
“SIRA arkadaşım” dedi
küçük kız bana. “Neden öyle dedi?” diye merak ederken, anladım ki kalbinin
özetini sundu. En çok neye şaşırdım dersiniz? “Sıra arkadaşım” diyen o kızın
annesiydim ben. “Dünya sınıfında, aynı sorulara cevap veren iki kız çocuğuyuz
farz et” dedi sonra da. Ama karşımda konuşan kız, on üç yıl önce yoktu ki...
Yakınımda,
“anne, baba ve kardeşim” dediğim arkadaşlarım oturuyordu. “Az çekil bakayım,
yeni bir arkadaş geldi sınıfa, ona hem gönlünde, hem yanında yer aç!” dedi öğretmen.
Kocaman bir yer açtım onun varlığına. Ben de “anne” dediğim arkadaşımdan
öğrendim şefkati, hayata dört elle sarılmayı. Dokuz ay karnında beklediğim
arkadaşım sınıfta değil şimdi, o mezun oldu. Şimdi küçük sıra arkadaşım benden
çok şey bekliyor. O kadar savunmasız ve o kadar yeni ki… Ona bütün gücümle
yardım edip tecrübemi, bilgimi ve sevgimi vermeye hazırım.
Öğretmen
benim anne olduğumu, onun da yavrum olduğunu söylüyor. Ama yavruma teşekkür
borçlandım hayatımın ilk yıllarına dair duygularımı bana geri getirdiği için.
Vay benim sıra arkadaşım vay! Demek sen benim sorumsun, ben senin cevabın, öyle
mi? Silgimizi ortak kullansak olur mu? Hatıralarımda karalanmış üstü çizili cümleler
var, onları sileriz beraber. Hatta benim kalemim kaybolunca sırasıyla yazarız ha
deftere? Ödevimizi beraber ezberleriz.
Biliyorum,
herkes bana anne, sana evlât olarak bakıyor ama ikimiz de biliyoruz, biz
kaderdaşız, zamandaşız, mekândaşız, sırdaşız, yoldaşız ve sıra arkadaşıyız.
Öyleyse
eyvah! Sokakta gördüğüm ve para verirken yüzüne bakmadığım dilenci de mi benim
sınıf arkadaşım? Yani şu an dünyanın öbür ucunda açlıktan kıvranan, kederden
ağlayan, sevinçten zıplayan ya da işte ne bileyim, adını sanını duymadığım
nicesi mi sınıf arkadaşım? Ben onların sorusu ya da cevabı mıyım?
“Elbette
öyle”“ dedi küçük kız annesine bambaşka bir pencereden bakarken. Ama bambaşka
bakan şimdi de bendim.
Yüz
yıl önce kırılan hiçbir kalbin günahkârı değilim. Ama yüz yıl sonra,
milyarlarca kalbin mutluluğunda ya da hüznünde payım olacağını bilmeye
başladım. Bunu bana sıra arkadaşım öğretti. Meğer ilk hücresi oluşurken bile
kanımla canımla beslenen, göbek bağımız bir olan o bebek, benim sıra arkadaşımmış.
Bazen ne kolay soru çıktı karşımıza, “Ne var ki bunu bilemeyecek?” diye
gülüştük bile. Sadece mutluluğuna kadeh kaldıranların keyfinden ibret alarak, avuçlarımızı
göklere çevirip şükretmek, sorunun cevabıymış. Şükretmek sabır kadar zormuş
arkadaşım. Ben de kendimi bambaşka bir mâkâma oturtmuşum anneyim diye. Tek
rolümün cümlelerini yalan yanlış ezberleyip de şu küçücük kızcağıza emirler yağdırıyorum.
Tek rolüm kul olmak; tıpkı onun gibi… Ben iyi evlat olursam anama babama, o da
iyi evlât olmayı öğrenecek. Kardeşlerime sevgi, saygı ve fedakârlıkta kusur
etmezsem, o da kardeşine kusur etmeyecek. Sınavımı başarıyla tamamlarsam, o da
başarıya giden yolu benden görecek. Zamanın Yaratıcısını hep hatırlarsam, o da
hatırlayacak…
Sıra
arkadaşımın gözü kulağı bende. Ağzımdan çıkan her söz ve yaptığım her şey, onun
sınav kâğıdında sevaba ya da günaha dönüşecek.
Hayâlimiz,
mahşer gününde birbirimizin yüzüne bakmak, Cennet’te kopardığımız meyveyi
ısırırken gülüşmek ve bu sırayı anmak… “Burada paylaştığımız her hatıra azık
olsun” diye yaptığımız duânın kabul oluşunu kutlamak... Doğum gününü hep
kutladık arkadaşımın, çünkü o benden doğan bir candı. Sorumluluklarımı omzuma
yükleyen bu küçük kız ve onun oğlan kardeşi ve de onların gelecekte yaşayacağı
her şey, kendime dair bütün kararlarımı değiştirdi. Artık sevaplarım daha büyük
olacak ve amel defterim hep açık kalacak eğer hayırlı olacaklarsa.
Günahlarım
da daha büyük olacak her hatalarında payım olduğu için. Bu nasıl arkadaşlık
bilmem, ama edep gerek, ahlâk gerek, sevgi gerek, sabır gerek, vefa gerek, aşk
gerek!
Sıra
bizde; hayat sırası, sınav sırası, serenat sırası... Bu öyle böyle bir sıra
değil ki, kimin yanına kimin oturacağı ve sınıfta kimlerin olacağı Öğretmenin
kararı. Öğretmen kim mi? Onu hiç gören olmamış Muhammed Habîbinden başka. “O
saklanmış bir aşikârdır” diyor nebiler. Bir de Mûsâ ile konuşmuş Tûr dağında.
Bir de, sınavda en başarılı olanlarla zevk-i safa edeceğini vaat buyurmuş; hem
de sonsuza dek…
E sıra arkadaşım, işimiz kolay değil o zaman! Haydi, ben anne rolüne bürüneyim, sen de evlât ol! Hakkını verelim rollerimizin, aynı yaşla uyanacağız bir zaman sonra. Bir cennet koltuğunda, bir cennet gölgesinde, bir cennet kadehiyle yine yan yana... Haydi, duâmız bu olsun sıra arkadaşım!