
ÜLKEMİZDE sinema eğitimi, üniversitelerin güzel sanatlar ve iletişim fakülteleri ile sanat merkezleri tarafından veriliyor.
Sanat merkezleri, genellikle sinema sektöründe uzun yıllar bulunmuş usta sanatçılar tarafından kurulmuş yapılardır. Buralarda verilen eğitimlerin çoğu oyunculuk üzerine olsa da yönetmenlik ve senaristlik gibi eğitimler de sanat merkezlerinin verdiği eğitimler arasında yer alıyor.
Sinemaya olan bakış eğitimi farklılaştırıyor
Kamu tarafında ise eğitimler, üniversitelerin güzel sanatlar fakültesi ile iletişim fakülteleri aracılığıyla veriliyor. Bu bağlamda oluşturulan ilk sinema okulu, 1975 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisine bağlı Sinema-TV Enstitüsüdür. Enstitü, daha sonra Mimar Sinan Üniversitesine bağlanarak “Sinema-TV Uygulama ve Araştırma Merkezi” adını aldı.
Ülkemizdeki sinema alanındaki ikinci merkez, 1975 yılında Eskişehir İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisine bağlı olarak kurulan Sinema ve Televizyon Yüksekokuludur. Üçüncü merkez ise İzmir Dokuz Eylül Üniversitesinde kurulur. Daha sonra Anadolu’daki büyük üniversiteler başta olmak üzere ülkemizin değişik bölgelerinde sinema eğitimi veren bölümler açılır.
Özellikle 2000’li yıllardan sonra bu bölümlerin sayısı hızla artmaya başlar. Fakat bu eğitim kurumları arasında da sinemaya bakış açısı nedeniyle eğitimin temellendirilmesi farklıdır. Örneğin güzel sanatlar fakültelerinde sinema eğitimi daha çok sanatsal bir bakış açısı üzerine kuruluyken, iletişim fakültelerinde sinema eğitimi veren bölümlerse sinemayı daha çok kitle iletişim aracı olarak gördüklerinden eğitimlerini de bu zemin üzerine kurarlar.
Altyapı yetersizliği eğitimi negatif etkiliyor
Ülkemizdeki güzel sanatlar fakülteleri ile iletişim fakülteleri arasında koordinasyon, “Yok” denecek derecede azdır. Ayrıca birkaç köklü fakülte haricinde sinema eğitimi veren bölümlerin teknik altyapıları son derece yetersizdir.
Teknik altyapının yetersizliği eğitimi daha çok teorik olmaya ittiğinden, öğrencilerin çoğu aldıkları teorik eğitimi pratiğe dökme imkânı bulamıyorlar. Teknolojik altyapının yetersizliği, öğrencilerin sanatsal anlatılar oluşturmasını ve bu yönde bir prodüksiyon geliştirmesini engelliyor. Bu da öğrenci motivasyonunu düşürüyor.
Fakültelerin bulunduğu illerin sektörle bağı çok zayıf
Sorunlar bunlarla sınırlı da değil. Sinema eğitimi veren fakültelerin bulunduğu illerin çoğunda sinema salonları dışında sinema sektörüne dair hemen hiçbir faaliyet yapılmıyor. Bu da sinema eğitimini iyiden iyice teoriye hapsediyor.
Fakat özellikle bazı büyükşehirlerde sinema filmleri çekiliyor ya da ilgili yerlerde dizi film gibi yapımlar oluyorsa, buralarda eğitim alan öğrenciler hem sektörel faaliyetleri yerinde gözlemleme imkânı buluyor, hem de buralarda gönüllü görevler alarak pratik yapma şansı elde ediyorlar.
Fakat söylediğim gibi, fakültenin bulunduğu çok sayıda ilde bu tür imkânlar dahi bulunmuyor.
Sinemamız eğitim almış kişilerden yeterince beslenemiyor
İmkânsızlıklar içerisinde eğitim alan ve mezuniyet sonrası sektöre atılmak isteyen öğrenciler, sözünü ettiğim sorunlar nedeniyle sektöre girmelerini sağlayacak iletişim ağından mahrum kalıyorlar. Böylece sektöre atılmaları ve sektöre atılsalar bile tutunmaları zorlaşıyor. Sonuçta, çoğu başka alanlara yönelmek zorunda kalıyor. Bu nedenle sinemamız, eğitim almış kişilerden yeterince beslenemiyor.