Siyaset, insanlıktan ayrı bir şey midir?

Kemal Bey bugüne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kaç defa dâvâ kaybetti, kaç defa tazminat ödedi, toplam ödenen miktar nereye ulaştı… Emin olun, avukatları bile kayıtlara bakmadan bir çırpıda sayamaz. Konuştukça tazminat ödüyor. Çünkü bütün dâvâlarda aynı vaziyet. Sürekli iftira, sürekli yalan… Adına “siyaset” diyorlar. Siyaset bu mudur?

CHP’li bir belediye başkanı, marketlerdeki son kullanma tarihi geçmiş gıda ürünlerini alıp fakirlere dağıttıklarını söyledi.

Bir ahbabının kulağına eğilip fısıltıyla söylerken, gizlice çekim yapanlara yakalanmış değil.

Karşısında kamera, önünde mikrofon varken anlattı.

Herhâlde ne kadar iyi bir iş yaptıklarını ifade etmeye çalışıyordu.

Niyet hâlis, eylem muhlis…

Fakat manzara fecaat.

Sözlükler “fecaat” kelimesini şöyle tanımlıyor: “Yürekler acısı durum, çok acıklı olay.”

Kıpti’nin merdi, şecaatini daha usturuplu arz eder.

*

Arkadaş, belâ diye mi geldiniz milletin başına?

Ne zaman gerçek anlamda “belediye” olacaksınız?

Tarihi geçmiş ürün dağıtmak ne demek?

Doğrudan zehir alıp paket paket dağıtın.

Belki bazıları kahrından alıp kullanır da fakirlerden kurtulursunuz.

*

O partinin tepesinde bulunanlar, “üst düzey” dedikleri kesim, bugüne kadar fakir kesimden hiç hoşlanmadı.

Tepede olduklarından, daima tepeden baktılar.

Kıyafetini beğenmediler, şehirlere sokmadılar vaktiyle.

Âşık Veysel bile Ankara’dan kovuldu, şehre alınmadı.  

Sebep: Kılıksızlık...

Köylü gördükleri zaman, iğrendiler.

“İğğğ” dediler.

Gerisinin “-rendim” diye geldiğini duyan herkes anladı.

“Ağzı çorba kokuyor bunların!” diye aşağıladılar.

*

Bugün dahi durum değişmiş değil.

“Türkiye’ye şu kadar turist geliyor” diye güzel bir haber verdiğini düşünen yetkililerin sözü kesildi de “Geliyor ama nereden?” şeklinde tepki gösterdiler.

Araplar geliyormuş, İranlılar geliyormuş en çok.

Bunun iyi tarafı neresiymiş?

Pis Araplar! Kaka İranlılar!

Hâlbuki Avrupalısı Amerikalısı öyle miymiş?

Onlar mis.

Sarışın, uzun boylu, yırtmaçlı…

Ötekiler ne öyle? Kara kara adamlar, kapalı kadınlar, bir sürü çocuk…

Turizmden maksat para kazanmak ise, bize gelen o kara adamlar daha çok harcama yapıyor, daha çok döviz bırakıyor.

Ama o kafaya bunu anlatmanın imkânı yok.

Varsa da ihtimâl zayıf.

*

Hakaret etmekten, aşağılamaktan vazgeçmiyorlar.

Karşılarında kim olsa fark etmiyor.

Memur, öğretmen, polis, siyasetçi, çiftçi, köylü…

Onların partilerine oy vermiyorsa öğretmen öğretmen değil, köylü köylü değil.

“Ben güzele güzel demem” kalıbını almış, gerisini istediği gibi dolduruyor.

Karacaoğlan’ın kemikleri sızlamıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kaç defa ağır lâflar etti, kaç defa tazminat ödedi.

Cebinden ödemedikten sonra ona göre hava hoş.

Partiden fon ayırmışlar. Tazminat fonu…

Kemal Bey konuşuyor, ödemeyi parti yapıyor.

İstediği kadar abuk sabuk konuşma hakkı tanınmış.

Kemal Bey, Kasım başı itibariyle bir kere daha Erdoğan’a tazminat ödemeye mahkûm edildi.

43 bin liralık manevî tazminat, üniversite öğrencilerine burs olarak dağıtılacak.

*

Artık çok fazla sıradanlaşan bu haberin ayrıntısına biraz baksak iyi olur.

2018 yılının Şubat’ında bir ithamda bulunmuştu.

Erdoğan’ı terör örgütlerine yardım etmekle suçlamıştı.

Aradan üç yıldan fazla zaman geçmiş. Neredeyse dördüncü yıla varacak.

O tarihte söylenen söz, havada kalmadı; kulaklara gitti, basın üzerinden gözlere ulaştı.

Üç buçuk dört yıl sonra, 43 bin lira verse ne olur, vermese ne olur?

Maksat hâsıl olmuştur. İsterse on katını ödesin…

Zira yalnızca yurt içindeki basın yayın organları değil, o sözleri yurt dışındakiler de tepe tepe kullandı.

*

Atılan iftiranın karşılığı bu kadar basit olmasa gerek.

Geçen zamanın aşırı uzun olması ise ayrı bir garabet.

Bu durumun, yalnızca söz konusu dâvâ için geçerli olmadığını bilelim.

Kemal Bey bugüne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kaç defa dâvâ kaybetti, kaç defa tazminat ödedi, toplam ödenen miktar nereye ulaştı…

Emin olun, avukatları bile kayıtlara bakmadan bir çırpıda sayamaz.

Konuştukça tazminat ödüyor.

Çünkü bütün dâvâlarda aynı vaziyet.

Sürekli iftira, sürekli yalan…

Adına “siyaset” diyorlar.

Siyaset bu mudur?

Siyaset, insanlıktan ayrı bir şey midir?

Böyle siyasetçiler olduktan sonra, bu soruya olumsuz cevap verebilmek zor tabiî.

*

Bugün itibariyle er meydanının yılmaz yenilmez kahramanı Kemal Bey’in son yalanına değinmekte fayda var.

Meclis kürsüsünden kükredi ve dedi ki, “15 Temmuz’da darbecilere karşı hep beraber mücadele ettik. Karşı çıktık, direndik”.

Günümüzün fıkrası bu kadar. Bu iki cümleden ibaret.

Şimdi istediğimiz kadar gülebiliriz.

Gülünebilirse…

Sıra geldi, Nasreddin Hoca’nın kemiklerinin sızlamasına.

Cenab-ı Allah ıslah etsin, biraz da akıl versin o malûm şahsa!