Şeytanın atâletinden insanın medeniyetine

İnsanın şeytandan atâletin ahlâksızlığını öğrenmeye ihtiyacı yoktur. Çalışmanın rahmetle, tefekkürle ve hikmetle dolu olması lâzımdır. Hiçbir hayırlı sonuç getirmeyen çabanın da atâlet gibi şeytanî kötülüklere neden olduğunun altı çizilmelidir. İnsan, sükûn ve felâh bulmak için hareketi, faaliyeti, hikmeti ve azmi hayat tarzı hâline getirmeli, medeniyet durumunu gerçekleştirmek içinde bulunduğu atâlet gafletinden uyanmalıdır.

ATÂLET ve medeniyet olguları, birbiriyle ilişkili durumdadırlar. Birinin olduğu yerde diğerinin olması mümkün değildir. Atâletin olduğu yerde, “medeniyet” dediğimiz yüksek insanî durum gerçekleşmemektedir.

Medeniyet, insanın bütün varlığıyla ortaya koyduğu hareket ve faaliyetlerin ürünüdür. Başka bir ifade ile Allah, insanın hayırlı hareketlerinin karşılığı ve bereketi olarak medeniyeti bahşetmektedir. Atâlet ise, insanın medeniyet için çaba sarf etme faaliyetinden vazgeçmesi demektir. Atâlet içinde olan insanların ve toplumların medeniyet sürecine katkı sunmaları mümkün değildir.

Medeniyetin en büyük düşmanı atâlettir. Atâlet, şeytanın dünyada gerçekleşmesi için çaba sarf ettiği durumdur. Şeytan, yeryüzünde fitne ve fesadını egemen kılmak için her zaman kendisine hizmet edecek atıl elleri bulma çabasındadır. Başka bir ifadeyle, atıl kimseler, şeytanın yeryüzündeki maşaları olmaya yaramaktadırlar.

Şeytanın maşası olarak işlev gören kişiler, yeryüzünde cehalet ve vahşetin egemen olmasının nesneleridirler. Şeytan, atâleti hidayet göstererek insanı yoldan çıkarabilmektedir.

Atâlet hâli, aslında kişinin insanlığını yitirmesi anlamına gelmektedir. Atıl olarak hayatını sürdüren insanlar, özne olma konumunu kaybeden ve nesne olmayı özümseyen cansızlardır. Atâlette özne, insan değil, şeytandır. Atâlet yolunu seçen insan, aslında şeytanın nesnesi ve de şeytanın kendisini maruz bıraktığı fitne ve fesat işlerinin dişlisi olmayı kabul etmiştir. İnsan için en kötü ve yozlaştırıcı durum, atâlet hâlidir.

Şeytanın insana kadim düşmanlığı

Şeytanın elinde bir araç olmak, her açıdan yeryüzünde bütün kötülük kapılarının açılmasına neden olmaktadır. Atâlet şeytanın yolu iken, medeniyet ise Rahmânî ve insanî olanı temsil etmektedir. Rahmân ve Rahîm olan Allah, insanın emekle, bilgiyle, tecrübeyle, cehtle, faaliyetle, yardımlaşma ve dayanışma ile özgürlük, adalet ve barış içinde gerçekleştirilecek bir medeniyet inşâsını insandan istemektedir. Allah, yeryüzünü imar ve iskân etme görevini verdiği insanın özne olduğunu ve asla nesne olamayacağını ifade etmiştir. Allah, insana çalıştığının dışında hiçbir şeyi olmadığını ifade etmektedir (Kur’ân, 53:39).

İnsanı özne yapan etken, atâlet değil, faaliyettir. İnsan, hareket ve faaliyetiyle kendisini var eden bir öznedir. Allah, insanın özne olmasını murâd ederken, şeytan ise insanı nesneleştirmek için her türlü fitneye, desîse ve vesveseye insanı maruz bırakmaktadır. İnsana sorunları karşısında hiçbir şey yapmamasını, liderlere, kahramanlara, kurtarıcılara, Mehdilere, Mesihlere ve birçok hayâlî/kurgusal kişiliğe ve vehme tapmasını söyleyen şeytan, aslında insanı insana kul ve köle yapmanın peşindedir. Şeytanın bu dünyadaki değişmeyen amacı, atâlete sürüklediği insanların başka insanlara kul olmasını sağlamaktır.

