
HAYATIMIZ sınav oldu.
Sınavla yatar, sınavla kalkar, hayatı şıklarla değerlendirir olduk. İlkokul
öncesinde başlayan maraton, ortaokul, lise, üniversite sınavlarının yanında yetenek,
iş, yükselme, kariyer gibi yüzlerce sınav çeşidi ile karşı karşıyayız. Hayatımızda
okumanın, çalışmanın, öğrenmenin, hattâ sınavın olmadığı bir dönem yok âdeta.
Dersler
çoğaldı, uzmanlıklar arttı, sınavlar çeşitlendi. Özellikle öğrencilerin,
velilerin ve eğitimcilerin yaşadığı iç ve dış faktörler olabildiğine artmaya
başladı. Dolayısıyla kafa karışıklıkları çoğaldı. Eğitim yöntemleri, alanları
ve sistemleri kalıplarına sığmaz oldu. Eğitim hayatın her döneminde daha da
değer ve önem kazanmaya başladı. Daha geniş alanlara yayılmış olan eğitimi dar
bir bakış açısıyla değerlendirmeye başladık. “Eğitim eşittir öğrenci” düşüncesi
yerleşti. Sanki onlardan başkasının eğitime ihtiyacı yok gibi bir algı oluştu.
Öğrencilerle
karşılaşan her yetişkin birey, sanki anlaşmışlar gibi şu cümleleri
kullanıyorlar: “Oğlum ders çalış”, “Kızım ödevlerini yap”, “Yavrum kitap oku”, “Çok
çalış”, “Haydi oku”, “Derse dikkatini ver”, “Aman iyi öğren”, “Hâfızanı
geliştir, amacını belirle, motivasyonunu arttır”, “Konsantrasyonunu bozma,
çevreden etkilenme, gerekirse az uyu”, “Plân yap”, “Plânlarını programlara
dönüştür”, “Yorulma, moralini bozma”, “Hiçbir şeyi kafana takma, oku, çalış,
öğren, dikkatli ol”, “Sınavlarına gir, başarılı ol”…
Sürekli
olarak duyduğumuz bu sözleri alabildiğine uzatabiliriz. Bazılarımız için bu
sözleri duymaktan gına geldi, bir kısmımız bu sözlere duyarsızlaştı, umursamaz
oldu. Bir kısmımız ise bizim için nasihat olarak söylenen bu tavsiyeleri yerine
getiriyor, uyguluyor ve kullanıyor. Bir kısmımız da diyoruz ki, “Tamam anne/baba/öğretmenim,
haklısın! Söylediklerini yapacağım”.
“Yapacağım”
da, nasıl?
Değerli
büyüklerimiz, tamam, sizler de haklısınız. Geleceğimiz olan evlâtlarımız için
en iyisini yapma gayreti ile çalışıyor ve mücadele ediyorsunuz. Haklı olarak da
onlara yukarıda ifade ettiğimiz cümleleri tekrarlayarak nasihat ediyorsunuz.
Peki, bu nasihatlerinizle ilgili olarak bilgi, teknik, strateji yol yahut
yöntem öğretebiliyor musunuz? İşte bu yazıda, bu konular hakkında bilgi
paylaşımında bulunacağım!
Okumanın
ve öğrenmenin olmadığı hiçbir dönem yoktur. Hepimizin hayatı, okumak ve sürekli
yeni şeyler öğrenmekle geçiyor. Çünkü hayat, sürekli öğrenme ve okuma üzerine
kurulmuş aktif bir süreç. Peki, bizler lâyıkıyla etkili okumayı ve kalıcı öğrenmeyi
tam olarak gerçekleştirebiliyor muyuz?
Yüzlerce
sayfayı çok kısa sürede okumak ve anlamak durumundayız. Dersler, testler,
ödevler, araştırma çalışmaları, deneyler, raporlar, okunması gereken kitaplar
ve bir de sınavlar var ki… Saniyeler içinde okunarak cevaplanması gereken
sorular... “Derslerini çalış, başarılı ol” diyoruz ama başarının ve mutluluğun
ölçüsünün ne olduğunu bile düşünemez, sorgulayamaz hâle geldik. Veliler, “Çocuğum
ders çalışmak istemiyor, kitap okumuyor; aklı fikri oyunda ve dışarıda… ‘Okuyup
da ne olacak, okula gitmek istemiyorum’ diyor. Okula gitse de eğitimle, dersle
alâkası yok” şeklinde şikâyetlerini dile getiriyorlar.
