğiniz yolda
nasıl ölebiliyorsa, işte biraz işi büyüterek, farklı yöntemler geliştirerek bir
toplumu da aynı şekle kullanabilirsiniz. Bunun yöntemlerinden bazıları
şunlardır: Eğitim sistemi, medya, törenler, kurallar ve moda.
Şöyle
bir deneyden çok kısaca bahsetmek isterim: Bir kişinin elinde uzun ve kısa iki
çubuk var. Bunların uzunluk olarak birbirinden farklı olduğu çok bariz. Elinde
çubuklar olan kişinin önünde 9 kişi, sıraya girmiş hâlde bekliyor. İlk 8 kişiyi
tembihleyerek uzun çubuğa kısa, kısaya da uzun demelerini istiyorlar. 9’uncu
kişinin bunlardan haberi yok. Elinde çubuk olan kişi soruyor: “Hangi çubuk
uzun?” Sıranın başındaki, uzuna “Kısa”, kısaya “Uzun” diyor. Ardındakiler de -son
kişi hariç- öyle söylüyorlar. Sizce 9’uncu kişi ne demiştir? Evet, o da kısaya “Uzun”,
uzuna “Kısa” diyor. Böylelikle topluma gerçeğin tam tersinin kabul ettirilebileceği
deneyle ispatlanmış oluyor.
Günümüzde,
yukarıda bahsettiğimiz toplumu yönetme enstrümanları da bu fonksiyonu
görüyorlar. Gezegendeki eğitim sistemleri uzun çubuğa kısa, kısa çubuğa uzun
dedirtmenin peşinde. Medya yine aynı şekilde… Kurallar, merasimler, törenler de
olanın tersini düşündürmek, söyletmek ve yaptırmak için çoğu zaman kullanılmış
yöntemlerdir. Peki, Türkiye’deki insanlar bu numaralardan azade, muaf, bağımsız
mı?
Aziz
milletimiz, son iki asırdır tam da bu kötü niyetli numaraların muhatabıdır,
maruzudur. Ne sahtekârları, hırsızları, insanlık ve millet düşmanlarını bize
kahraman olarak yutturdular... Basit bir mantık yürütmeyle bile bunlar çok
rahat fark edilebilir, görülebilir, anlaşılabilir. Hele şu an sosyal medyayı da
devreye sokarak kedinin fareyle oynadığı gibi bizlerle oynuyorlar. On binlerce
Ukraynalı niye öldü zannediyoruz ki? Önce bir kahraman yutturuldu. Sonra durup
dururken savaş oldu. Batılı devletler güya yardım etmek gayesiyle ha bire silah
veriyor ve Rusya ile savaştırıyorlar. Çünkü ölen kendi çocukları, kendi
evlatları değil. Yıkılan evler, iş yerleri, köyler, şehirler kendilerinin
değil.
İkinci
Dünya Savaşı sonrası “Megalo İdea” diye bir şey uydurup gariban Yunanları bize
saldırtmamışlar mıydı? Asırlarca bir arada yaşayıp büyüyen çocuklarımız
birbirine öldürtüldü. Kazançlı çıkanlar ise onların iplerini tutanlar oldu.
Neticede,
yerli olmayan her sosyal medyayı kullanmamızla “Big Data” dedikleri büyük veriyi
öyle detaylı inceliyorlar ki bütün toplumumuzun adeta ciğerini öğreniyor ve
bizim önümüze öyle tercihler çıkarıyor ve hepimizin psikolojisini altüst
ediyorlar. Güya özgürlük, güya demokrasi… Türkiye’de ülkenizi savunmak
antidemokratik ama insan öldürmek, güya “özgürlük savaşı yapmak” ise
demokratça… Devlet Bahçeli Bey’in başına gelenler başka nasıl açıklanabilir ki?
Şu
an birilerinin elindeki ve kontrolündeki sosyal medya ile bütün toplumumuzu
istedikleri yönde hareket eder hâle getirmek istiyorlar. Etrafa bakıyorum da “Öldük,
bittik” psikolojileri... Dünya rekoru kırıp Çanakkale’ye köprü yapmışsın,
açılış törenini bile görmeyip “Ülke batıyor” duygularını yaşayanlara şahit
oluyorum. Akaryakıta zam geldi diye canımız sıkılıyor, gel gör ki İstanbul
trafiğinde bir gram azalma yok. Ülkemizin ihracatı zirve yapmış, ekonomi
dünyanın sayılı ekonomileri gibi büyüyor, ama her ne hikmetse “Ekonomi batıyor”
naraları…
İnsanların
sorgulamadan her sunulan hapı yuttuğuna veya yutacağına inanmak istemiyorum.
Tam bu aşamada ve dahi zamanda yapacağımız en önemli fiil, yapılanların ve
yapılmak istenenlerin farkında olmak. Allah’ın izniyle gerisi gelir.