Şeytan, insanın yapacak bir işi olmadığına, sadece vaktini geçirmek sûretiyle hayatını tüketmenin tek yol olduğuna kişiyi ikna etmeye çalışmaktadır. İnsanı yeryüzünde Kendi halîfesi olarak yaratan Allah, yeryüzünde yapacak çok şeyi olduğunu sürekli olarak insana hatırlatmaktadır.

Şeytan, aslında hiçbir çalışma içinde olmayan, sadece atâletle insanın kendisini yenilemesine engel olan atıl bir kötülük kaynağıdır. Her türlü atâlet şeytandan gelmektedir. Tevhîd inancıyla bağdaşmayacak en temel durum da atâlettir. Atâlet, aslında Allah’ın, insanın ve hayatın inkârı anlamına gelmektedir.

Allah, atıl bir hakikat değildir. Sürekli olarak yeni bir iş üzeredir. Allah, sürekli olarak insana, varlıklara ve kâinata hayat vermektedir. Allah, insanın kendi modelini takip etmesini istemektedir. Allah’ın sürekli olarak bir iş üzere olması gibi, insanın da sürekli olarak yeni işler gerçekleştirmek için faaliyet hâlinde bulunması gereklidir.


Tatil ve atâlet

Atâletin şeytanla, faaliyetin Allah’la ilişkilendirilmesi çok önemli bir husustur. Her türlü medeniyet çabasının faaliyetten neşet edişini, ancak atâletle de bu durumun ölüşünün anlaşılması lâzımdır. Atâlet, aslî bir şer ve kötülük durumunu ifade ederken, faaliyet ise erdem durumunu temsil etmektedir.

Atâletin ahlâksızlığı, her türlü kötülüğün kaynağını oluşturmaktadır. Faaliyet içinde olmanın erdemi ise, bütün iyiliklere kaynaklık teşkil etmektedir. İnsan ahlâkını, bilimini, felsefesini, sanatını ve maneviyatını ancak faal özne olarak faaliyet içinde bulunmakla gerçekleştirebilir. Atâlet durumunun, oluşumuna katkı sunduğu hiçbir medenî ve insanî tecrübe bulunmamaktadır.

Günümüzde atâletin, modern hayatın olmazsa olmazı olduğuna dair bir anlayış yaygınlaştırılmaktadır. Çalışmanın bunaltıcı ve stresli olduğu propagandası yapılmakta, tatilin ve kafa dinlemeninse insanın mutlaklığı algısı yerleştirilmeye çalışılmaktadır. İnsanların faaliyetten atâlete kaçmaları sürekli olarak özendirilmektedir. Tatile çıkmak özendirilerek, insanların hayatlarını durdurmaları istenmektedir.

Modern dünya, aslında insanların değişik şekillerde atâlete yönlendirildiği yani tatile çıktığı bir yerdir. Her yerde sahte atâlet cennetleri inşâ edilmektedir. İnsanlığın yaşadığı bütün sorunların temelinde, insanlığımızın büyük bölümünün atâlet içinde olması yani tatile çıkması bulunmaktadır. Modern dünya, acilen atâlet ve tatil yerine, sürekli faaliyet ve hareket hâlinde olmanın erdemini, verimliliğini ve yapıcılığını yeniden kavramalıdır.

Medeniyet, insanın kendi emeğiyle hayatını yaşaması, başka bir ifadeyle kendi ayakları üzerinde dikilmesini içermektedir. Hareket ve faaliyet, insanın kendi hayatını diğer insanların ve şeytanın kontrolünden; ekmeğini, düşüncesini, duygularını ve davranışlarını dışa bağımlılıktan kurtarması anlamına gelmektedir. Atâlet; ekonomik, düşünsel, sosyal, duygusal, kültürel, siyasal ve eğitimsel açılardan insanın diğerlerine/başkalarına bağımlı olmasına yol açmaktadır.

