İNSANA fiziksel temas ile zarar verme eylemine
“şiddet” adı veriliyor. Fakat şiddetin asıl anlamı “hareketin gücü” ya da “kaba
güç”...
İşin içinde muhakkak
bir “güç” dengesinden bahsediliyor. Elbette gücün mevcûdiyeti sadece fiziksel
bir darbe ile tasdiklenmiyor. Envaiçeşit
yol ve yöntem var. Bir insanın canını yakmaksa mevzu, bazen elden ziyade dil
kullanımı daha etkili oluyor. Güç, etki, yöntem gibi sıfatlarla buraya kadar
konuyu, yergi sözcüklerine çok temas etmeden getirdik. Fakat bundan sonrası bu
kadar vasat bir anlatım olarak devam etmeyecek!
Güç kavramı menfi
ve müspet olarak iki farklı kutbu işaret eder. Meselâ maddî güç sahibi bir
insana baktığımızda, bu varlığını zulüm ya da ihya etmek amacıyla kullanabilir.
Bunlardan ilkini tercih ettiğinde bu güç, zorba kimliğini beraberinde getirir.
İkinci yolda ise cömert, merhamet sahibi ve “insan” gibi ulvî sıfatlara mazhar
olur. Demek ki güç sahibi olmakla iyi-kötü sıfatlara erişmek çok mümkün değil.
Gücün kullanıldığı alanla paralel, canlının hangi sıfatlara lâyık olduğunu
saptamak daha gerçekçi olacaktır. “Canlı” diyorum; çünkü henüz bir sıfat sahibi
olmayan bu varlığa insan demek için erken. İnsan doğmakla insan kalmak
arasındaki fark da sahip olunan gücün kullanımında tercih edilen hareketlere
bağlı olarak belirlenecektir.
Güç; bir şeyi
yapabilme imkânıdır. Fakat bu sadece imkândır. Bir şeyi yapabilme hakkı ise çok
ayrı bir mertebe…
Meselâ insanın
canını yakmaya imkân bulanların, buna hakkı olmadığı gibi, maddî varlığını
zulümle hükmetmeye ayıranların da bu hususta hak sahibi olmadıkları bir gerçek.
Ama bazen maddiyat ya da çevresel hacim, birtakım haksız hareketleri yapmaya
imkân verir. Öyleyse güç bir hak değil, bir olanaktır. Her olanak da hak
değildir. Hak ise Hakk’ın rızâ çizgisi ile belirlenebilir. Öyleyse bir şeyi
yapmaya imkân bulan bir Zât-ı Âlâ, o şeyi ancak Allah rızâsına uygun şekilde
gerçekleştirdiğinde hem imkân sahibi, hem de hak sahibi ya da hakkaniyetli
olabilir. Var olan gücün meydana getirdiği imkânlar sahasında dilediğince
hareket etmek, Hakk çizgisini aşmak ve zalim rütbesine yükselmektir.
Şiddet ya da psikolojik
şiddet, bütün toplumsal birliklerin denge ve hak terazisini en güçlü sarsan
sinsi bir parazit. İnsanın insana vurma hakkı olmadığı gibi, insanın insana
ruhsal çöküntü yaşatma lüksü de bulunmuyor. Fakat ne yazık ki ikisi de;
imkânlar dâhilinde vuku buluyor.
İmkândan kastımı
biraz daha açarsam; bir erkeğin, eşi olan bir kadına el ya da dil sûretiyle
şiddet uyguluyor olmasının tek bir açıklaması ve sebebi vardır. İmkân… Bir
kadın bir adamı sever ve onunla evlenir, onunla aynı çatı altında yaşam
sürdürür. Bazen anlaşmazlıklar meydana gelir. Ki bu hayatın sarsılmaz ve
değiştirilemez girdilerinden biridir. Bir ortamda birden fazla insan olduğunda,
muhakkak bir ya da birden fazla hususta fikir ayrılığı ve karşı görüş gibi
temalar olacaktır. Bu, her insanın farklı bir algı ve düşünce tarzına sahip
olmasından ileri gelir. Dinî, millî, siyâsî pek çok konuda ortak paydalarda
yaşayan insanlar dahi güncel ve genel geçer pek çok konuda farklı yargılara
varacaktır. Tüm hayatî dönemeçlerde aynı fikirleri savunan insanların bile
duygu alış ve aktarış biçimleri değişkendir. İnsan zaman zaman kendiyle bile
çelişen ve sıklıkla bir önceki duygu ve kanaatini çürüten bir değişkenliğe
sahiptir. Kendinden bir başkasıyla her konuda aynı düşünebilmekse hiçbir zaman
mümkün olmayacaktır. İşte bu denli değişken algı ve fikirlere sahip insanlar aynı
çatı altında uzun yıllar bir arada yaşam sürdürdüklerinde, bazen bu imkânı güç
gösterisine dönüştüren zihinler peydah oluyor.
