
RENK, ışığın yansıma neticesi. Siyah da bir renk. Yahut kara… Bir de siyah, ışığın olmamasının habercisi. Işık olmayınca, renkli bilinenin de rengi kara. Işık olmayınca sarı da kara, mavi de kara, kırmızı da kara.
Deyimlerimiz arasında “kara talih”, “kara baht” gibi tamlamalar var. Belli ki bir kısım talihin yahut bir kısım bahtın üzerine ışık değmemiş. Hâlbuki Allah, gece ile gündüz gibi her şeyin bir dönüş içinde yer değiştirdiğini beyan ediyor.
Talihe yahut bahta “kara” demek için sabırsız olmak gerek. Zira dönüşü beklemeye bir tahammül olmadığını gösterir böyle bir kullanım. Ya talih/baht nedir?
Talih yahut baht kelimelerini günümüz lisanında “şans” sözcüğüyle denkliyoruz. “Şans” sözcüğüne Anadolulu bakışı biraz farklı. Gâvur beyanı olarak kendi lisanına girmesine izin vermemek için kullandığı bazı setler var zira. Meselâ bu kelimeyi kullanan birine gösterilen refleks, “Şans diye bir şey yok, olsa olsa ‘nasip’ demeli” şeklinde. Evvelâ “nasip”, Kur’ânî bir kelime değil. Tıpkı “salat” kelimesi yerine “namaz” veya “savm” kelimesi yerine “oruç” kullanımına daha çok yatkınlık göstermekten kaynaklanan tavırla bu kelimeye de kutsiyet atfedilmesinden ileri gelen bir durum var ortada. Yani talih, baht, şans ve nasip birbirlerinden farklı seslere sahip olup aynı temaya odaklanan birer sözcük. Peki, Türkçede neye karşılık geliyorlar?
Türkçede tüm bu kelimelerin odağında “seçmek” var. Yani her biri “seçmek” eylemine karşılık. Gâvur lisanıyla şans kelimesine bakanın nasip kelimesinden algıladığı ilâhî yüklemeli bir seçimken, şans kelimesine yüklediği anlamsa ilâh tanımayan bir denklemde yer alır. E denklem ilâh tanımıyorsa küfürdedir. Küfürde olan denklem, o denklemi kullananı küfre götürür. Dedik ya, kendi lisanına katmamak için gösterdiği çabalar, durumu bu noktaya getiriyor.
“Seçmek” kelimesini en güzel “tercih” anlatır. Ancak dedik ya, talihin de, bahtın da, nasibin de, şansın da merkezinde seçmek vardır. Meselâ Salih Baba der ki, “Gökte uçar iken indirdin meni/ Vadi-yi merana kondurdun meni/ Vahşi hayvanlara döndürdün meni/ Eyledin dilimi lâl kara bahtım”. Hazreti Âdem kıssasını anlatan bu dörtlük, Hazreti Âdem’in yasak olanı seçmesiyle gökleri dolaşır bir hâldeyken yeryüzüne indirildiğini, Cennet bahçesindeyken yılanlar vadisine kondurulduğunu, her şeyin ismine yani bilgisine sahipken dilinin adeta tutulup o bilgiden bahsedemez hâle gelerek böylece vahşi hayvanlara benzediğini ifade eder.
O kimse ki, kendisine “Sen kölesin” denildiğinde kabul ediyorsa, ışığın kendi üzerine değmesine izin vermiyor demektir. Bu bir seçmek eylemidir. Er o ki, “Sen kölesin” denildiğinde “Ne ben köleyim, ne de başkasına sahibim” diye itiraz ediyorsa, gecenin gündüze döneceğine şahit olmak istiyor demektir. Bu da bir seçmek eylemidir.
Bir kısım topograflar ve harita mühendisleri, Afrika’nın dünyanın bugün bilinen en büyük yüzölçümüne sahip kıtası olduğunu, fakat kendilerini “Batı” diye tanımlayanların bu kıtayı özellikle haritalarda daha küçük çizdiklerini beyan ederler. Afrika, “Kara Kıta” diye bilinir. Yerel insanlarının ten rengine atıf yapılır bu isimle. Üzerlerine düşen ışıktan habersiz… Peki, Afrikalı kendisini nasıl tanımlar? Belli ki, bugüne dek başkalarının tanımlamasıyla tanıdı, arkasına uzanmaktan çekindi. Fakat ne enteresandır ki, bir Afrika ülkesi olan Burkina Faso’da genç bir subay, başkalarının tanımlamalarından sıkılmış ve bunalmış. İsmi, “İbrahim”…
Adeta şu ayeti bize hatırlatıyor Burkina Faso Devlet Başkanı İbrahim Traore: “‘İbrahim denen bir gencin/fetanın onları (tanrılarımızı) diline doladığını duyduk’ dediler.” (Enbiya, 60)
Feta/genç/delikanlı İbrahim acaba küçük putları kırmak için kullandığı baltayı büyük putun boynuna asabilecek mi? Acaba birileri onu yakalamaya ve hatta ateşe atmaya kalkışırsa “Rabbim bana yeter” diyecek mi? Acaba biz, safımızı kimden yana tutacağız? Ve Abdurrahim Karakoç’un ifadesiyle “siyah ağıt” bu yüzyılda dinmeye ve tebessüme yüz tutacak mı?
Olağanda inci ile elmasın rengi bellidir de, en kıymetlisi siyah olanıdır. Ki mekânın sahibi, “Kimin dükkânında kimi satıyorsunuz?” dedi bir kere. Hayırlı alışverişler dünya!