Sifonik medya

CHP’den aday olmuş, milletvekili seçilmiş, hâlen parti üyeliği bulunan yahut kongrelerde masaların üzerine çıkıp çılgınca alkış yapan mebzul miktarda “tarafsız” ve “yandaş olmayan” gazeteci görmüştük de, ilk kez ABD’den ya da Avrupa’dan fonlandığı belgelenen satılık medyanın varlığı deşifre oldu sanırım. Üstelik bunun, buzdağının sadece görünen kısmı olduğu söyleniyor. Bekleyip görelim, bakalım daha neler çıkacak ortaya. Ki gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır…

İTİRAF edeyim, yıllardır değişik plâtformlarda ve sosyal medyada “trollük” yapıyorum, “özgür” ve “tarafsız” zevata lâf yetiştiriyorum,

birisi de çıkıp demedi ki, “İyi ki varsın Kahraman! Al sana üç paket makarna, iki torba kömür”…

Ev doğalgazlı ama olsundu, kömürü de mangalda kullanırdık.

Hatta bir kuru teşekküre bile fit olurduk belki, o kadar yani…

Cevap vermekten aciz kalan “özgür” ve “tarafsız” zevat tarafından defalarca trol maaşı almakla, makarnaya ya da kömüre tamah etmekle itham edildim, ağzımın payı verildi.

Tartışmalarımın önemli kısmı ya “megri megri”de bitti ya da benim trollüğümde. Trol maaşımı yeni almışım ve nasıl da gayretle savunuyormuştum. Kaç para alıyormuştum?

Ulan” dedim, “Yoksa birileri trol maaşı alıyor da biz mi bilmiyoruz?”.

Nereye başvurmalıydım acaba trol maaşı için?

Az buz da değil hani, ağzını açan 8-10 bin YTL’den bahsediyor.

Biz yine de aldırmadık, gördüğümüzü bildiğimizi yazmaya, gönlümüzden geçeni paylaşmaya devam ettik.

Haksızlığın karşısında olmaya, hakkı savunmaya gayret ettik.

Doğru bildiğimiz yolda kalemimiz döndüğünce mücadele verdik.

Görüyorum ki ucuza, hatta bedavaya gitmişiz.

“Özgür” ve “tarafsız” geçinen zevatın tepesine on binlerce, yüz binlerce dolar yağıyormuş.

Amerika’dan, Norveç’ten, Almanya’dan “özgür” ve “tarafsız” olmalarının mükâfatı olarak fonlarca dolar yağıyormuş.

Ne kadar acısam azdır kendime. Zavallı ben!

***

Hayâl meyâl hatırlıyorum, ilkokuldayken çiçek deneyi yapmıştık. Beyaz bir çiçeği bardağın içine koyuyorduk ve çiçeğe renkli su veriyorduk.

Bir süre sonra beyaz çiçeğin rengi, verdiğimiz suyun rengine dönüşüyordu.

Düşünüyorum da, bu “özgür” ve “tarafsız” basın, kendisine verilen suyun rengi dışında bir renge bürünebilir mi? Yahut kendi rengini koruyabilir mi? Kendisini fonlayan efendilerinin iradeleri dışında tek kelime sarf edebilirler mi? Hüplettikleri onca fona rağmen memleket hayrına tek kelâm edebilirler mi?

Elbette hayır!

Para almaya alışan, emir almaya da alışır. Bugün kalemini satanın yarın satamayacağı şeyi yoktur.

Namusu, şerefi, değerleri, ülkesi, devleti, vatanı, milleti…

Sonuçta parayı veren, düdüğü çalar:

“Yaz kızım! ‘Yirmi torba çimento, bir kamyon kum’…”

“Yaz kızım! ‘Diktatör Tayyip… Tayyip istifa’…”

“Yaz kızım! ‘128 Milyar dolar kayıp, damat nerede?’”

***

Aslında kendime kızıyorum bir taraftan. Bana “yandaş, maaşlı trol, makarnacı, kömürcü” diyenler hakkında “Kişi, kendinden bilir işi” kaidesini çalıştırmamış olduğum için…

Meğer deveyi hamutuyla götürüyorlarmış da haberimiz yokmuş, vay arkadaş!

Tıpkı belediye seçimleri öncesi İmamoğlu’nun otel odalarında açık oturum sorularını alıp Binali Yıldırım’a “Çıkacak soruları istedi” iftirasını atması gibi…

CHP’den aday olmuş, milletvekili seçilmiş, hâlen parti üyeliği bulunan yahut kongrelerde masaların üzerine çıkıp çılgınca alkış yapan mebzul miktarda “tarafsız” ve “yandaş olmayan” gazeteci görmüştük de, ilk kez ABD’den ya da Avrupa’dan fonlandığı belgelenen satılık medyanın varlığı deşifre oldu sanırım. Üstelik bunun, buzdağının sadece görünen kısmı olduğu söyleniyor.

Bekleyip görelim, bakalım daha neler çıkacak ortaya. Ki gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.

Bundan sonra -inşallah- birisi bana “yandaş” demeye kalkar; ağzına fırıncı küreğiyle vurmaya hazır bekliyorum: “Sus ulan fondaş!”

Kalınız sağlıcakla efendim…