Sisi, Kral Abdullah, Mahmud Abbas ve diğerleri

Bazı istisnâlar dışında diğerleri sanki çok mu farklıdır? Hayır! Al birini, vur ötekine! Meselâ Suudî Arabistan, BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) gibi krallık ya da şeyhliklere bakın, hemen hemen benzer şeyleri göreceksiniz. Bunların icraatlarını inceleyin, hepsinin ABD, İngiltere, İsrail ve Batı yanlısı politikalar ürettiklerini ve yüz ifâdelerinin de güven vermeyen bir yapıda olduğunu rahatlıkla görecek ve anlayacaksınız.

Girizgâh

7 Ekim 2023 târihinde başlayan Hamas (Filistin)-İsrail Savaşı, bu makalenin kaleme alındığı saatlerde dahi tüm hızıyla devam ediyordu. Aslında bu bir savaş değil, tek yanlı olarak İsrail’in yaptığı ve soykırım mertebesine ulaşan bir katliamdı.

Öyle bir katliamdı ki kadın, yaşlı, çocuk demeden öldürüyorlar, hastahâne, okul, ibâdethâne, ambulans ayırımı yapmadan acımazsızca bombalıyorlardı. Ne yazık ki buna doktorlar ve gazeteciler de dâhildi. İsrail kimin desteğiyle bu vahşeti yapıyordu? Tabiî ki ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda başta olmak üzere tüm Batılı ülkelerin desteğiyle… Yâni Siyonist Yahudiler ve Evanjelist Hıristiyanların iş birliğiyle…

Gerçekte bu savaş yeni başlamamıştı. 1917’den beri vardı. Kimi zaman tavsıyor, kimi zaman da şiddetleniyordu. Aslında bu, tek taraflı bir işgâldi. Siyonist Yahudilerin Filistin topraklarını adım adım işgâl etmesiydi. İşgâl hâlen bütün hızıyla devam ediyor, Filistinlilerin elinde kalan küçücük toprak parçaları bile onlara çok görülüyordu.

İsrail bunu yaparken ne uluslararası hukuk, ne BM kararları, ne de herhangi bir ahlâkî ve insânî değer güdüyordu. Çünkü arkasında hiç kimseye hesap vermeyen ve hesap sorulamaz olan ağababası Amerika vardı.

Ayrıca tahrif edilmiş inançları gereği “Arz-ı Mev’ûd” (!) (vaat edilmiş topraklar) anlayışları da vardı. Bu topraklar Türkiye’nin bir kısmını da içine alan geniş bir coğrafyayı kapsıyordu.

Hâl böyle olunca Siyonist İsrail’i durdurmak ne mümkün!

Bir de buna Batı’nın, daha doğrusu Amerika ve İngiltere’nin uşağı olan Arap ülkelerinin yöneticilerini katın, ondan sonra varın, gerisini siz düşünün!

Bu Arap yöneticileri (“liderleri” diyemiyorum, çünkü kuklalardan lider olmaz) arasında özellikle üç kişi çok dikkat çekiyor: Mısır Devlet Başkanı Sisi, Ürdün Kralı İkinci Abdullah ve Filistin (Batı Şeria bölgesi) yönetiminden sorumlu Mahmud Abbas.

Sisi, Kral Abdullah ve Mahmud Abbas

Bir bilim dalı olarak psikiyatri ve psikolojide insan karakterleri, kişilik özellikleri ve bunların davranışlara yansımalarıyla alâkalı olmak üzere birtakım psişik ve psikolojik analizler yapılır, çözümlemelere gidilir. Bu sûretle “insan tabiatı” tanınmaya, “insan denilen meçhûl” anlaşılmaya çalışılır. Zâten bireysel psikolojinin konusu da budur. Bu konuda A. Adler, C. G. Jung, S. Freud gibi önemli psikiyatr ve psikologların çok değerli çalışmaları vardır.

Buradan hareketle denilebilir ki Sisi, Kral Abdullah ve Mahmud Abbas gibi şahsiyetler tam bir klinik vak’adır ve incelenmeye değerdir.

Sisi

Seçimle işbaşına gelen Mursi’yi iktidarda daha sene-i devriyesi bile dolmadan ABD, İsrail ve diğer Batılı ülkelerin desteğiyle ve askerî bir darbe ile deviren Abdulfettah es-Sisi, mumyalanmış tam bir çağdaş firavuna benziyor.

Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunduğum sıralar (1995) “Mataf” denilen Mısır millî müzesinde gördüğüm İkinci Ramses’in yüzü gibi Sisi’nin de yüzü sönük ve donuk. Yüz ifâdeleri zâten her şeyi anlatıyor. Güvenilmez, anlamsız ve mânâsız bakışları var. Kolay kolay ne düşündüğünü anlayamazsınız (Mursi de anlayamamış, dolayısıyla darbeyi yemişti). Belli ki zihninde gizemli ve esrarlı bir takım plân ve projeleri mevcut. Her an her şeyi yapabilir bir karakterde. Düşmanla (ABD, İsrail, İngiltere ve diğerleri) iş birliği yapıp mâsum ve mazlum Filistinlileri (özellikle Gazzeli Filistinlileri) her an satabilir. Nitekim sattı da.

Kral Abdullah

Şerif Hüseyin’in torunlarından Kral Hüseyin’in oğlu Kral İkinci Abdullah, İngiliz muhiblerindendir. Krallığı İngilizlerin desteğiyle oluşmuştur. Dolayısıyla Ürdün Krallığı şimdiye kadar İngiliz ve Batı yanlısı politikalar üretmiş, el’an üretmeye devam etmektedir. Kral Abdullah’ın icraatlarına bakılırsa bunun böyle olduğu rahatlıkla görülebilir.

Kral Abdullah’ın da Gazzeli Müslüman Filistinliler için yapabileceği fazla bir şeyi yoktur. Zâten ABD ve İngiltere ne derse onu yapmak durumundadır. Aksi düşünülemez bile. Zâten yüz ifâdeleri tam bir İngilize benzemektedir. Yakın geçmişte bizde en üst yönetim makamlarında bulunan bazı zevat ve gazeteciler gibi zâtı da İngiliz eğitim ve terbiyesinden geçmiştir. Olsa olsa kendisinden ancak iyi bir damat olur.

Mahmud Abbas

Batı Şeria’daki Filistinlilerin yönetiminden sorumlu olan Mahmud Abbas da diğerleri gibi benzer karakterde ve benzer özellikler sergiler. Yalnız bunun “münâfıklık” özelliği daha baskın ve daha belirgindir. Yüz şekline dikkat edilirse bu rahatlıkla anlaşılabilir. Riyâkâr ve ikiyüzlüdür. Güvenilmez ve ânında satıcı bir özelliğe sahiptir. Bu yüzden sırtını dönmeye gelmez. Nabza göre şerbet verir. Yakın geçmişte “Kızıl” Çin’i ziyâret ettiğinde zâlim Çin yönetimini memnun etmek için Doğu Türkistan Türklerine “terörist” demişti. Kapalı kapılar ardında mutlaka Hamas için de terörist diyordur. Onun için ABD, İngiltere ve İsrail kendisini çok sever.

Diğerleri

Bazı istisnâlar dışında diğerleri sanki çok mu farklıdır? Hayır! Al birini, vur ötekine! Meselâ Suudî Arabistan, BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) gibi krallık ya da şeyhliklere bakın, hemen hemen benzer şeyleri göreceksiniz. Bunların icraatlarını inceleyin, hepsinin ABD, İngiltere, İsrail ve Batı yanlısı politikalar ürettiklerini ve yüz ifâdelerinin de güven vermeyen bir yapıda olduğunu rahatlıkla görecek ve anlayacaksınız.

Peki ne yapmalı?

Yapılacak fazla bir şey yoktur maalesef. Çünkü eldeki malzeme bu. Türkiye olarak bu malzemeden en iyi sonuçları almaya bakmak lâzımdır. Zâten Sayın Cumhurbaşkanı’nın yaptığı da budur. Bulunduğumuz konum ve yaşadığımız coğrafyanın jeopolitik ve jeostratejik özelliği gereği ve târihî misyonumuza da uygun olarak zâlimin zulmüne “Dur!” diyebilmek için Türk’ün ve Türkiye’nin önderliğinde ister istemez yine iş başa düşüyor.

Çünkü yeni yüzyılda târih Türk’ü sahneye yeniden çağırıyor…