Bir erkek bir
kadına şiddet uyguladığında, var olan imkânı egosal ve hayvanî dürtüsüne göre
kullandığını söylemek dışında hiçbir sebep öne sürülemez. Ama her şiddet
failinin kendince haklı bir sebebi vardır.
Meselâ der ki, “Beni
sinirlendirdi. Beni mecbur bıraktı. Bana saygısızlık etti”... Buraya kadar
faile hak vermiş gibi yapalım ve devam edelim. Diyelim ki, şiddet uyguladığını
iddia eden şahsın öne sürdüğü bahane “saygısızlık”. O hâlde sormak lâzım: Bu
erkek gücü ve imkânı yüzünden değil de sadece saygısızlık yüzünden şiddet
uyguladıysa; kendisi eşine bir saygısızlık yaptığında aynı şekilde karşılık
görüyor mu? Eşi de ona şiddet uyguluyor mu? Hayır!
Peki neden? Çünkü
mesele haklılık değil, mesele sadece imkân. Erkeğin güç imkânı ve baskıcı
karakteriyle sindirme olanağı bulunuyor. Elbette bu, hak tanımazlık çizgisinde bir
imkân. Ama bu imkan, eğer hâd bilen ve Hakk tanıyan bir insandan bahsetmiyorsak,
oldukça şiddete elverişli bir ortam yaratıyor.
***
Şiddet uygulayan
erkeklerin söylediği bahanelere oldukça gülünçtür. Eğer haklılık ya da karşı
taraftan görülen saygısızlık, aşırılık vb. haksız bir tavır karşısında şiddet
uygulanacak olsaydı ve bu erkeğin sahip olduğu fiziksel güce değil de kişinin
haklı olma durumuna bağlı olsaydı; acaba kadınların şiddet uygulama oranı ne
kadar yükselirdi?
Bu ironik
yaklaşımla da üstüne bastığım üzere şiddet, haksız bir eylemdir. Bu haksız
eylemi uygulayanın, daha çok fiziksel güç ve ailevî imkân sahibi bireylerden olması
dolayısıyla erkek üzerinden örneklendirdim. Genellemelerin dışına çıktığımızda,
şiddet uygulayan kişilerin ve bu haksız baskının gerçekleştiği ortamların çok
çeşitli olduğu bir gerçek. Şiddete meyleden kadın ya da erkek, genç ya da yaşlı,
her kim varsa ve insan ya da hayvan her kime uyguluyorsa bilmeli ki; sizi haklı
çıkartabilecek hiçbir veriniz bulunmuyor. Çünkü her ne savunma getirirseniz
getirin; şiddetten başka yolları hatırlatmak için uzun uzun düşünmeme gerek
kalmayacaktır.
Cani ve katil
ruhlu insanları, cümlelerin haklı ve ilâhî gücüyle etki altına alamazsınız. Ama
cani ve katil ruhlu olmadığını iddia ettiği hâlde, bir erkeğe-kadına ya da
herhangi bir canlıya şiddet uygulayan, bu süreçte kendini “haklılık” kisvesiyle
avutanlara bazı cümlelerin fark-ediş etkili olabileceğine inanıyorum. Eğer ki
cani ve katil ruhlu değilsen, eğer ki Hakk’ı tanıyor ve inanıyorsan, eğer ki
kendini “insan” olarak beyan ediyorsan bir dur, derin bir nefes al ve kendine
itiraf et! Bir insana vurmanı sağlayan şey, ona karşı ne kadar haklı olduğun
değil, ona karşı fiziksel bir güce ve ona vuracak maddesel ya da mekânsal bir
imkâna sahip olmandır.
Allah’ın
bahşettiği bir vücuda, ele, kola ve bacaklara sahip olman, o insana vururken
sana engel olacak başka bir fiziksel ve zihinsel gücün aktif olmaması ve senin,
kendi hayvanî güdüne ve kibrine dur diyemiyor olmandır.
