YOK, yok ile
doldurulmaz. Düne dair ne varsa memleket hakkında yapılacak herhangi bir
muhasebe, bu gerçeğin ifadesidir…
Adına
“inkılap” denilse de devrimin olduğu, darbenin olduğu, taklidin olduğu, yetki
ve bürokrasi işgalinin olduğu ancak istiklâl ve hürriyetin olmadığı uzunca bir
dönemin bilânçosu, koskoca bir “yok”, zavallı bir “hiç”tir.
Zavallı
bir işgalin, zavallı bir devrimin, zavallı bir taklidin var olduğu inkılap yok
ise, geçen zamana acınır, ancak o yıllar “kayıp” sıfatıyla nitelendirilmemelidir.
Çünkü ortada kayıp yoktur, zaman da kayıp değildir; ancak zamanı göremeyen bir
körlük vardır.
Türkiye,
zamanın varlığına iman eden ve buna uygun hareket ederek zamanın mutlakıyetini
hesap ederek onun ruhuna dizgin çakmayı hayâl edenlere de şâhit olmuştur. Ancak
onların çabaları, İsrailoğullarının peygamberleri gibi, bedeli can olan
ödemelerle kesintiye uğramıştır. Ancak İsrailoğullarına da hüküm anlamında bir
Son Tebliğci gelmiş ve kayıtlı hüküm, bu kez Onun taşıdığı emanetle tahrif edilemeyecek
şekilde korunmuştur. Tıpkı bunun gibi, Türkiye de son hükmü tahrif görmeyecek
şekilde mühürleme eşiğine gelmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
Hükûmet Sistemini pekiştirmek ve ülkemizin içerideki plânında en az yüz yılına
atacağı kemendi en sağlam hâle getirip geleceği kendi sınırına çekmek için
atılacak reform adımlarını son derece özel bir titizlikle takip edeceğimiz,
ancak sadece takipte kalmayarak katkıda bulunmak zorunda olduğumuz özel bir
süreçteyiz. Son 18 yılda bunca kazanımı elde etmişken gerekli mühürlemeyi
yapmamak, işte bu yüzden asıl kayıp anlamındadır yani Türkiye için kaybetmek
olacaktır!
Sistemi
görmek, duymak, koklamak, sistemin verdiği sesi işitmek ve sisteme dokunmak
için gerekli şartlar, toplumumuzun doğrudan bunları fark edeceği ve bu farklarda
kendisini fark ettireceği hamlelerle sağlanabilir. Bunun en önemli hamlesi de
anayasadır. Peki, bunun için nasıl bir hamleye ihtiyaç vardır?
Yıllar
önce AK Parti hakkında açılan kapatma dâvâsı ve kapatma olmaksızın AK Parti’ye
kesilen cezaya karşı geliştirilen çözüm, siyâsî partilerin kapanmasını
engelleyen Anayasa’daki değişiklik olarak karşımıza çıkmıştı. Kimse o dönemde
bunun bir çözüm olmadığını yüksek sesle dillendirmediği gibi, karar hakkındaki
destek dinamikleri oldukça enerji sahibiydi. Oysa bugün tekrar gösteriyor ki,
siyâsî partilerin kapanmasını engellemek, bir çözüm olmadığı gibi, ülke
siyâsetini geniş bir kara deliğe doğru çeken vakum görevi üstleniyor.
Siyâsî
partileri, yönetimleri temsil eder. Kurumlar, onları yöneten fertlerin tercihleri
ile imaj sahibi olurlar. Türkiye’de günümüz muhalefeti, Türkiye’nin verimli
yıllarının kaybolması için elinden geleni ardına koymazken, kendisine
dokunmayacağından emin olduğu bir düzenlemenin arkasına sığınmakla korkak
güreşten medet ummaktadır. Ancak yıllar önce defalarca bir şeylerin odağı
hâline geldiği için kapatılan onlarca siyâsî partinin akıbeti belliyken, bugün
Türkiye’nin verimli yıllarına kastını açık açık gündeme getirmekten çekinmeyen
“sözde” siyâsiler, temsil ettikleri siyâsî kurumların Türk demokrasisi için
birer tabu gibi ortadan kaldırılamayacağını zannediyor ve şiddetlerini bu
inançla besliyorlar.
Bilimin
konuştuğu bir anayasa ve anayasal reformlar silsilesi, tabulara ve dogmalara
meydan vermeyeceği gibi, Türkiye’nin önündeki yılları kaybettirmeye azimli
oluşumlara ve bu oluşumları oluşturan fertlere fırsat da vermemelidir. Kaldı
ki, bilimin konuştuğu bir anayasal reform, sanatın önünde açtığı ilham verici
ezgilere kulak vermeli, gelecekte, “Tek bir söz bile söylemeye hakkım yok” dememelidir!
Bu
reformlar silsilesi ya kurulmalı, ya kurulmalıdır. Değilse, geleceğimiz
pişmanlıklarla donatılı olacak, tek bir söz bile söylemeye hakkımız
kalmayacaktır. Zira karşımızda, dışarıdan içeriye ve içeriden dışarıya
birbirini besleyen, Türkiye’nin zamana attığı kemendi gevşetmeye ve boşaltmaya
niyetli bir güç merkezi var. Ve bu merkez, söz konusu reformların doğru
uygulanması durumunda tarihin çöplüğüne gömüleceğini biliyor.
Kimse
bize “Yeniden ister misin?” diye sormayacak. Bunun için “Eyvah!” demeden ne
dememiz gerektiğini bilelim…