Şunu
sormak gerek: Niçin ders çalışmıyor veya çalışmak istemiyor? Öğrenciye model
oluşturabiliyor muyuz? Öğrenci için okul, okuma, ders, gerekli mi? Çocuklarla
etkili bir iletişim kurabiliyor, onların sorularına ve sorunlarına ciddî
anlamda yardımcı olabiliyor muyuz?
Çocuk
okula, dershaneye gidip etüt alıyor, sınavlara hazırlanıyor ama sınava öğrenci mi
hazırlanıyor, yoksa veliler mi, karıştırılır oldu. Öğrenciye sadece sınava
yönelik bilgi vermek, çok konuyu ezberletmek, beş şıklı sorulara verdiği
cevaplara göre sınavlarda yüksek puanlar ve sonrasında da diploma aldırmak amaç
hâline geldi. Öğrencilerimizin okuma, okuduğunu anlama, anladığını yorumlama, bilgilerini
kullanabilme kabiliyetlerini dünya standartlarında değerlendirdiğimizde ise
sınıfta kalıyoruz. Netîcede hiç de iç açıcı olmayan sonuçlarla karşılaşıyoruz. Öğrencilerimizin,
hattâ üniversite mezunlarının okuma hızlarının, bilgiyi anlama- yorumlama-kullanma
seviyelerinin istenen düzeylerde olmadığını istatistiksel olarak görüyoruz. Bu
durum yetişkinlerde farklı mı? Onlardaki durum öğrencilere göre daha da vahim!
Çözüm
üretilmesi gereken hususlar üzerinde durmak gerekirken, yetişkinlerin
detaylarla ilgili dert yakınmaları hiç bitmiyor.
Okunacak
yazı çok, zamanımız yok
Şikâyetleri
bir yana bırakalım ve çözüm olarak neler yapabileceğimize bakalım…
Bilgi ve teknoloji çağında her şey hızlı gelişirken bizler geri kalıyoruz. “Okunacak çok yazı var ama fazla vaktim yok” diyenler arttı. Farklı türden yazılar okumak zorunda kalıp da zaman baskısı, dikkat, adaptasyon, anlama, algılama ve hatırlama sorunları yaşayanlarımızın sayısı hiç de az değil. Ayrıca meslekî ve teknik yazılarda zorlananlar, bilgi yığınlarında kendisini ezilmiş hissedenler, bir yazıyı tek seferde okuyup daha iyi anlamak isteyenler, sınavlarda zamanı daha etkili ve verimli kullanmak isteyenler, eğitimciler, yöneticiler, akademisyenler, farklı alanlarda çalışan ve işi okumak olanlar, günlük okuma süresine çok daha fazla kitap, dergi, rapor ve araştırma sığdırarak okumayı daha zevkli hâle getirmek isteyenler, “öğrenmeyi öğrenme ve anlayarak hızlı-etkili okuma yöntemlerini” öğrenip kullanarak amaçlarına ulaşabilirler. Çünkü hızlı ve etkin okuma tekniklerini öğrenmek, bizlere çok farklı alanlarda son derece büyük katkılar sağlayacaktır.
Ne kadar okuyoruz?
Hızlı
gelişen ve değişen bu çağda klâsik okuma yöntemleri ile amaçlarımıza ulaşamaz
hâle geldik. Sizler de bir dakikada okuma hızınızı ölçerek, sistemli çalışmalarla
hızınızı ve anlama düzeyinizi geliştirebilirsiniz. Okuma hızınızı ortalama
olarak öğrenmeniz mümkün. Bunun için şu önerileri uygulamanızı tavsiye ederim:
·
Okumak
istediğiniz bir kitabı alın. Saatinizin veya telefonunuzun alarmını bir dakika
sonrasına ayarlayın. Veya evdeki birinden bir dakika süre tutmasını da isteyebilirsiniz.
·
Elinize
aldığınız kitabı, normal okumalarınızı nasıl yapıyorsanız, aynı şekilde bir
dakika süresince okuyun. Süre dolduktan sonra okuduğunuz kelimeleri sayın. Bu
size bir dakikada kaç kelime okuduğunuza dair bir ipucu verecektir. Anlama
düzeyi ise farklı yöntemlerle tespit edilmektedir.
·
İleri
düzeyde olmasa da anlama düzeyinizi ana hatları ile tespit edebilirsiniz. Okumanız
bittikten sonra, okuduğunuz yazıyı kendi kendinize anlatın. Sonra okuduğunuz
bölümü tekrar okuyarak kendinize yüz üzerinden bir puan verebilirsiniz.
·
Bundan
sonraki okuma ve çalışmalarınızda bu şekilde değerlendirmeler yapmanız, değişim
ve gelişiminizi kontrol etmeniz yönünden de son derece olumlu katkılar
sunacaktır.
