Sıfıra dönme pratikleri

Elektrikler giderse, doğalgaz kesilirse, şehirler tehlike saçarsa, akaryakıt kıtlığı olursa, temel gıda maddelerine ulaşım zorlaşırsa ne yapacağız? Ülkemize ciddî bir ambargo uygulanırsa 85 milyon ne yapacak? Böyle bir durumu temenni etmeyiz elbette ama bunları düşünür ve bunlara dair bir alternatif plânımız olursa, bunun varlığı bile şimdiki durumumuza müspet anlamda etki edecektir.

İNSAN her şeye alışır da konfora daha hızlı alışır. Hayat standartlarımızı genelde hep bir üst düzeye çıkarma eğilimindeyiz. “Fazla ileri gittik, şu beklentilerimizi azıcık düşürelim” dediğimiz pek olmaz. Bu standartlar daha çok maddî kıstaslar üzerinden şekillenir. Hayat standartlarımız arttıkça huzurumuz artıyor mu, bu net değil. Tam tersine, şimdiki kadar yüksek olmayan standardı düşük eski günleri aradığımız oluyor.

“İnsan konfora daha hızlı alışır” demiştik, ancak sahip olduklarından duyduğu tatmin aynı hızla düşer, kısa zamanda alıştığı konforu normalleştirir, hatta onları sıradan görür ve zaten olması gereken şeyler olarak düşünür. Artık tatmin olabilmek adına daha üst standartlara gözünü diker. Ne var ki, hayatın seyri hep böyle yükselerek gitmez. Hem maddî, hem manevî düşüşün olduğu zamanlar da olur.

Hayatımızdaki ilginçliklerden biri de şudur ki, nelere sahip olduğumuzun farkına, ancak o sahip olduklarımızı kaybettikten sonra varıyoruz. Kaybettikten sonra kıymetini bildiklerimiz, kaybetmeden önce bizim için ne anlam ifade ettiğinin farkına varamadıklarımız oluyor.

Sıfıra dönmeyi, her şeyimizi kaybetmek olarak anlayabiliriz. Fakat tam sıfıra inmesek de bulunduğumuz noktadan geriye gitmeyi de sıfıra doğru bir eğilim olarak düşünmek mümkün. Bu dünyada yaşarken kazandığımız ne varsa çoğunu yitirdiğimiz bir duruma düşünelim. Bunların hepsinin anlamı tam mânâsıyla ölümle kayboluyor. Yani ölüm tam anlamıyla sıfıra döndüğümüz durumu ifade ediyor.

Bazen yaşarken de sıfıra doğru yol alabiliriz. Herkes kendi hayatında bunu zaman zaman hissetmiştir. Bir zenginin iflas etmesi ve tüm varlığını kaybetmesi bir sıfıra dönüştür. Bazen de sahip olduklarımızın anlamını kaybettiği kısa süreli anların içinde buluruz kendimizi.

Uç bir örnek olacak ama tek başınıza yürürken bir vahşi hayvan sürüsünün size saldırdığını düşünün. Eviniz, arabanız, unvanınız, bankalardaki paranız, dostlarınız, aileniz gibi sahip olduğunuz ne varsa hepsinin bu durum karşısında geçersiz olduğunu fark ederiz. Hayvanlara, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyecek hâlimiz de yok. Ölüm kalım mücadelesi vermek durumundayız. Belki de o sırada bizim için en kıymetli şey, kendimizi hayvanlardan koruyacak araç gereç olacaktır.

Hatırlarsanız, salgının ilk zamanlarında dışarı çıkmak, hava almak, gezip dolaşmak, dostlarımızla yüz yüze görüşmek zorlaşmıştı. O zaman birçok şeyin kıymetini fark ettik. Evden dışarı çıkamamak, bir nevi sıfıra doğru yol alma pratiğiydi. Dışarıda bir felâket olduğunda insanın evinde yaşayabilme pratiği… Alışkın olmadığımız için bir müddet sonra sıkılmaya başladık. Bir yolunu bularak dağa, tarlaya, kıra bayıra gitmeye çalıştık, sıfırdan kurtulmanın çarelerini aradık.

