Siyasetin sürprizi bitmez

Siyasetin sürprizi bitmez. Yarın ne olacağını kimse bilmez. Tanıdığımız kadarıyla Kemal Bey de sürpriz yapmayı sever hani. CHP Genel Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı derken İstanbul bile geride kalırsa, gelecek nesiller temel atmama törenleri yapan, yaprakların alkışlarını duyan, kendisine oy verenleri pişman eden, “Tatili kendisine çok yakıştıran bir başkan varmış bir zamanlar” diye anarlar.

AZİZ dostlar, gayet yakından bilirsiniz, şöyle bir anlayış var: “Sonuç ne olursa olsun, onlar kaybetsin, biz kazanalım. İsterse zerre kadar hizmet almayalım. Şehrin ihtiyaçları gözetilmesin. Sular akmasın, çöpler toplanmasın, sokaklarda dağ gibi biriksin, pis kokudan geçilmesin, hiç yatırım yapılmasın, şehir içi ulaşım çöksün, her yağmurda yollar nehir gibi aksın, kanalizasyon taşsın, hiç fark etmez. Yeter ki bizim parti kazansın.”

İşte bu bağnazlıktır, at gözlüklü bakıştır, fanatikliktir. Mazoş bir kafa taşımanın göstergesidir. Akla ziyan bir yaklaşımdır.

Hem kendine, hem çevresine psikolojik ve fizikî olarak acı çektirmekten haz almanın izah edilebilir bir yanı bulunmaz.

Dünyanın herhangi ülkesinin herhangi bir şehrinden bir adamı getirin, “Bu şekilde düşünen insanlar var” deyin, ağzı bir karış açık kalır, yüzünüze garip garip bakar da söyleyecek bir söz bulamaz.

“Şaka yapıyor olmalısınız” der kendine gelince. İnanmakta zorlanılacak bir durumdur çünkü bu. Bizim içinse sıradan bir gerçeklik.

Böyle düşünen, oyunu ona göre veren, canla başla hizmet edecek kişiyi değil de çalışmayacağı gün gibi aşikâr olan birini sırf yandaşı diye seçen ve seçmeye devam edecek olan kitleler var.

Yerel seçimde partiler değil, kişiler önemliymiş. Geçiniz. Birkaç yerde öyledir ancak. Birkaç küçük şehirde, bazı ilçelerde… Çoğunluk ise yukarıda anlattığımız kafada. Ve o kafanın değişeceği yok. Değişme emaresi gösterme ihtimâli de yok.

*

Şimdi soru şu: Ekrem İmamoğlu İstanbul’a tekrar aday gösterilecek mi?

Göreve geldiği günden itibaren gözünü hem Cumhurbaşkanlığına, hem parti genel başkanlığına dikmiş fakat görevini lâyıkıyla yapamamış, değişim diye tutturup liderine rakip çıkmış biri İmamoğlu.

Dışarıdan bakanlar, Kılıçdaroğlu’nun o çıkışların hesabını soracağını, günü gelince defterini düreceğini düşünüyor.

Sorulunca, Kemal Kılıçdaroğlu, “Bir insan bir görevde başarılıysa, neden değiştirilsin?” cevabını verdi.

Bize göre başarılı değil. O hâlde değiştirilecek demektir. Ancak değerlendirme kıstaslarımız farklı. CHP’liler başarılı bulabilirler. Öyle gören de çok zaten. Halkın bakışıyla CHP’nin bakışı her zaman farklı olmuştur. İktidar yüzü göremeyişinin sırrı da budur.

Kılıçdaroğlu’nun sonraki cümlesine bakalım: “Adayımız Ekrem İmamoğlu.”

“Değişim istemekte devam eden, genel başkanlıktan vazgeçmiş, cumhurbaşkanı adaylığı suya düşmüş, İstanbul’a nihayet razı olmuş bir İmamoğlu, Kemal Bey için tehlike arz etmiyor, o yüzden tekrar aday gösterecek” görüşü ne kadar tutarlı?

Bu aşamada Kemal Bey’in o sözü bir temenniden ibaret.

Sırada kurultay var. Kimin aday gösterileceğine bugün genel başkan değil, kurultay sonrası CHP Parti Meclisi karar verecek.

Bir anlamda hesaplaşma için erken. Yaptıklarının karşılığını gösterme günü henüz gelmedi.

*

Baştan beri İBB’nin bir sloganı var. Ekrem Bey bunu çok sevdi:

“16 Milyon için çalışıyoruz.”

Şehrin nüfusu henüz 15 milyon civarındayken böyle söylediler.

Afişlere, köprülere, üst geçitlere, kıyafetlerin üstüne yazdılar.

“16 Milyon için çalışıyoruz.”

İlk bakışta biz bunu şehrin nüfusuyla ilgili düşündük ama belki de başka bir kastı var o ifadenin.

Eğer öyleyse, çok matrak olur.

Dört buçuk yılda 13-14 olmuştur herhâlde. Seçime kadar 16 milyonu tamam ederler.

Bu hususu eğlencelik olarak görelim ve nüfustan başka bir şeyin kastedilmediğini düşünelim.

Ve İstanbul çantada keklik mi, ona bakalım.

Meral Akşener seçimlerde ittifak yapmayacaklarını bangır bangır açıkladı.

Eğer ittifak olmazsa, İstanbul seçimi riskli demektir.

Bırakın çantayı, havadaki keklik bile değil.

İmamoğlu nasıl kazanmıştı İstanbul’da? CHP, İyi Parti, HDP ve diğer bütün muhaliflerin oylarıyla… Erdoğan karşıtlığı (esasen düşmanlığı) üzerinde birleşerek... İyi Parti çıkarsa, vaziyet kötü olur. HDP istediği kadar kasılsın, istediği kadar “Bizim sayemizde o koltukta oturuyorsunuz” diye efelensin.

Bazı siyaset yorumcuları Meral Hanım’ın o çıkışını pazarlık gücünü yükseltmek maksadına bağlıyor. Önceki gidişi ve gelişi üzerine kuruyorlar binayı.

Şayet yine aynı durumla karşılaşırsak, itibar ve inandırıcılık namına bir şey kalmaz geriye. İyi Parti silinir gider, siyaset tarihinde yerini alır. “Bir zamanlar böyle bir parti vardı” sözüyle anılır en fazla.

Siyasetin sürprizi bitmez. Yarın ne olacağını kimse bilmez. Tanıdığımız kadarıyla Kemal Bey de sürpriz yapmayı sever hani.

CHP Genel Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı derken İstanbul bile geride kalırsa, gelecek nesiller temel atmama törenleri yapan, yaprakların alkışlarını duyan, kendisine oy verenleri pişman eden, “Tatili kendisine çok yakıştıran bir başkan varmış bir zamanlar” diye anarlar.

Bir de derler ki, “Alnının terini silmeyi sadece seçim yaklaştığı zamanlarda hatırlarmış”.