Hızlı
ve etkin okumak
Bilginin
katlanarak çoğaldığı günümüzde, okuma, ders çalışma ve öğrenme verimini arttıracak
beceriler kazanmamız hepimiz için son derece önemli hâle geldi. Özellikle hızlı
ve etkin okuma tekniklerini öğrenerek aktif biçimde kullanmak, işimizi son
derece kolaylaştırmaktadır. Peki, hızlı ve etkin okuma tekniklerini öğrenmek
bize ne kazandırır?
Hızlı
ve etkin okuma tekniklerini öğrenmekle, uygulayacağımız etkili bir okuma
yaklaşımı, disiplini ve sistematiği kazanmış oluruz. Okuma yanlışlarından
kurtuluruz. Beynimizi iki yönlü kullanarak zihinsel potansiyellerimizi daha
aktif kullanırız. Mevcût okuma hızımız en az 2-3 kat, ortalama 4-6 kat oranında
artar. Bu da bize ciddî bir zaman kazancı sağlar. Yazılar hızlı bir şekilde
okunduğu için bilgi beynimize kesintisiz olarak aktarılacağından, dikkat ve
konsantrasyon süremiz fark edilir şekilde artar. Öğrenme ve okuma sistematiği
oluştuğu için, okuduğunuzu anlama-hatırlama gücümüz tatmin edici düzeye ulaşır.
Ayrıca
kısa sürede daha çok okuma, çalışma ve öğrenme becerileri geliştiği için, okuma
ve ders çalışma, dolayısıyla öğrenme daha zevkli hâle dönüşür. Çok daha uzun
zaman harcayarak, aralar vererek okuduğumuz kitaplar veya yazılar daha kısa
zamanda biterek daha iyi anlaşıldığı için, okumalarımızdan ve çalışmalarımızdan
daha fazla keyif alırız. Ders çalışırken farkında olmadan masa başında
oyalanmaktan, verimsiz oturmaktan ve zaman kayıplarından kurtuluruz. Göz ritmi
ve görme kabiliyeti ile göz kasları geliştiği için, okurken gözlerimizdeki
yorulmalar ve sulanmalar azalır. Göz kaslarının zayıflığı ve göz
tembelliklerinden kaynaklanan göz kapanmaları ve uyku isteği ciddî oranda
azalır. Okuma, anlama ve yorumlama hızı artacağından, sınavlarda da süre olarak
avantaj sağlanacaktır. Görme kabiliyeti geliştiği için, bu kabiliyetimizi
hayatımızın diğer aşamalarında da kullanabilir hâle geliriz.
Hızlı
ve etkin okuma herkes tarafından öğrenilen bir beceridir ve bu beceriler
kazanıldığında, okuduğumuz yazı ya da çalıştığımız derslerde yazının konu
bütünlüğünü, ana fikrini ve ayrıntıları daha çabuk yakalarız. Bir disiplin
olduğundan, amaçlı ve süreli okuma becerilerimiz gelişir ve bilinçli okuyucu
oluruz. Her gün daha fazla kitap, dergi, gazete okuyabiliriz.
Hızlı
ve etkin okumayla okuma sırasında olmaması gereken yersiz seslendirmelerden ve
geri dönerek okuma alışkanlıklarından kurtuluruz. Bu becerileri kazanmak,
zamanımızı daha verimli kullanmamızı sağlayacaktır.
Her
yazının aynı amaçla yazılmadığı, dolayısı ile her yazının aynı şekilde
okunmayacağının mantığı kavranacağından, hızlı, esnek ve etkin okumanın
mantığıyla okuma bilinci gelişecek ve okuma verimi artacağından, okumak daha
câzip hâle gelecektir. Sistemli okuma ve çalışma sistematiği gelişeceğinden,
algı düzeyimizde artış olacaktır. Kısa sürede daha fazla okunup daha çok ders
çalışılabileceğinden, sıkılma oranı da azalacaktır.
Yetişkinler
ve çalışanlar için kitap, rapor, yazışma, iş evrakı gibi yazıları okumak daha
az zaman alacaktır. Başarıyı yakalamak için bilginin gücü daha rahat
kavranacaktır. Kendimize, sosyal yaşantımıza ve diğer işlere daha fazla zaman
ayırabileceğiz böylece.
Bu yetenek ve becerilerin gelişmesiyle kişinin kendine olan güvenini artıracağından, özgüven ve özsaygı gelişimine ciddî bir katkı sunacaktır. Böylece hızlı ve etkin okumanın tüm bu faydalarını hayatımızın her alanında görebileceğiz.
