NE oldu bize? Ne ara
bu kadar sevgisiz, acımasız ve vurdumduymaz olduk? Çocuklarımıza neyi
anlatamadık? Arkadaşlarımızı, komşularımızı ne kadar çok sever, nasıl da
güvenirdik. Bakıyorum da, o sevgi ve güvenden eser bırakmamış çıkara dayalı
ilişkiler. Arkadaşlıklar, komşuluklar, sevgililer ve hattâ akrabalıklar bile
çıkara dayalı ilişkilere dönüşmüş durumda…
Birbirlerinin
bir şekilde işine yaramıyorlarsa, kardeşlik ilişkileri bile kopma noktasında. İnsan
insana ne kadar kolay kıyar olmuş. Haber dinlemek dahi insanın içini
karartıyor. Ayrılmış eşler, çocuklarının gözleri önünde birbirlerini
boğazlıyor. Eğer azıcık bir miras söz konusu ise, kardeşlerle akrabalar
birbirlerine kıyıyor. Komşuluk ilişkileri vahim! Yan yana evlerde oturup
birbirlerinin kim olduğundan habersiz komşuluklar öyle çok ki… Çat kapı eline
fincanı alıp “Kahven var mı komşum?” diyemiyoruz artık. Çünkü tanımıyoruz.
Hırlı mı hırsız mı, uğursuz mu, neyin nesi, bilemiyoruz.
Sokak
hayvanları için kapıya koyduğun su ve mamayı tekmeleyen biriyle nasıl komşuluk
yapabilir ki insan? Allah’ın dilsiz kullarına acımayan, ağaca, yeşile acımayan,
üç kuruş için koca bir ormanı ateşe veren bir nesil yetişmiş ülkemde. Bedensel
engelli birinin eli ayağı olan tekerlekli sandalyesini çalıp üç kuruşa satmaya
kalkan biri insan olabilir mi?
Yaratılanı
sevmek, Yaratan’dan ötürü olmalı. Müslümanın düsturu bu. İnsanı, hayvanı,
ağacı, bitkiyi, kurdu kuşu, taşı toprağı nasıl sevmez ki insan? Her şey bizler
için yaratılmış, hizmetimize verilmiş. Her biri hayatın parçası ve yaşamamıza
teşne. Attığımız her adımda, söylediğimiz her sözde, yaptığımız her işte sevgi
olmalı. Her kapıyı açan sevgi… Ve ben, sözü yine yüreği sevgi dolu Hocam Adem
Sevgi’nin satırlarına bırakıyorum yerimi...
“Komşuluk
sadece insana ait değildir. Etrafınızda ne kadar canlı varsa hepsi bizim
komşularımızdır. İnsanlığın olduğu yerde hayat vardır. Olmadığı yerde ise
karanlık…
Bir
kahve içersiniz ve etrafınızı saran komşular bir anda size eşlik ederler. Her
insan bunu anlayamaz; anlasaydı, dünya yangın yerine dönmezdi. Ağzındaki sakızı
yere atınca aç olan bir kuş ekmek zannedip ağzına alır ve eriyen sakız,
gagasını kilitler. Belli bir zaman sonra kuş güçsüz kalır ve ölür. Elindeki
izmariti yere atan biri, bu dünyanın sadece kendine ait olduğunu düşünen bir
ego sahibidir. Açacağı zararı düşünemez. Bir naylon poşeti şuursuzca dışarıya
bırakan, kaç yıllık doğa dengesini bozduğunu hesap edemez. Suya bırakılan eskimiş
ağlar yüzünden nice balık ve kaplumbağalar can çekişir ve ölür de insan bunu
düşünmez.
Yaşamak;
etrafı gözlemek, izlemek ve sorumluluk taşımakla olur. Ot gibi gelip saman gibi
gider yaşamayan. Dünyanın yaratılış hikmetini bir kez olsun düşünmeden, bir gübreden
farkı olmadan yok olur gider. Oysa bu dünyaya bir şeyler katmak, bir şeyler
vermek gerek. İnsan sürekli tüketir ve dolayısı ile sömürürken mahşerde her
zerrenin hesabı olacağını unutmamalıdır. Zulmederek hak istemek de zalimliktir.
Hiç kimse, ‘Ben haklıyım, bana çok ettiler’ diyerek zulmedemez, haksızlık
yapamaz. Kendi çektikleri, ona haksızlık etme hakkını doğurmaz. (Çektiklerinin
karşılığını Hakk katında mutlaka alacaktır. Hayat imtihandır.)
İnsan
hayvana, bitkiye, insana, doğaya, yerdeki çakıl taşına dahi karşı sorumluluk
hissi içinde yaşamalıdır. Bu dünya ve dolayısıyla dünya üzerinde yaratılan ne
varsa insanoğluna emanettir. İnsanlığı olmayanın dini de yoktur. Din,
insanlığın olduğu yüreklerde yeşerir. İnsan eğer namaz kılan hırsız, namaz
kılan katil, namaz kılan yalancı, namaz kılan faizci, namaz kılan hak yiyen,
namaz kılan rüşvetçi, namaz kılan zalim, namaz kılan dargın, namaz kılan dedikoducu,
namaz kılan kin güdücü oluyorsa, insanlığını kaybettiği için dinini de
kaybettiğinden dolayıdır.
Merhamet,
insana bahşedilen en büyük nimetlerden biridir. İçinde kendisi ile barışık
olamayan, sürekli hasta, sıkıntılı, gülmeyen, stres içinde, sürekli kavgacı
yapıda olanlar, muhatapları ile değil, kendileri ile meşgul olmalıdırlar. Asık
suratlı, tebessüm etmeyen ve sevmeyenlerin bir süre sonra yüzlerindeki kaslar
gerilir ve artık isteseler de tebessüm edemezler. Rabbim mühürler.
Bize
en güzel örnek, Hazreti Muhammed Mustafa’dır (sav). O’nun hayatını okumak
yetmez, beraberinde anlamak gerekir. Anlamayana hikmetten dem vurmak ise boşuna
vakit kaybıdır. Sözümüz anlayana veya anlamak isteyen, merhameti yitirmemiş
yürekleredir.”
Komşularınızla,
akrabalarınızla, insanlarla, hayvanlarla, bitkilerle, etrafınızdakilerle iyi
geçinin.
Selâm ve dua ile…