Hareket varsa bereket de vardır

“Ekmeğini kazanmak” veya “ekmeğini taştan çıkarmak” ifadeleri, insanın faaliyet ve hareket içinde bulunarak sürekli anlamda özgürleşmesini, dikleşmesini ve yücelmesini ifade etmektedir. Atâlet insanı en düşük seviyelere doğru alçaltırken, hareket ve faaliyet ise insanın medeniyet ufuklarında yükselmesine sebep olmaktadır.

İnsanı mağdur, mahkûm ve kurban durumuna sokan etken, şeytanın bize güzel göstermeye çalıştığı her türlü atâlet hâlidir. İnsan olarak onurumuzu, özgürlüğümüzü ve refahımızı korumamızı sağlayan temel dinamik, Allah’ın bize sorumluluk olarak yüklediği hareket ve faaliyet içinde hayırlı bir hayat yaşama cehdidir.

İnsanlığı atâlete sevk etmek sûretiyle yeryüzünü bir fitne ve fesat cehennemine çevirmek isteyen şeytan, insanın onurunu, kişiliğini, düşüncesini, ahlâkını, adaletini, maneviyatını, kısacası insanı en şerefli varlık hâline getiren her değeri ondan almayı istemektedir. Atâlet, sahip olduğumuz her şeyi gönüllü bir şekilde kötülük kaynaklarına ve merkezlerine vermemizi sağlayan, insanlık ve medeniyetle bağdaşmayan bir tutumdur.

Atâlet içinde olmayı tercih etmenin, aslında “bize ait olandan vazgeçmek ve onları başkalarına devretmek” anlamına geldiğinin çoğu zaman farkında olmuyoruz. Düşünce ve duygu tembelliğimiz, çalışma tembelliğimiz, dayanışma tembelliğimiz, ilişki ve iletişim kurma tembelliğimiz, soru sorma ve sorgulama tembelliğimiz, taklit ve itaat tembelliğimiz, aslında bize ait olan her türlü birikimimizin, bilgimizin, duygumuzun, değerimizin ve ürünümüzün hep başkalarına devri anlamına gelmektedir.

İnsanın insanı kullanması yani istismar etmesi, ancak atâlet ile mümkün olmaktadır. Hareket ve faaliyet içinde olanlar, birbirlerini kullanmak yerine birbirleriyle dayanışma ve tanışma mekanizmaları kurmak şeklinde daha sağlıklı yollar bulmaya çalışma eğilimi içinde olabilirler.

Şeytan, insanı atâlete sevk etmek için, onu kaybetmekle korkutmaktadır. Çoğu zaman kişi, hiçbir şey yapmadan yaşamanın daha kazançlı ve risksiz bir yol olduğu yanılsamasına düşmektedir. İnsan, hayatının her ânında risk alan bir varlıktır. Risk ve kaybetme ihtimâllerinden dolayı insanın hareket yerine atâletle dolu bir hayata yönelmesi, anlamlı, verimli ve gerçekçi değildir. İnsansa gerçekliği, risk almayı ve kaybetme seçeneklerini içermektedir. Aslında insana kaybettiren en riskli durum, hareket ve faaliyet değil, atâlet içindeki bir hayattır.

Atâlet, insana hiçbir şey kazandırmadığı gibi, elindekileri de kaybetmesine ve tüketmesine yol açmaktadır. Hareket ve faaliyet ise, insanın önüne bereketli yeni yolların, kanalların ve fırsatların ortaya çıkmasına imkân sağlamaktadır.

Atâlet ahlâksızlığı, köleliğin ahlâksızlığı ve yoludur. Medeniyet, insana hareket ve faaliyet ahlâkı içinde olmayı öğretmektedir. İnsanın şeytandan atâletin ahlâksızlığını öğrenmeye ihtiyacı yoktur. Çalışmanın rahmetle, tefekkürle ve hikmetle dolu olması lâzımdır. Hiçbir hayırlı sonuç getirmeyen çabanın da atâlet gibi şeytanî kötülüklere neden olduğunun altı çizilmelidir. Her türlü faydasız işten sakınmak lâzımdır. İnsan, sükûn ve felâh bulmak için hareketi, faaliyeti, hikmeti ve azmi hayat tarzı hâline getirmeli, medeniyet durumunu gerçekleştirmek içinde bulunduğu atâlet gafletinden uyanmalıdır.