Seyahat medeniyeti

O zamanki ekonomi hakkında bir fikrimiz olsun diye “Sultanhanı’nda kalmanın gecelik fiyatı nedir?” diye sordum. Bize bilgi veren görevli arkadaşımız şaşırdı ve dedi ki, “Lokman Bey, o zaman handa kalmak ücretli değil. Finansmanı, burayı idare etmek üzere kurulmuş vakıf tarafından karşılanıyordu”.

SORUYORUM: Acaba bir medeniyet, “seyahat” kavramında bile müşahhas, uygulanabilirliği görülmüş, tüm insanları kucaklayacak kadar kapsamlı çözümler önerebiliyorsa, insanlığa daha ne yapsın?

Zaman zaman bizim medeniyetimizin insanlığa bir alternatif önermediğinden dem vurulur. Şu “seyahat” kavramı bile tek başına bırakın alternatif olmayı, alternatifsizliğinin ispatıdır. Hem bütün dünyayı dolaşmayı tavsiye edecek ve zengin fakir ayırmaksızın buna zemin hazırlayacak, hem bunun organizasyonunu temin edecek, hem de alternatif önermiş olmayacak. Zerre aklı olan bir insan, bu iddiaya güler ama gülüp geçmez. Ve devamında şu soruyu sorar: “Acaba bu insanın bu hakikati görmesine ne engel oluyor?”

Anadolu’muzu karayoluyla gezmeye bayılırım. Hele bir çeşme yanında, pınar başında veya ağaç gölgesinde mola verip domates, salatalık ve ekmek yemeye bayılırım. Küçük mola yerlerinde çay kahve içmeye, varsa oranın otantik yemeklerine de “Hayır” dediğim görülmemiştir.

Bu duygu ve düşünceler içinde ailece Konya’dan yola çıktık. İstikametimiz, Aksaray üzerinden Ankara’ya gitmek. Konya-Aksaray arası dümdüz yoldan gidiyoruz. Sultanhanı tabelâsını gördük. Uzun süreden beri duyduğum fakat gitme fırsatı bulamadığım bir mekândı. Hep beraber durmaya karar verdik. Sultanhanı tarihî bir mekân olduğu için girişler ücretli. Gişedeki görevliler bizi bir yerlerden tanıdıkları için yakın alâka gösterdiler. Sakin saatler olduğu için de tarihî mekânı onlarla beraber gezdik ve bol bol sorular sorabildim. Sultanhanı’nda yatma, yeme-içme, banyo, mabet, hayvanların kalabileceği bölümler, hâsılı bir yolcunun, kervanın ihtiyaç duyabildiği ne varsa hepsi var. Yok, yok yani! Günümüz tâbiriyle beş yıldızlı bir otel. O dönemin en iyisi!

O zamanki ekonomi hakkında bir fikrimiz olsun diye “Sultanhanı’nda kalmanın gecelik fiyatı nedir?” diye sordum. Bize bilgi veren görevli arkadaşımız şaşırdı ve dedi ki, “Lokman Bey, o zaman handa kalmak ücretli değil. Finansmanı, burayı idare etmek üzere kurulmuş vakıf tarafından karşılanıyordu”.

Şimdi, gelin de bunu sözde medeniyet olan pozitivist medeniyette nefes alıp veren insanlara anlatın!

Bizim Anadolu kültürüne âşinâ olan insanlara “Tanrı misafiri” kavramı hiç yabancı gelmez. Çocukluğumda, bizim köyde köy odaları vardı. Köye bir tanıdığında değil de, çeşitli vesîlelerle köye gelen insanlar bu odada kalırlardı. Rahmetli dedem de bu odanın ilgilenenlerinden biriydi. Kendi çocukları ve çocuklarının eşlerine odaya hizmet etmenin ne kadar büyük bir sevap olduğunu çok iyi öğretmişti. Annem sık sık söyler: “Evdeki tabağı sıyırıp yemenin bir tabak dolusu, odadan gelen tabağı sıyırıp yemenin bir oda dolusu sevabı vardır.” Kış kıyamet olduğunda da o misafirler köy odalarında, ulaşım hayvanları da odanın ahırında kalırlardı.

