SON aylarda ülke
muhalefetinin iktidarı şu şekilde uyardığını daha sık görüyorum: “Bunları
siyasete karıştırmayalım!”
Siyasete
karıştırmamak üzere telkin edilen “bunlar”, şunlar: Köprüler kurmak, salgınla
mücadelede etmek ve başarı yakalamak, ihracatta yükselişe geçmek, terörü bitme
aşamasına getirmek vesaire.
Bir
de İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere muhalefet partilerinin ellerinde
bulunan belediyelerdeki yolsuzluklar hakkında aynı kişiler yine aynı istekte
bulunuyorlar. Hatta sözcüleri olan sözde bir gazeteci bunlara bir örnek vererek
şöyle diyor: “2 milyar liralık proje, ne olur bundan?”
Bir
projede 2 milyar liralık ayyuka çıkan bir skandalı bu anlayışla örtmek isteyen
kişiler, iktidar partisinin elinde bulunan bir belediyenin 30 bin liralık başka
bir icraatını ise üzerine iftira atarak sorguluyorlar.
Ülke
muhalefeti, iktidarın yaptığı olumlu icraat ile kendisinde peyda olan olumsuz
icraatı siyasete malzeme etmek istemiyor. Bundan beklentiye girilmemesini salık
veriyor. İyi de, siyasetin içeriği, hüviyeti, karakteri icraattır. Ve icraat,
hayatın her alanıyla ilgili gerçekleştirilir. Aklı fikri cebi olanların bu
fikirden zerre-i miskal bir pay alabileceklerini sanmıyorum.
İcraat,
sadece cebe giren para ile ilgili değildir. İktidara gelen icraat yapmalıdır ki
halka karşı siyaset edebilsin, siyasetini sürdürebilsin. Ancak ülke
muhalefetinin derdi ne icraat yapmak, ne de iktidara gelmektir. Ülke
muhalefetinin koskoca bir korkusudur iktidara gelmek. Çünkü iktidar, yapmak
mâkâmıdır, icra mâkâmıdır. İktidar, hesap vermek mâkâmıdır. Ülke muhalefetinin
yapmak korkusu, icra korkusu ve hesap korkusu vardır.
Yıllar
önce bütün dünyaya meydan okuyarak Siyonizm’e “Bir dakika!” diyen, “Dünya
beşten büyüktür” diyerek sadece Türkiye’nin ve sadece dünya Müslümanlarının
değil, tüm dünya mazlumlarının ümidi hâline gelen sözlerin sahibi, Türkiye’de
muhalefet tarafından yine aynı sözlerle uyarılmıştı. “One minute” çıkışının
yapıldığı günlerde altılı yedili kuşlar, “Bu çıkışı önemsiyoruz ama siyasete
karıştırılmamalı” demişlerdi. Birileri viteslerini daha da yükseltmişlerdi
hatta: “Bu çıkış çok önemlidir ancak istismar edilmemelidir”
İstismar
etmek… Dünyaya okunan meydan bir icra faaliyetiyken bu işin istismarı olabilir
mi? Peki, bu kafa neden icraatı “istismar” kelimesi ile yan yana getiriyor?
Çünkü kendisinden de beklenen bir icraatı yapamamış. Yapabilse, bizzat ve daha
fazlasıyla istismar etmeye ise yeminli.
Aynı
sözleri 15 Temmuz sonrasında da işitmiştik. 15 Temmuz’da yaşananları siyasete
karıştırmaması için iktidara yön vermeye kalkışan muhalefet, istismar ve
“suiistimal” kelimelerine sarılmıştı. Hem de Yenikapı’da. Sonra baktılar ki
istemeseler de karışacak, “tiyatro” dediler, “kontrollü darbe” dediler. Biz de
o zaman dedik ki, “Evet, alçakların kontrolünden milletin kontrolüne geçti ve
millet, alçaklara darbesini indirdi”.
Bu
yorumları yapan ülke muhalefeti, yapılan köprüler hakkında da “Tünel yapılsaydı
görünmezdi” şeklinde bir yorum geliştirdi. Bu, şunun içindi: Gözden ırak olan,
gönülden de ırak olur. Gözle görünmeyen gönle gelmez, kendisini “hatırlatmaz”,
“hatırlanmaz”. Öyle ya, dünya televizyonlarının belgesellerini çektiği Marmaray
ve Avrasya Tüneli görünmüyor. Akla da gelmiyor. Ancak bir saniye!
Milletimizin
bir kısmı adeta tünelde yaşıyor. Evet, tünelde! Geçtiğimiz yıl yeniden
Müslümanların ibadethanesi hüviyetine kavuşturulan Ayasofya Camiî’nde bugün hür
biçimde ibadet edilebildiğini de adeta tünele hapsedilmişçesine görmüyor bir
kesim. Kaldı ki o kesim, Ayasofya’nın cami olarak açıldığı günlerde de aynı
sözü söylemişti: “Bunu siyasete karıştırmayalım.”
Sahi,
iktidar siyasete neyi karıştırmalı, neyi alet etmeli, neyi “Yaptım” diye
gösterip “Bunlar da yapacaklarımın teminatıdır” diye işaret etmeli? Bu
muhalefet 1453’te yaşasaydı, Fatih Sultan Mehmed’in karşısına geçip,
“İstanbul’u fethettin de ne oldu? Müjdeye erişmeni siyasete alet edemezsin”
demekten utanmazdı.
Türkiye’nin
muhalefet sorunu yoktur. Türkiye’nin iktidar olmaktan korkan muhalefet sorunu
vardır. Bu sorun, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin daha da güçlendirileceği
Türkiye’de hayat şansı bulamayacaktır.