Şimdiki insan

Çok etkileyicidir, İbnu’l-Arabî der ki, “Bir elbise ile kalp kırdın mı aynı elbise ile gönül al ki elbisen senden şikâyetçi olmasın”. Değil canlı olanın hakkı, cansız olan nesneye karşı bile bir hürmet gösterebilmek ne müthiş bir ahlâktır.

NEYDEN sonra değişir insan? Yaşadıklarıyla mı, yaşattıklarıyla mı? Hangisi daha belirleyici olur hayatında? Hayatına girenler mi, yoksa hayatından çıkanlar mı?

İnsan ömrü, basite indirgenmiş gibi görülse de oyun hamuru gibidir. Hangi yöne nasıl bir kuvvet uygularsanız, ancak o kadar şekil alabilir. Bazen hayatına bir şey katmadan öylece yaşamak istersin, fakat bu sefer o hamur ellerinde kuruyuverir. Bir şekilde üzerine ekledikleriniz veya çıkarabildikleriniz olmadan yaşanmıyor.

Hayat muhabbetten ibaret. Muhabbet, karşılıklı alıp vermek sanki. Senden vermek, ondan almak ve ortaya “insan” denilen, muhabbet ile hâsıl olan mahlûkatı koymak… Ne var ki, muhabbette bazı kimseler ile bir yere kadar gidilebiliyor. Bir yerden sonra kimisi muhabbetten dahi anlayamayabiliyor. Çünkü araya türlü farklılıklar giriyor. Aile ve yetiştirilme başta olmak üzere, bakış açısı, çevre, inanç, ahlâk ve diğerleri uzayıp gidiyor. Bu etkiler sonucunda herkesle bir gönül birliği oluşmuyor. Oluşsa bile bir düşünüş ve yaşayış birlikteliği değil, çıkar ilişkisi doğuyor. Sonuç mu? Menfaati bitenin muhabbeti de bitiyor. Yollar ayrılıyor. Biz verdiğimizle, karşımızdaki ise aldığı ile hayatına devam ediyor.

Öyle kimselerle karşılaşıyorsun ki, hayatta belirli bir yaşa erişmiş, belirli zorluklar görmüş, belki derin acılar bile yaşamış ama değişmemiş, değişememiş. İnsan ilişkilerinde muhabbeti sadece vakit geçirmek gibi içi boş, vasıfsız, maneviyatsız ve ruhsuz bir şekilde çıkar irtibatı içinde yürüterek hayatına devam eden, arkasında bıraktığı herkesin bir gün gölgesinin yoluna düşmeyeceğine inanan bomboş muhabbetler…

Modern zamanlar bize insan olmanın getirdiği birçok vasfı ya unutturdu ya da kendisine göre yeniden bir şekil verdi. İnsan ilişkilerine başlamak veya bitirmek bambaşka bir boyut kazandı. Hele bitirmek… Hak, hukuk, ahlâk bir yana, biz dil ile ifade etsek bile kalben bir Yaratıcının imtihan sürecinde olduğumuzu unutarak kendimizce bir yaşam oluşturuyoruz.

Çok etkileyicidir, İbnu’l-Arabî der ki, “Bir elbise ile kalp kırdın mı aynı elbise ile gönül al ki elbisen senden şikâyetçi olmasın”. Değil canlı olanın hakkı, cansız olan nesneye karşı bile bir hürmet gösterebilmek ne müthiş bir ahlâktır. Artık bizimle aynı düşünceye sahip olmadığını düşünerek ya da sırf beklentilerimiz farklı diye, insanlardan helâllik almadan, bir anda telefonlarımızdan engelleyerek hayatımızdan çıkarabiliyorken, bize ne yapmamız gerektiği aslında nasıl da gösterilmiş!

İnsan olmanın basit ve ince özellikleri bile artık meziyet sayılıyor. Böyle bir devirden geçiyoruz. Yüzümüze samimîce tebessüm eden ve ağzından çıkan sözlerin ağırlığını taşıyabilen bir insan ile karşılaşabilirsek, “Ne âlâ!” diyoruz çoğu zaman. Çünkü öyle boşaltıldı ki ahlâkî değerlerin içi, yaşarken, aslında herkes günü kurtarma çabasında. Yarınını düşünen yok. Hele hayatın ne getireceğini hesap eden? O zaten çok geçmişte kaldı sanki…

Nerede nasıl bir eksiklikten geçiyor bu yaşantımız bilmiyorum ama yolu eğitimden de geçmiyor, bunu da görüyorum. Değerler adına birçok kavram üzerine sosyal medyada paylaştığımız o riyakârlık dolu ifadelerden bahsetmiyorum bile. Bir de bu kişiliksizlik kokan tavırlar var tabiî... En çok karşılaşılanlardan biri meselâ şöyle: Sorsanız, herkes “Kadına şiddete hayır!” der ama ya en yakınına yaşattıklarından bahsetseniz, binbir savunma oluşur.

Temelde tek eksiklik, bu hâlimizin bir hesabı olacağı realitesinden uzak oluşumuzdur. İnandığımızı söylesek bile davranışımıza aksettirmeyişimiz; dinî değerler bir yana, ahlâkî değerlerden uzak oluşumuz, genelden uzaklaşarak özelde kendimizce bir ahlâk oluşturuşumuz…

İnsan değişmeli ve değiştirmeli. Eğitimle, derin üzüntülerle, anî kayıplarla, beklenmedik bir mutluluk veya heyecanla, bir kitapla veya o kitapta geçen bir cümleyle, bakışla, sözle, düşünüşle… Ama insan, değişmeli!

Dünya denilen yer çeşitli imtihanlar ile doludur. Ama insan, insanın sınavı olur. Bu yüzden yaşadıklarımız ve yaşattıklarımız bizim geleceğimize şekil verecek olan önemli noktalardır. Bu nedenle, huzura çıkmadan, arada bir de olsa insan sorgulamalı kendini. Çünkü sorgulanmamış yaşam, anlamlandırılamamış yaşamdır.

Denilir ki, arif olan irfan sahibi, kusursuz olan kimse değil, kendinde o kusuru ve yetersizliği gören ve kabul eden, yetersizliğini gören ve bunu kapatmaya çalışan kişidir.

Kısacık hayatta, gelin, kendinizi sorgulayın, yeniden anlamlandırın ve değiştirmeniz gereken yerleri Yaradan’ın emri üzere yeniden şekillendirin.

Ömür kısa, vakit az. Hesapsa çetin olacak!