
KEMAL Bey’i korumalıyız. Ondan iyisini bulamayız. Partinin başına geçmek isteyenler var. Ne kadar çok kişi koltuğuna göz dikmiş!
Unutmadık... Seçimden önce adaylığına soğuk bakmışlardı. Meral Hanım’ın, “Kemal Bey seçimi kazanamaz, kazanacak bir adayla girmemiz gerekir” görüşünü desteklediler.
Kemal Bey ısrar etti, direndi ve adaylığını ilân etti.
O karşı çıkanlar, adaylık kesinleşince, önceki sözlerini unutmuş gibi yaparak Kemal Bey’i hararetle desteklediler. En uygun aday olduğunu yazılarla, konuşmalarla dile getirdiler.
Seçim kaybedilince, konum değişikliği gördük. Sekiz koldan saldırmaya başladılar.
Ne kadar ayıp ettiklerini belki biliyorlar ama yine de vazgeçmiyorlar.
Hakaretler, küfürler gırla gidiyor.
İşte bu yüzden Kemal Bey’e sahip çıkmak da bize düştü.
Kemal Bey’i korumak millî bir meseleye dönüştü.
Kendileri her ne kadar millî güvenlik sorunu hâline gelmişse de onunla baş etmeyi biliriz.
Yerine ismi geçenler hiç de o koltuğu dolduracak çapta görünmüyor.
Bir kişinin kendini bir makama lâyık görmesi, gerçekte oraya lâyık olduğu anlamına gelmez.
Kendi kendine gelin güvey olmakla bir yere varılmaz.
Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel, Gürsel Tekin’e bakınca genel başkan sıfatı ya da sureti görebilen kaç kişi var?
Bir “değişim”dir, tutturmuş gidiyorlar. Değişimden kasıt nedir, belli değil. Genel başkan değişimine fit hepsi. Ben o koltuğa oturayım hele, herkes görür ne büyük değişim olduğunu! Dolayısıyla parti meclisi de değişecek. Olay bitecek.
Mustafa Sarıgül’ün de adı geçiyor. Düne kadar TDP Genel Başkanı’ydı. Türkiye Değişim Partisi… Çapını gördük. İyi adamdır, hoş adamdır, kafası çalışır ama bir tek kendisi vekil seçilebildi. O da CHP listesinden… Ardından dükkânın kapısına kilit vurup kapatma kararı aldı. Böylece TDP tarihteki yerini aldı. İki buçuk sene sürdü sürmedi. Kısa bir aşk hikâyesi.
İmamoğlu… İstanbul’a başkan seçildiğinden bugüne ara sıra uğradığı şehre ne hizmet yaptığı muamma. Kemal Bey’in onu tekrar İstanbul’a aday göstermeyeceği çoğunluğun kanaati.
Ekrem Bey günlerden bir gün İstanbul’a gelirken, vatandaşlar yolu üzerine “Şehrimize hoş geldiniz” diye pankart astı. Bu tabloyu sadece nükte gözüyle değerlendiremeyiz.
Sahip olduğu makamı dolduramayan bir adam, daha yukarıdaki bir makama lâyık olduğunu düşünüyorsa, asgarî görevini bile tam yerine getiremeyişini problem etmiyor, aklına bile getirmiyor demektir. Hâlbuki meşhur sözdür, “her ne iş yapıyorsan en iyisini yapmaya çalış”. Görevin bir sokağı süpürmekse, görenler o işin daha güzel yapılamayacağını düşünsün.
Genel başkanlık için kolları sıvayanlara, bir anlamda “ismi geçit” yapanlara bakarak böyle bir tavrı ilke edindiklerini söylemek mümkün müdür?
Belki o makama en lâyık kişi Muharrem İnce’dir, ancak onun da partisi başka.
Kabalıkları gördükten sonra çekti gitti, ayrı parti kurdu.
Bir de baskıları göğüsleyememesi puan kaybettirmiş olabilir.
Fakat cumhurbaşkanlığı seçiminde son anda sahte videolarla ve çirkin iftiralarla yapılan baskıya dayanıp adaylıktan çekilmeseydi, seçim kaybedilince günah keçisi ilân edilecekti. Bütün suç onun sırtına yıkılacaktı.
Parti içinde bu kadar hevesli varken, parti dışından birine kimse davetiye çıkarmaz.
Görüyoruz ki ismi geçenler ve geçmeyenler arasında yine en uygun kişi, dümendeki kaptan.
(Bu tabir kendisine aittir.)
Hiç kimse onun yerini dolduramaz. Gidecek olursa, arkasından gözyaşı döken çok olur.
Gitmesin. Koltuğunu korusun. Onca seçim kaybetme tecrübesi varken, son kaybettiği seçim de kendi partisinin genel başkanlığı olursa, kalbi dayanmaz. O kurultaydan sedye ile değil, yürüyerek çıkabilmesi gerekir en azından.
Ey CHP’liler! Genel başkanınıza sahip çıkın. Bir Kemal Bey daha bulamazsınız.