İnsanlar sıklıkla
kendilerini haklı görürler. İki insan tartıştığında iki taraf da kendini haklı
görüyordur. Eğer bir taraf kendini haksız görseydi susar ya da özür dilerdi.
Ateşin başa çıktığı o hiddet anlarında istisnasız herkes kendini haklı görür.
Bu iki haklı (!) taraftan birinin şiddete başvuruyor olmasının hakla bir
alakası olsaydı, her iki tarafın da bu eyleme başvurması akla yatkın olurdu.
Ama içlerinden gücü ve imkânı elinde bulunduranın bu eylemi tercih ediyor
olması manidar.
Yani özetle, “Haklıyım”
diyerek kendini boşa kandırma!
Bir insana
vurduğunuzda, karşıdaki kişiye verdiğiniz fiziksel ve zihinsel hasar, bedeli
iki cihanda da ödenemeyecek kadar büyüktür. Öyle büyüktür ki; siz, vurduğunuz
vücut parçasının acı oranına, o bölgedeki tahribatın derecesini ve vurduğunuzda
çıkan sesin frekansını ekleyip bunları şiddet birimleriyle çarpsanız, üstüne
zaman ve mekân verilerini ekleyip olduğundan daha büyük bir etkiyle denk
tutsanız; yine de açtığınız yaranın hacmini ve ebadını karşılayamazsınız. Çünkü
bir insana vurmanın karşılığı sadece can acısıyla ölçülemez. Birine
vurduğunuzda canını acıtmış olmanızın dışında mağdurda kişilik ve karakter
istismarının var ettiği bir ruh ezilmesi, ruhsal buhran ve mânevî çöküntü,
sosyal hayata katılımda düşüş, özgüven eksikliği, hayata bağlılık ve neşe
stoklarında meydana gelen bir iç boşaltım, iş ve eylem gücünde düşüş, kişinin
fayda oranında sekte gibi daha uzayıp giden bir dominoyu harekete geçirmiş
olacaksınız.
Tekrar eden bir
fiziksel şiddetle birlikte, bir insanda var edilebilecek yığınla negatif
etkiden bazılarını, madde madde zihinlere zerk etmek isterim:
· Kendini tekrar
eden korku hâlleri
· Hayata ve kişilere
aşırı güvensizlik
· Sevgi eksikliği
· Paranoya
· Seslere ve
hareketlere aşırı duyarlılık
· İsteksizlik
· Düşük yaşam
enerjisi
· Verimsizlik
· Tekrar eden
depresyon
· Değersizlik hissi
· Umutsuzluk
· Sinirlilik
· Şiddete eğilim
Şimdi gelelim
olayın bambaşka bir segmentine: Şiddetli psikolojik şiddet…
Bir fiziksel
şiddetin yaptırım tehdidi ya da insanın bu hareketi kendine yakıştıramıyor
oluşu, bazen o eylemin önünü keser. Bir insan, başka bir insana vurmakla
birtakım geri dönüşleri sezer ve vurmayı tercih etmez. Ya da bazen buna güç ve
imkân bulamaz. Bazen de gerçekten insana vurmaktan hicap duyar. Fakat egosunun
baskıladığı bir şiddet eğilimine de engel olamaz. İşte bu ve benzer durumlarda
başvurulan yöntemlerden biri de “psikolojik şiddet”.
Bir olguyu “psikolojik”
sıfatıyla tanımladığımızda, buradaki etki alanının ve gücünün derecesine dair
bazı yanlış algılar var. Meselâ şöyle bir örnekle açıklamak yerinde olacaktır:
Bir kişinin
sürekli midesi ağrıyor. Doktora gidiyor, röntgen, kan tahlili vb. tıbbî teşhis
yöntemleri kullanılıyor. Midede herhangi fiziksel bir bulguya ve patolojiye
rastlanmıyor. Daha sonra bu hasta, psikoloğa veya psikiyatra yönlendiriliyor.
Midesini ağrıtan şeyin bir stres ve ruhsal bir etki ile olduğu tespit ediliyor
ve tedavi, o etkiyi ortadan kaldırmaya ya da hiç değilse o etkiyle başa çıkacak
bir maneviyat güçlendirmesine yönelik planlanıyor. Bu tip durumlarda bazen
insanların algısı da yanlış yollara sapıyor. Bu hasta bireyin aslında midesinin
ağrımadığı, kişinin öyle zannettiği gibi saçma bir inanış meydana geliyor.
