“BEN böyleyim
işte!” derdi modern bir derviş, “Soğanım, ekmeğim, yoğurdum, koyunum, tarlam ve
köyüm olsun yeter bana. Bana gölge olacak fazla eşyaların lüzumu yok. Dostlarım
ve kitaplarım olsun yeter bana! İnsanları sevmek yeter bana! Modern hayat kin
ve nefreti çoğaltıp sevgi ve şefkati öldürüyor, insanı buhrana sürüklüyor,
kalbini öldürüyor. Modern çağdan başka bir ihsan istemem, bana gölge etmesin
yeter!”.
“Belki de bir gün bir denize açılırım. Açılacağım denizde
limanlar olmasın, kokusuz, temiz ve berrak koylar olsun. Korkusuz yol almak
istiyorum. Açılacağım denizde kocaman gemiler olmasın, deniz fenerleri olmasın.
Kalbin önderliğinde yol almak, engin ufuklara, derin sulara açılmak istiyorum.
Betondan, petrolden, kavgadan, plastikten, naylondan, çöplerden, savaşlardan,
cinayetlerden, kin ve nefret ortamından uzaklaşmak istiyorum. Hayatla
bağlantımı bu kez doğrudan kurmak istiyorum. Hayata bu kez aracısız, ipoteksiz,
senetsiz sepetsiz olarak doğrudan bağlanmak istiyorum” derdi o modern derviş…
Ufku karanlık, dalgalı ve puslu bir havada bir deniz
yolcuğuna çıktım sanki. Batmamak ve bu modern hayatın kirli derin sularında
kaybolmamak, boğulmamak, kendi köklerime bağlı kalabilmek için lâzım olan şeyleri
aldım yanıma. Bunlar hikmet, ilim, irfan, şiir, şuur, kitaplar ve okumalardır. Kurtuluş
yolunu bulmak için kılavuz olarak tarihi ve kitapları aldım yanıma. Umut olarak
kullanmak için özgür duyuları da aldım yanıma. Bir de can yeleği olarak sevgi
ve şefkati aldım. İnanıyorum ki, denizin dalgalı sularında batmamak için umut
ve heyecan can yeleği olacak bana. Kitap, ilim ve hikmet boğulmadan hayatta
kalmamı sağlayacak. Ama önce olabildiğince kendime dönmeliyim; güzel doğallığıma,
fıtratıma dönmeli, doyasıya yaşamalıyım kendimi ve hakikati.
Hayatın içinde fıtratını, kendini ve özünü yaşamak için hiçbir
engele takılmadan yürümek gerekiyordu. Bu hep aklımdaydı. Kin, düşmanlık ve
öfke dolu hayatın hüzünlü ve kasvet dolu havasına kapılsam yol alamazdım
dalgalı sularda. Oysa hayat öyle değil, öyle olmamalıydı. İlim, cesaret ve
hikmet özgürce yaşamaya devam etmek için en önemli unsurlardı. Ben de öyle
yapmalıydım.
Aslında cesaret konusunda iyi olduğumu söyleyebilirim fakat
cesaret tek başına yeterli değildi. Tedbir ve teçhizat daha önemliydi. Cesaret
ne kadar çok olursa olsun, cesaretin hangi türlüsü olursa olsun, yürek
teçhizatı, bilgi, kültür, ilim ve şuur olmadan hiçbir zafer kazanılmaz, hiçbir
başarı elde edilemez. Deyim yerindeyse, kavgaların hepsini cesaret sahibi
olanlar değil, teçhizat ve zarafet sahibi olanlar kazandı; öyleyse neden boş
yürekle, amaçsız, kuru ve anlamsız kavgalara tutuşalım ki?
Artık özgür olmak zamanı geldi, çünkü sevgisiz ve amaçsız
kuru kavgalara tutuşmak şöyle dursun, kuru tartışmaya bile katılmak istemiyorum.
Dünyayı, insanları kuru kavgalara, savaşlara maruz bırakmak; hayatı öldürmek, hayatı
anlamsız kılmak, yok etmek, boş yere yaşamak ve kötü hissettirmektir.
Modern çağın bataklığına saplanan ve çağın buhranını sonuna
kadar yaşayanlar çok güzel ve özel insanlar olduklarını düşünüyorlar ve bu
durumlarının farkında bile değiller, ancak bu onların trajikomik hikâyesi ve bu
hikâyede hayat çok eğreti duruyor; bunun farkında değil kimse.
Benim hüzünlü olmamamın nedeni ise aslında üzüntülü olmayacak
kadar sevgi, umut ve mücadele dolu olmamdır. Sadece bu yüzden bile kendimi
hakikate, kendimi kendime adadım güzel ve adil olan hayata karşı. Güzellik ve
iyilik, irfan, hikmet ve hakikat için sevgi, umut ve mücadele dolu olmak,
yaşamanın en önemli unsurudur, en hayatî kaynağıdır. Hayatta sorumlulukları
yerine getirmeden yaşamanın bir önemi olmadığını biliyorum. Bunun için hiçbir engel,
hiçbir gerekçe olamaz. Hiçbir şey mücadele ve umudu ortadan kaldırmamalıdır. Sevgi
ve umut, mücadele ve hakikat; bu ikili birbirini tamamlıyor, birbirini
tanımlıyor, hayata anlam kazandırıyor. Bunlar için yaşamayı, mücadele etmeyi göze
almalıdır insan.
Şimdi denize açılır gibi hayata açılmalıdır insan. Batmamak,
boğulmamak, kendini kaybetmemek için yürek teçhizatını tamamlamalı ve zarafeti
almalıdır yanına.
Sevgi ve umut, mücadele ve hakikat için yaşayan insanlar, şanslı
insanlardır. Bu çağın karmaşa ve buhranına karşı sevgi ile mücadele etmek bir
şanstır aslında. Boş ve gayesiz yaşamaktansa mücadele ederek yaşamalıdır.
Hemen ölecekmiş gibi kendine son isteğini sormalıdır insan.
Bu soruya verdiği cevap neyse öyle yaşamalıdır. Hayata bağlanma sebebi neyse
öyle yaşamalıdır insan. Hayata bağlanma sebebi, hayata gelme sebebidir. Hayata
gelme sebebi ise hakikati idrak etmek ve hakikati yaşamaktır. Hayatı hakikatli
bir şekilde yaşamaktır hayata bağlanma sebebi.
Hayatla olan bağlantısı kesilmeden önce hakikate bağlanabilirse insan, hayatı kotarabilmiş olur. Hayattan iyice uzaklaştıktan sonra dönüp bakınca, insan hayatın aslında oynadığı bir oyundan ibaret olduğunu anlayacaktır.