Geçen ay, bulunduğum şehirde pek alışık olmadığımız bir kış yaşadık; kar fırtınası çıktı ve birkaç gün etkisini sürdürdü. Yollar kapandı, dışarı çıkış zorlaştı. Enerji nakil hatlarında meydana gelen arızalar sebebiyle elektrik kesintileri oldu. Elektrik olmayınca ısıtma için kullandığımız kombiler çalışmadı ve sadece aydınlatma değil, aynı zamanda kış günü ısınma problemi ortaya çıktı. Şimdiki hayat standartlarından önceki zamanlarda kullanılan mum, gazyağı, gaz lâmbası, odun sobası ve odun gibi ısınma ve aydınlatma araçları bir çözüm olarak aklımıza geldi. Ancak evde ne mum vardı, ne de gaz lâmbası! Isınma için soba yoktu, soba olsa da kurmak için baca yoktu. Yani sıfıra doğru döndüğümüzde afallayıp kalıyorduk. Herkes hayatta kalabilmek için nelere ihtiyacı olduğuna dair iyi bir düşünce düzeyinde tatbikat yapmış oldu.

Yanı başımızda çıkan Rusya-Ukrayna arasındaki savaş da her an her şey olabileceğine ve sıfıra doğru yol alabileceğimize bir canlı örnek daha. İnsanlar bir anda hayat konforlarından olabiliyorlar. Bu noktada, olağanüstü bir durum olduğunda hayatî öneme haiz kaynakların ne olduğunu daha iyi görebiliyoruz. Bir ev için aydınlatma (elektrik ve ilkel aydınlatma araçları), ısınma (doğalgaz, sıvı yakıtlar, kömür, odun ve benzeri), temel gıda malzemeleri (un, yağ, şeker, bakliyat ve benzeri), iletişim (internet, telefon ve benzeri), ulaşım ve sağlık gibi ihtiyaçlar ilk elden akla gelen konular. Bir de bunları karşılayabilmek için malî imkânların olması lâzım. Bunu bir ülke için düşündüğümüzde, dışarıdan her türlü girişin kesildiği durumda ayakta kalabilme becerisi göstereceği her şey aklımıza geliyor.

Savaşlar, aynı zamanda ne kadar dışa bağımlı olduğumuzu sorguladığımız zamanlar oluyor. Çünkü daha önce alıştığımız imkânlar kesiliveriyor. Ekonomik bağımlılık bütün bağımsızlığımızı tehdit eder hâle gelebiliyor.

Hem birey, hem aile, hem de toplum düzeyinde sıfıra dönüş pratikleri yapmak faydalıdır. Hem zihinsel hazırlık için, hem de tedbir olarak… Tabiî ki buradan spekülatörlerin tuzağına düşerek marketlerdeki ayçiçeği yağlarına saldırmayı ya da pandeminin ilk zamanlarında yaşadığımız gibi marketlerdeki un, makarna ve kolonya gibi ürünlere yüklenmeyi kastetmiyoruz.

Daha uzun vadeli düşünelim ve zihinsel olarak da hazırlıklı olalım: Elektrikler giderse, doğalgaz kesilirse, şehirler tehlike saçarsa, akaryakıt kıtlığı olursa, temel gıda maddelerine ulaşım zorlaşırsa ne yapacağız? Ülkemize ciddî bir ambargo uygulanırsa 85 milyon ne yapacak? Böyle bir durumu temenni etmeyiz elbette ama bunları düşünür ve bunlara dair bir alternatif plânımız olursa, bunun varlığı bile şimdiki durumumuza müspet anlamda etki edecektir. 

Hayat standartlarını bir üst düzeye yükseltirken, önceki düzeye geri dönmeyeceğimizi zannettiğimizden olacak, o düzeydeki yeteneklerimizi de “Bir daha ihtiyacımız olmaz” diyerek yok edip gidiyoruz. Ve ufak bir sinyal, bizi ayçiçeği yağlarına saldırmaya götürüyor.