Hâlbuki o kişinin
midesi gerçekten ağrıyor, sadece bu ağrıyı meydana getiren şey fiziksel değil,
zihinsel. Fakat fiziksel olarak midesinde bir şikayeti olan pek çok bireyden
daha büyük bir acı hissediyor da olabilir. Bütün bunları alanında uzman
doktorlara sorarak öğrenmek pekâlâ mümkün.
Öyleyse psikolojik
şiddet, kişinin hasar almadığı ya da acı duymadığı anlamına gelmiyor. Sadece
şiddetin el yoluyla değil de dil yoluyla gerçekleştirildiğine yönelik bir
tespit bu. İnsanın vücûdunda bir morarma ve kızarma yoluyla yara açmıyorsunuz
da kalp acıtıyor, ruh incitiyor ve çeşitli fiziksel rahatsızlıkların meydana
gelişine imkân hazırlıyorsunuz.
***
Bilindiği üzere
dil yarası diye bir kavram var. Bu öyle bir yaradır ki; bazen bir fiziksel
darbenin iyileşme sürecinden çok daha uzun ve acılı olmaktadır. İnsanın,
özellikle değer verdiği ve sevgi duyduğu kişilerden duyacağı kaba bir söz, en
derin yaraların aslî müsebbibi olabiliyor. İnsana hakaret, küfür ve aşağılama
yoluyla gerçekleştirilen psikolojik şiddet, kişide birtakım travmatik etkiler
yaratmakla kalmıyor. Kişide zamanla aşırı stres ve üzüntüyle çeşitli fiziksel
rahatsızlıklar meydana getiriyor.
Hiçbir şey olmasa,
insanın değer yargılarında ve hayata bağlılığında yıkıcı sarsıntılar, bir
başkası tarafından sarf edilen fütursuz sözlerle başlıyor. Ruhsal yönden
sürekli darbe alan birey, zamanla çevreye ve insanlara olan bütün güzel
duygularını kaybediyor, isteksiz ve verimsiz bir ömür sürerken kimse çıkıp da
bunun sorumlusu olarak kendini görmüyor.
***
Sorsan birçok kişi
ben şiddet uygulamam diyor; ama memnuniyetsizlik duygusuna sahip olduğu en ufak
bir olayda, dilini bir silah gibi kullanmaktan kaçınmıyor. Kimi zaman sevgisiz
bakışlarla, ilgisiz hareketlerle de bu psikolojik şiddet uygulanabiliyor.
Örneğin bir annenin çocuklarına karşı duyarsız ve ilgisiz tavırları, çocuğa
karşı psikolojik şiddettir. Çünkü muhakkak bu aykırı tavır çocuklarda derin
yaralar açacaktır. Ya da bir kişinin eşine karşı ilgisiz, duyarsız, cimri,
sevgisiz ve hor davranması psikolojik şiddettir. Çünkü o kişinin değer görme ve
sevilme gereksinimlerini hiçe saydığınız gibi; bunu hak etmediğine dair bir
içsel kavgayı da başlatıyor ve yine derinlerde gizlenen yaraların faili
oluyorsunuz.
İnsan, haklarıyla
doğan bir varlıktır. İnsanın hakkı eleştirmek, aşağılamak, sevgisiz fikirlerini
beyan etmek değil, gereksiz yere eleştirilmemek, hor görülmemek, sevgi duymak
ve sevilmek, kötü söz işitmemektir. Daha önce de dile getirdiğim üzere hak
olan, sövmek değil sövülmemektir, dövmek değil dövülmemektir, kırmak değil
kırılmamaktır.
Ve Allah’ın bu
dengeler âleminde ve şaşmaz terazisinde bütün haksız hareketlerin bir inikası
olacak, en etkin varlığıyla ve sarsıcı hükûmetiyle hem dünyada hem ahirette
yankılanacaktır. Bu yankının menfi etkilerine de; el ve dil vasıtasıyla şiddet
uygulayan failler mazhar olacaktır.
Velhasıl, insanın
insana ettiği zulmün sebebi, dayanağı, mantık süzgeci ve haklı gerekçeleri
olabilemez! İnsanın egosundan referans aldığı birtakım bahaneleri olabilir ve
bunların Hakk terazisinde ağır basan hiçbir mevcûdiyeti bulunmamaktadır.