İTİRAF edeyim,
yıllardır değişik plâtformlarda ve sosyal medyada “trollük” yapıyorum, “özgür”
ve “tarafsız” zevata lâf yetiştiriyorum,
birisi
de çıkıp demedi ki, “İyi ki varsın Kahraman! Al sana üç paket makarna, iki
torba kömür”…
Ev
doğalgazlı ama olsundu, kömürü de mangalda kullanırdık.
Hatta
bir kuru teşekküre bile fit olurduk belki, o kadar yani…
Cevap
vermekten aciz kalan “özgür” ve “tarafsız” zevat tarafından defalarca trol
maaşı almakla, makarnaya ya da kömüre tamah etmekle itham edildim, ağzımın payı
verildi.
Tartışmalarımın
önemli kısmı ya “megri megri”de bitti ya da benim trollüğümde. Trol maaşımı
yeni almışım ve nasıl da gayretle savunuyormuştum. Kaç para alıyormuştum?
“Ulan”
dedim, “Yoksa birileri trol maaşı alıyor da biz mi bilmiyoruz?”.
Nereye
başvurmalıydım acaba trol maaşı için?
Az
buz da değil hani, ağzını açan 8-10 bin YTL’den bahsediyor.
Biz
yine de aldırmadık, gördüğümüzü bildiğimizi yazmaya, gönlümüzden geçeni
paylaşmaya devam ettik.
Haksızlığın
karşısında olmaya, hakkı savunmaya gayret ettik.
Doğru
bildiğimiz yolda kalemimiz döndüğünce mücadele verdik.
Görüyorum
ki ucuza, hatta bedavaya gitmişiz.
“Özgür”
ve “tarafsız” geçinen zevatın tepesine on binlerce, yüz binlerce dolar
yağıyormuş.
Amerika’dan,
Norveç’ten, Almanya’dan “özgür” ve “tarafsız” olmalarının mükâfatı olarak
fonlarca dolar yağıyormuş.
Ne
kadar acısam azdır kendime. Zavallı ben!
***
Hayâl
meyâl hatırlıyorum, ilkokuldayken çiçek deneyi yapmıştık. Beyaz bir çiçeği bardağın
içine koyuyorduk ve çiçeğe renkli su veriyorduk.
Bir
süre sonra beyaz çiçeğin rengi, verdiğimiz suyun rengine dönüşüyordu.
Düşünüyorum
da, bu “özgür” ve “tarafsız” basın, kendisine verilen suyun rengi dışında bir
renge bürünebilir mi? Yahut kendi rengini koruyabilir mi? Kendisini fonlayan
efendilerinin iradeleri dışında tek kelime sarf edebilirler mi? Hüplettikleri
onca fona rağmen memleket hayrına tek kelâm edebilirler mi?
Elbette
hayır!
Para
almaya alışan, emir almaya da alışır. Bugün kalemini satanın yarın satamayacağı
şeyi yoktur.
Namusu,
şerefi, değerleri, ülkesi, devleti, vatanı, milleti…
Sonuçta
parayı veren, düdüğü çalar:
“Yaz
kızım! ‘Yirmi torba çimento, bir kamyon kum’…”
“Yaz
kızım! ‘Diktatör Tayyip… Tayyip istifa’…”
“Yaz
kızım! ‘128 Milyar dolar kayıp, damat nerede?’”
***
Aslında
kendime kızıyorum bir taraftan. Bana “yandaş, maaşlı trol, makarnacı, kömürcü”
diyenler hakkında “Kişi, kendinden bilir işi” kaidesini çalıştırmamış olduğum
için…
Meğer
deveyi hamutuyla götürüyorlarmış da haberimiz yokmuş, vay arkadaş!
Tıpkı
belediye seçimleri öncesi İmamoğlu’nun otel odalarında açık oturum sorularını
alıp Binali Yıldırım’a “Çıkacak soruları istedi” iftirasını atması gibi…
CHP’den
aday olmuş, milletvekili seçilmiş, hâlen parti üyeliği bulunan yahut
kongrelerde masaların üzerine çıkıp çılgınca alkış yapan mebzul miktarda
“tarafsız” ve “yandaş olmayan” gazeteci görmüştük de, ilk kez ABD’den ya da
Avrupa’dan fonlandığı belgelenen satılık medyanın varlığı deşifre oldu sanırım.
Üstelik bunun, buzdağının sadece görünen kısmı olduğu söyleniyor.
Bekleyip
görelim, bakalım daha neler çıkacak ortaya. Ki gerçeklerin er geç ortaya çıkmak
gibi kötü bir huyu vardır.
Bundan
sonra -inşallah- birisi bana “yandaş” demeye kalkar; ağzına fırıncı küreğiyle
vurmaya hazır bekliyorum: “Sus ulan fondaş!”
Kalınız sağlıcakla efendim…