Sınırı olmayan bilim, ülke sınırlarını zorluyor

Ülkelerin sınırları olsa da bilimin sınırı olmuyor. Selçuklu ve Osmanlı’yı zirveye taşıyan bilime verilen değer, bugün ABD ve Avrupa’yı da zirveye çıkarmıştır. Şimdilerde Çin, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkelerde bilime gereken değer verilmesiyle bu ülkeler olumlu karşılığı da almışlardır.

1200’lü yıllarda Selçuklu ile alevlenen ilim meşalesi, 1500’lü yıllarda Osmanlı ile zirvelere tırmandı. Bu zamanda dünyaya başımızı çevirip bir baksak bilim namına Avrupa’da hiçbir şey yoktu. Japon kökenli Amerikalı teorik fizikçi Michio Kaku, 1500’lü yıllarda Avrupa’da hiçbir şey olmadığını ilk ağızdan haykırmaktadır.

Gelin görün ki, Batı hayranı bazıları Avrupa’yı Grek kültürünün devamı olarak gösterip Mısır medeniyetine kadar dayandırmaktadır. Batı, bilindiği gibi asırlardır bilimin bayraktarlığını yapmıyor. 1850’lerden sonra ciddî bir kıpırdanma, 1900’lü yıllarda kuantumun keşfi, bilgisayar ve internet bir sıçrama yaptırtmıştır. Kuantumun keşfi atom bombası ile en üst şekilde insanlığın dikkatini bir fecaat ile çekmiştir.

ABD akla gelebilir, ancak Avrupa’nın olmadığı 1500’lü yıllarda ABD’nin esamesi bile okunmaz. ABD dünkü çocuk ama ekonomik güç açısından şimdilik en üst sırada yer almaktadır. Bunu yukarıya taşıyan tek güç ise bilimsel verilerin günlük hayatta ekonomiye dönüştürülmesidir.

1500’lü yıllarda ABD ve Avrupa’nın olmadığı bir bilim dünyasında İslâm uygarlığı cebir, optik, elektrik ve mekanikte çok ileriye gitmiştir. Astronomide ön sıralarda olarak yıldızlara ad vermiştir. Sanat, estetik, musiki ve bilimde zirveyi hep İslâm uygarlığı oluşturmuştur. Bilim merkezlerinin en büyüğü de İstanbul olmuştur.

Avrupa’nın bilimsel olarak tarih sahnesinde pek olmadığı, Selçuklu ve Osmanlı’nın zirve oluşturduğu yerde bilime ve bilim insanına verilen önem de zirvedeydi. Bilime verilen önem nasıl Selçuklu ve Osmanlı’yı zirveye taşıyıp yüceltmişse son yirmi yılda yapılanlar da aynı düzeydedir. Beklentilerin tamamı karşılanmasa da gerekli atılımlar göğüs kabartıyor.

TÜBİTAK, bütçesi yirmi yıl önce yedi, sonra on ve daha sonra da kırk kat artırılarak tarihinde en büyük sıçramayı yapmıştır. Pandemi sürecinde kendi aşısını yapan Türkiye’nin hatırı sayılır gayretleri çok daha ileriye taşınmalıdır.

Kuantumu keşfeden Alman fizikçi Max Planck, “İskenderiye Kütüphanesi’nden aldığımız 7-8 kitap ile kuantumu keşfettik, ya kütüphanenin tamamı bizde olsa ne yapardık?” der. Burada dikkat çeken iki ana nokta bulunuyor: Birincisi, bunca değerli eser Max Planck’a ilham verirken, Doğu ve İslâm dünyasına neden vermemiştir? İkincisi ise, Batı’nın bilim sıçramasında lokomotif gücün Doğu (İslâm) olduğunu açık ve dürüstçe ifade eden Alman fizikçi Planck, açık yüreklilikle doğruyu ortaya koymuştur.

Kuantumun keşfi Max Planck ile başlarken, buna destek veren Einstein’in ilk sıralarda zikredilmesi asla tesadüf değildir. Kuantum görüşüne bilimsel olarak ikinci sırada destek veren Einstein, Newtoncu görüşün safında yer almıştır. Einstein’in kendi keşfettiği kuantum fotoelektrik olayına rağmen klasik Newtoncu görüşte olması büyük bir iradenin eseridir. Çünkü Newton, Einstein ve Hawking bir yol çizmişlerdir. Bu yola kim itiraz ederse güya bilime itiraz etmiş gibi gösterilmiştir.

Bunların çizdiği yol, gösterdikleri bilim değil, bilimin yorumudur. Yani Antik Mısır hükümdarları olan firavunların soyundan gelen İngiliz Kraliyet Ailesinin bilimsel yorum açısından şüphesiz savunucuları, Newton, Hawking ve Einstein gibileridir. Bunlar elbette üst düzeyde bilim insanlarıdır ancak yorumlarının da bilimsel olması beklenirken sadece klasik görüşe hapsolmuşlar, Kraliyet Ailesi ve Anglikan Kilisesinin görüşleri için bilimi kullanmaktan öteye geçememişlerdir.

Böyle bir ortamda kuantum fiziğinin babası (ilk keşfedeni) kenara itilirken Newtoncu görüşün ileri sürülmesi, Batı’nın şimdilerde bile ne kadar taraflı bir misyonerlik faaliyeti yaptığını açıkça ortaya koymaktadır.      

Şimdi üzerinde durulması gereken durum şudur: Ülkelerin sınırları olsa da bilimin sınırı olmuyor. Selçuklu ve Osmanlı’yı zirveye taşıyan bilime verilen değer, bugün ABD ve Avrupa’yı da zirveye çıkarmıştır. Şimdilerde Çin, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkelerde bilime gereken değer verilmesiyle bu ülkeler olumlu karşılığı da almışlardır.

Ekonomi “pandemi, petrol ve gıda” üzerinden ülkeleri tehdit eder hâle gelmiştir. Bilimsel çalışmalara verilen önem yeterli derecede olursa her ülke bunun karşılığını alır.

Bilim ve eğitim anında karşılık veren bir yatırım aracı değildir. Günümüz dünyasında anında karşılık veren yatırım ekonomi olduğu için, daha çok ticaret önde gitmektedir.