
MEYDAN okuma tarzında konuşmak, sözü sarf edene cazip gelebilir. Hoşuna da gidiyor olabilir. Ama bu her yerde, her konuda geçmez.
ABD’li şirket konusu meselâ...
Ülkeye bir kuruşluk hayrı dokunmayacak, daha ötesi, zararlı olacağı görülebilen bir konuda hoyrat bir tavırla çıkıp konuşmak, “Atatürk Havalimanını Amerikan şirketine vereceğim” diye efelenmek, yanlış üstüne yanlıştır.
Bu tavırla, bu üslupla, bu tarzla bir yere varılmaz.
Ya da biz öyle sanıyoruz.
Her şeye rağmen prim yapıyor, baksanıza.
Ne dese, ne yapsa taraftarları destekliyor. “Yahu, Atatürk’ü nasıl verirsin Amerika’ya?” diyecek hâlleri bile yok.
Kazara biri cesaret etse, “Atatürk’ü değil, ben sadece havalimanını vereceğim” diyecek.
E hani isimler sembolikti?
Nasıl ayıracaksın iki kelimeyi?
“Boş işlerle uğraşıyor” diye eleştirmeyi ne kadar özledik.
Boş işleri geçti, zararlı konulara temas etmeye başladı. Kurulum ayarlarının yüklenmesi yeni tamamlandı herhâlde.
“Ama şirketin sahipleri Türk.”
Dema!
Kapıdaki güvenlik görevlileri de Meksikalı.
N’olcak şimdi?
*
Bu konuda görüşler muhtelif.
Bir kısmı diyor ki...
“Kemal Bey nereden bilecek o şirketi? Önüne koydukları kâğıdı okuyor. Büyükler öyle uygun görmüş, konuşuyor işte. ‘Sierra Nevada’ ile ‘Sierra Leone’ arasındaki farkı bile bilmez.
Karıştırıp ‘Sierra Leonevada’ dese kimse şaşırmaz.”
Bu görüşe karşı çıkanlarsa, Kemal Bey’in gündeme getirdiği konuları gayet iyi bildiğinden emin.
“Hiç de karakucak dalmıyor.
Ne yaptığını, ne dediğini iyi biliyor.
Niçin o koltuğa oturduğunun farkında.
Kaçın kurası o!
Hangi konunun ne gün konuşulacağı, ne zaman nerede olunacağı, kime hangi tavizin verileceği, kiminle ne kadar bir arada bulunulacağı, hepsi hesap dâhilinde.
Rastgele bir durum yok ortada.
Proje ciddi.”
*
Hangi taraf haklıdır, ne bilelim.
Belki biri haklı, belki ikisi de. Yahut ortada haklı yok. Çünkü hak yok. Hak olmayınca hukuk da olmuyor tabiî.
Haydi size kolay gelsin. Bir acayip zor yarış. İşte bu yüzden suratlar bir karış.
*
Kemal Bey’in afişleri duvarları süslüyor.
Bizim buralarda “Sana söz” cümlesiyle arz-ı endam etmekte.
Bugüne kadar verdiği sözleri tutmayan birinin buradan yürümesi ne kadar mantıksız!
Millete verdiği sözleri hiç tutmadı ama belki başkalarına verdiği sözleri yerine getiriyordur.
Bayraktar’ı ortadan kaldırmak, yok etmek gibi bir vaadi varsa, vardır. Yoksa yoktur. Kemal Sunal olsa böyle derdi.
“Vaadini yerine getirmek için gereken adımları atmaya başlamak” şeklinde yorumlayabilir miyiz bu garip çıkışı?
Vardır bir bildiği...
Geçiyoruz.
Eski arkadaşlar, eski dostlar
Bazı eski arkadaşlar yollarını ayırdı. Başka istikamete doğru ilerlemeye başladılar. Giden gitsin, gelen gelsin, kimseye yön çizemeyiz. O da nasip çerçevesinde. Vermeyince Mabut, neylesin Mahmut?
Yalnız, yolunu ayıranların sitemine maruz kalmak pek gülünesi bir hâldir.
Bunu bilen bilir. Başına gelmiştir de ondan. Bilmeyen varsa düşünsün.
Yeri geldi, dumanı üstünde bir şiirle vaziyeti ifade edelim.
“Evvel refik, badel tarik”
Önce yoldaş sonra yol
Karıştı kafayla kol
Ne sağ belli ne de sol
Hakkı doğru biliriz
Artık yoldaş değiliz
Seven seveni arar
Gerisi külli zarar
Boş sözler neye yarar
Biz böyle de güzeliz
Artık yoldaş değiliz
Âşık yârdan yanadır
Senin yolun sanadır
Benim yolum banadır
At it yok, karıştı iz
Artık yoldaş değiliz.