Yakın zamana kadar yatılı misafir gitme âdetimiz vardı. Evlerde misafir odaları, misafir yatakları, misafir için hazırlanmış mutfak eşyaları, yiyecekler vardı. Hiç unutmam, annem tavuklarımızın yumurtalarını bize çoğu zaman yedirmezdi. “Ben onları misafire saklıyorum” derdi. Bir keresinde üç yatılı misafir gelmişti ve evde ekmek yoktu; o günden sonra evde beş ekmekten daha az ekmek olursa “Evde ekmek kalmamış, hemen alın” der, taze ekmek yemek isteyenlerin arzuları da olsun diye bayat ekmeği kendisi yerdi. İşte bunlar fert seviyesindeki seyahat medeniyetimizin yansımalarıdır!

Medeniyet vizyonunda dinlenmeye de yer var

Seyahat ve dinlenme ilişkisi günümüzde hayli tuhaf. Beraber çalıştığım arkadaşlarla yaşadığım komik bir durum şudur: Dinlenmek için tatile gitmişlerdir. Fakat öyle yorgun argın gelmişlerdir ki ilk iş günü için telefonla izin istemişlerdir. Tebessümle anlatsam da arkadaşlarıma hak veriyorum.

Aslında bugün tatil veya dinlenme diye pazarlanan şey, alıştığımızın dışında işler yapmaktır. Tatil için otele gidiyoruz. Bütün yıl boyunca yaptığımız yemek işi yerine başka bir şey yapılıyor. Sabahtan alelacele işe gitmek yerine erken saatlerde denize gidiliyor. Bazıları için o saatte denize gitmek de aslında bir iş. Buna benzer birçok tatil faaliyeti, aslında yapageldiğimiz işin dışında başka işler yapmış olmak. Bir başka ifadeyle, “bir işten yorulunca başka bir işle meşgul olma” âyetinin tecelli etmesi…

Yeryüzünü gezip dolaşmak da bizim seyahat medeniyetimizin bir tavsiyesidir. Hem günümüz insanının, hem de geçmiş toplumların yaşantıları hakkında bilgiler edinmek, onlardan ibret almak bizim yapmamız gereken faaliyetlerdendir. Ayrıca medeniyetimizin vizyonunu, çözümlerini, uygulamalarını ve hedeflerini dünya insanına anlatmak, mümkünse göstermek -bilemiyorum ama- insanî vazîfelerimizden gibi geliyor bana.

Bir Macaristan seyahatimizde Gül Baba Türbesi’ni ziyaret etmiştik. Meğer siyâsî ve askerî sahada oralara varmadan evvel medeniyetimizin insanlık, iletişim ve insan ilişkileri müvacehesinde oralarda varmışız. Medeniyetimiz bir nevi oralarda yaşanmaya başlamış. Sonra o yaşantıya kol kanat germek için askerî ve siyâsî olarak da varılmış. Gül Baba, sarığının kenarında bir gül ile dolaşırmış. Zamanla o bölgenin sevgilisi olmuş. Nasıl mı? Barışın, huzurun, doğru iletişimin, yardımlaşmanın, dayanışmanın, hâsılı insanca yaşamanın sembolü olarak... Zamanımızın da Gül Babalara ihtiyacı yok mu acaba?

Seyahat mevzuu, her yönüyle sistem hâline getirilmiş bir medeniyet unsurumuzdur. Onun modernizm illetine bulaştırılmadan güncellenip insanlığın hizmetine yeniden sunulması gerekiyor.

Bu yazımızda seyahat medeniyetimize genel bir bakış yapmış ve ülke, toplum ve fert seviyesindeki çözümlemeleri konuşmuş olduk. Yolcuya zekât verilebilme imkânından tutun, birden fazla kişinin çıktığı seyahatte birinin imam seçilmesine kadar kapsamlı bir çalışmaya ihtiyaç var. Turizm meselesinin, bu şekilde muhtevâ ve şekil yönünden farklı boyutlar kazandırılması ihtiyacı söz konusu. Pozitivist çözümlerin hiçbir işe yaramadığının anlaşıldığı bugünlerde sanırım bizim medeniyetimizi anlatmanın tam zamanı olsa gerek! Bu çözümü de insanlıktan esirgemememiz gerekiyor.