Siyasetin üstünlüğü, ahlâkın buharlaşması

Ahlâksızlık, insanlığın kaderi değildir. Siyaset, ahlâk sayesinde gerçek anlamda insanlığa hizmet eden bir faaliyete dönüşebilir. İnsanlık, siyaset alanında ahlâkın hâkim olmasında ısrarcı olmalı ve çaba sarf etmelidir. Ahlâkî siyaset, insanlık için bir bekâ sorunudur.

DÜNYADA her alanda acımasız güç ve iktidar mücadeleleri yapılmaktadır. Siyasetin güç mücadelesi olarak uygulandığı dünyamızda insana sahici anlamda hizmet eden iyi yönetim pratikleri ortaya konulmamaktadır. İktidar mücadelesi olarak uygulanan siyaset, insanı kullanan, istismar eden ve tüketen vahşi bir faaliyet olarak icra edilmektedir.

İnsanı kullanan ve istismar eden her türlü politik faaliyet, ahlâksızlık olarak nitelenmeyi hak etmektedir. İnsanı kullanmanın ve istismar etmenin normalleştirildiği modern dünyada siyasetin ahlâksızlıkla özdeşleştirilmesi, insanlık için büyük bir facia anlamına gelmektedir.

Ahlâkî değerleri ve kaygıları olan insanların siyasetten ve siyasetçilerden ahlâk adına hiçbir beklentileri kalmamıştır. Siyasetçinin yalan söylemeyen, aldatmayan ve çalmayan bir kişi olması gerektiği şeklinde bir beklenti mevcut değildir. En iyi siyasetçinin “yalancı, sahtekâr ve hırsız” gibi nitelemelerle vasıflandırılması, siyaset ve siyasetçiden ahlâk yerine ahlâksızlığı beklemenin daha doğru ve gerçekçi olduğu algısına dayanmaktadır.

Siyaset ve siyasetçiden ahlâksızlığı beklemenin normal olan durum olduğu algısının içselleştirilmesi, siyaset-insan-ahlâk ilişkisinde kurulan büyük çarpıklık ve yozlaşmışlığı göstermektedir.

Ahlâkın ete kemiğe bürünmesi gereken en önemli alan, siyasettir. İnsanlığın kadim bilgeliği, ahlâkın hep birincil önemde ve değerde olmasını, siyasetin ahlâk çerçevesinde oluşturulmasını vurgulamaktadır. Siyaset teorisi, ahlâkî ilkeleri ve değerleri siyaset alanına nasıl uygulanacağını ortaya koyduğu sürece anlamlı, verimli ve yapıcı bir işleve sahip bulunmaktadır.

Dünyadaki siyaset durumu, siyasetin ahlâk dâhil her şeyin üstüne çıkarıldığını ortaya koymaktadır. Siyaset teorisi, ahlâkî değerlerin siyaset alanına nasıl uygulanacağına dair hiçbir şey söylememek şeklinde bir acziyet ve kriz içinde bulunmaktadır.

Aristo ahlâkın, “siyasetin olmazsa olmaz parçası ve merkezi” olduğunu ifade etmektedir. Ahlâkın olmadığı yerde aslında siyaset de yoktur. Ahlâkın olmadığı yerde siyasetin yerini vahşet almaktadır. Günümüzde küresel ölçüde siyaset adına yerel, ulusal ve uluslararası politikaların tamamı, ahlâktan arınmış vahşet biçimlerini uygulamaktadır. Ahlâkın siyasetin aslî merkezi ve boyutu olmaktan çıkarılması, küresel düzeyde ahlâksızlıkla birlikte siyasetsizlik durumuyla insanlığın yüz yüze kalmasına neden olmuştur.

Siyaset, temelleri ve sınırları olması gereken bir alandır. Siyasetin ihtiyaç duyduğu altyapıyı ve sınırları sağlayan çerçeve, ahlâktır. Modern dünyada siyasetin ahlâktan arınması sonucu siyaset, hangi altyapı ve sınırlar içinde faaliyet göstereceğini bilemez durumdadır. “İktidar için iktidar” anlayışıyla yapılan siyaset, bütün insanî altyapıları, birikimleri ve sınırları darmadağınık etmektedir.

Siyaset, insanlığın küresel kâbusu hâline gelmiştir. İnsanların ateşten kaçarcasına siyasetten kaçmaları ve siyaset kavramına bütün kötülükleri yüklemeye başlamaları küresel kâbus olarak siyasetten duyulan korku ve kaygıyı tezahür ettirmektedir. Oysa siyaset, kuralsız ve değersiz yapılacak bir alan değildir. Siyasetin ihtiyaç duyduğu kural ve değerleri ancak ahlâk sunmaktadır. Ahlâkı dışlayan siyaset, hiçbir kural ve değeri tanımayacağını ilân etmektedir.

Üçkâğıdın ahlâkı yoktur

Kuralsızlık, değersizlik ve ahlâksızlık, aslında küresel ölçüde insanlığın siyaset tarafından ele geçirildiği anlamına gelmektedir. Ahlâkın yokluğu hâlinde insanın ve insanlığın siyaset tarafından ele geçirilmesi, mevcut insanlık durumumuzun en önemli özelliğidir. “Siyaset” dediğimiz vahşi güç tarafından ele geçirilen insanlığın hiçbir felsefî, bilimsel, manevî, aklî, sanatsal ve sosyal yetenek ve yaratıcılığı kalmamıştır.