Artık hızlı okuyucu olduk ve daha çok bilgiye daha rahat ulaştık, zamanı daha verimli kullanabilir olduk, peki, tüm bunları hayatımızın neresinde, nasıl ve niçin kullanmak istiyoruz? Amacımız ne? Niçin bu bilgilere ulaşmak istedik? Bu bilgileri nasıl kullanacağımızı biliyor muyuz?
Bundan 20 yıl sonra nasıl bir hayat yaşamak istiyorum? Etkili, aktif bir hayat mı, yoksa silik bir hayat mı? İyi bir hayat için eğitim, kültür, bilgi olarak hangi düzeyde olmalıyım?
Amaç
olmadan olmaz
“Çalışmak
istiyorum ama nasıl çalışacağımı bilmiyorum”, “Çalışsam ne olacak? İstediğim
verimi alamıyorum”, “Zihnim bir türlü almıyor, öğreniyorum ama hemen unutuyorum”,
“Öğrensem de bilgilerimi tam ifade edemiyor veya kullanamıyorum”, “Çalışırken
sıkılıyorum, konsantrasyonumu arttıramıyorum. Olmuyor!”…
Hayatımız
okumak, ama dikkat, konsantrasyon, anlamak, hatırlamak ve nasıl çalışılacağı konusunda
sorun yaşamayanımız yok âdeta. Peki, neden bu sorunları yaşıyoruz?
Öğrencilerle
yapılan görüşmeler ve anket çalışmaları gösteriyor ki, okumayı sevmemek veya
okula gitmenin câzip gelmemesi ilk sıralarda yer alıyor. Ayrıca isteksizlik,
amaçların net olmaması, anne ve babalardan/öğretmen ve yetişkinlerden gelen beklentilerin
baskı olarak algılanması, eğlenme/gezmek ve oyun isteği, rahatını
bozmama/uyuma/oyalanma eğilimleri, bilgisayar veya oyun bağımlılığı, neyi nasıl
yapacağını veya nasıl/niçin ders çalışması gerektiğini bilmeme fikirlerinin
yanında, bazı arkadaşlarımızda çevreye ve öğretmene karşı olumsuz yaklaşımlardan
dolayı okula karşı bir direnç var. Tüm bu durumları göz önünde
bulundurduğumuzda, gerek öğrenciler, gerek yetişkinler için fark edilir düzeyde
net bir amacımızın olmadığını görüyoruz.
Öğrencilerimizden
ricam, kendimizi kısaca sorgulamamız yönünde olacak. Sabahları erkenden kalkıp,
“Bugün okula gideceğim, yeni bilgiler öğreneceğim, kendimi geliştireceğim, daha
güzel yarınlar ve geleceğim için hayatımın kontrolünü ele alacağım” diyerek, severek,
isteyerek, haz alarak, coşkulu bir şekilde okula gidebiliyor ve mutlu olarak dersin
başına geçebiliyor muyuz? İşte bunları başardığımızda çok daha büyük başarılara
imza atacağımız bir gerçek!
Okulu,
okumayı, dersi, çalışmayı zorunluluk olarak görmek yerine, bunları hayatımızı
güzelleştiren çalışmalar olarak değerlendirmeliyiz. Amaç olmadan hiçbir başarı
ideal şekilde gerçekleşemez. Uğrunda bedel ödeyeceğimiz, ter dökeceğimiz,
rahatımızı bozacağımız bir amacımız varsa eğer, engel olarak gördüğümüz
faktörlerin önümüzde yıkılarak yok olduklarını göreceğiz. Ne yaparsak yapalım,
öncelikle yapılacak işle ilgili amaçların netleşmesi gerekir.
Diyelim
ki, bir netîce elde ettik, bunun istenen sonuç olup olmadığı ayrı bir tartışma
konusu… Amacı olmayanların, amacı olanların aracı olacaklarını unutmayalım ve bunun
için kendimize, yetenek ve becerilerimize, ailemize, ülkemize, değer ve
inançlarımıza uygun, ulaşılabilir, gerçekçi, makul hedefler belirleyelim.
Bitirirken
sizden ricam, soracağım şu sorular üzerine düşünmenizdir: Bundan 20 yıl sonra
nasıl bir hayat yaşamak istiyorum? Etkili, aktif bir hayat mı, yoksa silik bir
hayat mı? İyi bir hayat için eğitim, kültür, bilgi olarak hangi düzeyde
olmalıyım? Üreten tarafta mı, tüketen tarafta mı olacağım? Kendime, aileme,
ülkeme, inanlığa hangi katkıları sunacağım?
Bu
gibi soruların cevaplarını vererek amaçlı çalışmalar yapmak, bizi motive edecek
ve hedeflerimize yönelik çalışma verimimizi arttıracaktır.