Sevgililer günü bir ritüel mi, kültürel bir öge mi?

İster Sevgililer Günü olsun, ister doğum günü, isterse evlilik yıldönümü veya bir özel gün, insanları bir araya getiren şey, menfaat değil, “sevgi” olmalıdır.

ÇEŞİTLİ kaynaklara göre 14 Şubat Sevgililer Günü, Roma Katolik Kilisesi mensubu bir din adamının adına ilân edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu kaynaklar, “Valentine” adlı bu rahibin beslediği aşka sevgilisinin karşılık vermemesi üzerine intihar ettiğini, vasiyeti üzerine de kalbinin sevgilisine gönderilmesini istediğini yazar. Yaşanan bu olay üzerine, Valentine’nin bu dramatik-karşılıksız aşkı Hristiyanlıkta bayram olarak kutlanmaya başlanır ve sonra tüm dünyaya sirayet ederek bir ritüel hâline gelir.  

Orta Çağ’dan yakın günümüze kadar Hıristiyanlarca “Aziz Valentin Günü” olarak kutlanan bu bayramın daha sonraları dinî takvimlerinden çıkarılarak dinî anlamda kutlanmasına son verilmiş, ancak bugün aralarında ülkemizin de olduğu onlarca ülke ve toplumda 14 Şubat Sevgililer Günü olarak hâlâ büyük bir kültürel etkinlik olarak kutlanmaya devam etmektedir.

Mensubu olmakla çok büyük bir gurur duyduğumuz İslâm inancımıza göre “haram” bir davranış sayılan ve büyük günah olan kendi canına kıyma eylemini gerçekleştiren Rahip Valentine’nin adına başlatılan sözde bu özel günü kutlamak doğru mudur?

Öyle ki, Rahip Valentine intihar ederek büyük bir suç işlemiştir; buna elbette doğru bir davranış diyemeyiz.

Öyleyse biz Müslümanlar Sevgililer Günü’ne bir vesileyle iştirak ederek, (her ne kadar sonradan Hıristiyanlar kutladıkları dinî bayramlar listesinden kaldırmış olsalar da) başlangıcında Hristiyanların “Aziz Valentin Günü” olarak kutladıkları bu bayramın bir katılımcısı ve söz konusu din adamının acısını paylaşan birer özne olmuyor muyuz?

**

Günümüzün öteden beri süregelen en büyük bakiye problemlerinden biri, dinî ritüellerle kültür ögelerinin birbirleriyle karıştırılmasıdır. 14 Şubat Sevgililer Günü ve bu günü özel olarak çeşitli etkinlikler altında kutlamak da bu problemlerden biridir.

Her ne isim altında gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, Sevgililer Günü, Anneler Günü, Babalar Günü, Yılbaşı, Noel, Epifani, Paskalya, Haç Yortusu, Meryem Ana Günü, Yedi Sakrament gibi çeşitli dinî ritüel ve eğlenceler Hıristiyan milletlerin ve toplumların kültürel ögeleridir.

Referansı başka dinler ve kültürler olan, sembolik değeri veya temsili birer fonksiyon taşıyan çeşitli gelenek, görenek veya uygulamaların Müslümanlıkta hiçbir yeri yoktur.

**

Hediye vermek, hediye kabul etmek, hediyeleşmek önemli bir bireysel ve sosyal davranış olup bizim kültürümüzde de geniş yer bulan önemli bir eylemdir. Hediye, bizim için değerli olan insanları mutlu etmek için karşılık beklemeksizin yaptığımız güzel bir davranıştır. Meselâ bebek doğumlarında, düğünlerde, sünnet düğünlerinde, yıldönümlerinde, doğum günlerinde ve mezuniyet günü gibi birçok önemli olay ve günde hediyeleşen bir toplumuz.

Gittikçe materyalistleşen günümüz dünyasında insanlar, birilerinden hediye beklerken veya birilerine hediye vermek istediklerinde hediyenin değerini ve dolayısıyla kendilerine verilen değeri, hediyenin maddî değeri ile ölçmektedirler. Oysa hediye illâki çok pahalı bir eşya, bir menkul veya bir meta olmak zorunda değildir.

İnsan duygusal bir varlıktır. Hediye almak da, vermek de insanı mutlu eder. Verilen veya alınan her hediye insana sevdiğini, sevildiğini hissettirir. İnsanı gerçekten mutlu edecek ve değerli olduğunu hissettirecek şey, hediyenin fiyatı değil, içinde saklı olan manevî anlamı olmalıdır. Oysa verilen (pahalı veya ucuz) somut hediyelerin dışında selâm vermek, gülümsemek, tokalaşmak, ziyaretleşmek, faydalı bir şeyler söylemek de aslında kabul edilebilir güzel birer hediyedir.   

**

Peygamber Efendimiz, insanların birbirleriyle ilgilerini kesmemeleri, irtibatlarını koparmamaları ve diyaloglarını devam ettirmeleri için hediyeleşmeyi emretmiştir. Bir hadîs-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Hediyeleşin. Çünkü hediye dostluğu artırır, kini ve düşmanlığı giderir.”

**

Evet, 14 Şubat günü binlerce insan dünyada ve ülkemizde büyük bir kültürel eyleme dönüşen Sevgililer Günü’nü kutluyor, birbirine çeşitli hediyeler veriyor.  14 Şubat Sevgililer Günü; Batı yani Hıristiyan kaynaklı bir kültür hareketi olarak, özelde kapitalizmin alışveriş tezgâhını zenginleştirmek amacıyla uydurulmuş sosyal bir davranış hâline getirilmiş herhangi olağan bir gündür.    

“Sevgi” bir duygudur. Değer verdiğimiz birisine “Seni seviyorum” derken o kişiye karşı duyduğumuz bağlılığı ve ilgiyi dile getiririz. Bu sevgi, yılda bir güne ve o gün verilecek hediyenin türüne ve pahasına sığdırılamayacak kadar özel bir duygudur. Sevgi senede bir gün değil, her an, her dakika, her saat, her gün, her zaman bizimle olmalıdır.

Sevgililer günü kutlanabilir mi?

Gayr-i Müslimlere benzemeden, onların kültürel davranış ve ritüellerini birebir taklit etme niyeti ve amacı taşımadan, birbirine değer veren, birbirini önemseyen insanlar özel günlerde hediyeleşebilirler.

İster Sevgililer Günü olsun, ister doğum günü, isterse evlilik yıldönümü veya bir özel gün, insanları bir araya getiren şey, menfaat değil, “sevgi” olmalıdır.

**

Doğup büyüdüğümüz, üzerinde yaşadığımız, geniş yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile Allah’ın esirgemeden bizlere bahşettiği nimetlerinden bol bol faydalandığımız, millî ve manevî değerlerimizi hiçbir baskı altında kalmadan rahatça yaşadığımız/yaşattığımız/kutladığımız güzel ülkemizi karşılıksız ve çıkarsız seven, derdi vatan, millet, ülkü olan, kapitalizmin alışveriş tezgâhını zenginleştirmek amacıyla uydurulmuş özel günleri bir ritüele dönüştürmeden, birebir taklit etme niyeti ve amacı taşımadan, yerli, millî ve manevî değerleri tahrip etmeden, sosyal ve kültürel dokuya zarar vermeden kutlayan, birbirini hatırlayan, selâmlaşan, selâm yollayan, Peygamber Efendimizin yaşadığı kültür ve Sünnetinin dairesinde birbirine verdiği değerin açık bir ifadesi olarak hediyeleşen ve yolu sevgiden geçen herkesin “Sevgi Günü”nü tebrik ederim.