Siyasetin insanı ele geçirmesi, insanı her açıdan körleştirmekte ve yozlaştırmaktadır. Siyaset tarafından ele geçirilen insandan sanat, felsefe, bilim, ahlâk ve maneviyat adına yapıcı ve yaratıcı ürünler ve yollar ortaya konulmasını beklemek mümkün değildir. Siyasetin ahlâk ve felsefeye ihtiyaç duyması, pratik bir zorunluluktur. Siyasete yol gösteren, onun doğru yolda olmasını sağlayan dinamik, ahlâktır. Siyasetin insanı ele geçirmesi, siyaseti üçkâğıtçılığa dönüştürdüğü gibi, herkesin üçkâğıtçı olması sonucunu da doğurmuştur. Küresel siyaset, küresel üçkâğıtçılıktır. Güç ve otoritenin üçkâğıtçılar tarafından ele geçirilmemesi ve gücün üçkâğıtçılar tarafından istismar edilmemesi için siyasetin insan hakları, bireysel özgürlükler, hukukun üstünlüğü, barış ve adalet ilkeleri çerçevesinde yapılmasını ahlâk zorunlu görmektedir.

Ahlak, iktidarın bir üçkâğıtçı tarafından ele geçirilmesi ihtimaline karşı gücün sınırlanmasını sağlamak için siyasette değişik denge ve denetleme mekanizmalarının oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Denge denetleme mekanizmaları olmayan, kendisini tek otorite gören güç sahibi üçkâğıtçılar, her türlü ahlâkî sınırdan bağımsız olarak insanlara tahakküm etmeyi ve dünyayı cehenneme çevirmeyi “kendi doğal imtiyazları” sayma saplantısı içindedirler.

Herkese hesap sormayı kendilerine hak gören, ama hiç kimsenin kendilerine hesap soramayacağını vehmeden üçkâğıtçı iktidar sahipleri, baskı, korku ve şiddet araçlarını kullanarak ahlâk dışı vahşet düzenlerini dünyanın her tarafında kurmaktadırlar.

Siyasetin insanlığı ele geçirmesi hâli, ahlâk ve siyasetçi arasında iki tip ilişkinin doğmasına neden olmuştur. Birinci tip, ahlâklı siyasetçi tipidir.

Ahlâklı siyasetçi tipi, ahlâkî değerler çerçevesinde siyaset yapan, siyasetin insan hakları, bireysel özgürlükler, hukukun üstünlüğü ve barışa hizmet etmesini sağlamaya çalışan kişidir. Ahlâklı siyasetçi, siyaset tarafından ele geçirilmemiş kişidir.

İkinci tip ise, siyasetçi ahlâkçı tiptir. Siyasetçi ahlâkçı tip, üçkâğıtçı olan tiptir. Siyasetçi ahlâkçı tip, bütün ahlâkî değer ve kuralları kendi siyasal çıkarları için kullanan tiptir. Siyasetçi ahlâkçı tip, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlük, hukuk ve barış değerlerini iktidarını güçlendirmek ve yaygınlaştırmak için kullanan tiptir. Küresel siyaset arenası, “siyasetçi ahlâkçı tip” olarak ifade ettiğimiz üçkâğıtçıların cirit attığı bir alandır.

Hayat, özgürlük ve mülkiyet hakları dâhil insan hakları ve bireysel özgürlüklerin hiçbiri, “siyasetçi ahlâkçı” olarak ifade ettiğimiz üçkâğıtçı tiplerin umurlarında değildir. Siyasetçi ahlâkçı tiplerin üçkâğıtçı siyasetleri sonucunda bugün dünyanın her yerinde insan hakları ihlâl edilmekte, bireysel özgürlükler ortadan kaldırılmakta, despotizm yaygınlaşmakta, savaş ve şiddetin önü alınamamaktadır.

“Siyasetçi ahlâkçı” olarak ifade ettiğimiz üçkâğıtçıların her düzeyde siyasete hâkim olması sonucu, küresel ölçüde siyaset alanında ahlâkın ölümünden söz edebiliriz.

Hiçbir ahlâkî değer ve ilkeye kendilerini bağlı hissetmeyen üçkâğıtçı siyasetçilerin egemen olduğu bir dönemden geçmektedir insanlık. Üçkâğıtçı siyasetçiler, ahlâkın gerçek hayatta hiçbir pratiğinin olmadığına insanlığı inandırarak üçkâğıtçılık ve vahşiliklerini insanlığa “öğretilmiş çâresizlik” şeklinde dayatmaktadırlar.

Ahlâksızlık, insanlığın kaderi değildir. Siyaset, ahlâk sayesinde gerçek anlamda insanlığa hizmet eden bir faaliyete dönüşebilir. İnsanlık, siyaset alanında ahlâkın hâkim olmasında ısrarcı olmalı ve çaba sarf etmelidir. Ahlâkî siyaset, insanlık için bir bekâ sorunudur. Siyaset ahlâktan arındırılıp vahşileştirildikçe, üçkâğıtçılar insanlığı kıyamete her an daha da yaklaştırmaktadırlar.