YEMYEŞİL
asırlık ağaçların gölgesinde, doğadan kopup gelen ve şırıl şırıl akan suyun
üstündeki kamelyada “Everything I Do” şarkısı eşliğinde sevdiğinin gözlerine
bakarak “Seni çok seviyorum aşkım, senin için ölürüm!” gibi en enva-i çeşit
duygusal sözlerle kız arkadaşının gönlünde daha bir derin yer ediniyordu genç
adam.
Genç kız ise ortamın
vermiş olduğu duygusallık ve erkek arkadaşının ağzından çıkan romantik sözlerle
kendinden geçiyor ve benzeri sözlerle karşılık veriyordu.
“Senin için ölürüm”, daha
çok erkeklerin kız arkadaşlarına sarf ettikleri bir cümle. Ölünesi durumlar
çıkageldiğinde kimi zaman erkek tarafı ölümün soğuk ve ürkütücü isminden
çekinip vazgeçse de zaman zaman gerçekleştiği de olmuyor değil bu cümlenin.
Daha çok terk ediliş ya da ayrılıklarda kendini gösteriyor bu durum. Uğruna
ölebileceği kız/erkek arkadaşı, sevgilisi, canının içi çekip gittiğinde âşık
kız/erkek, terk edilmenin, yenilmenin, kaybetmenin ezikliğiyle kendisine
bahşedilmiş en değerli hediyeyi çöpe atıyor.
Mantığın durması ve
düşünme yeteneğinin insanı terk etmesi durumu... “Ölürüm” dediği kişi gitmişse,
demek ki uğruna ölünecek bir insan değilmiş. Hem neden ölünür ki sevgili için?
Yaşansa daha iyi değil midir? Yaşamın mayasında “sevgi” denilen o mucize yok
mudur? “Senin için ölürüm” yerine “Senin için yaşarım sevgilim” cümlesi daha
yapıcı değil midir?
Sevgide hep güzellikler
yok mudur? Peki, ya ölmek nereden çıktı? Ve soralım: Ölmek mi daha kolaydır,
yoksa yaşamak mı?
Zaten zor olan hayatı
güzelleştirmiyor mu sevgi denilen şey? Zaten kısa olan hayatı yaşanılası hâle
getiriyor, öyle değil mi? Sevdiğinin gözlerine baktığında daha bir yaşamak
hissiyle doluyor insan, her şey onunla anlam kazanıyor, her şey onunla güzelleşiyor.
Çünkü sevgilinin kendisi güzeldir. Çünkü sevgilinin kendisi anlamlıdır,
sevgilinin kendisi hayattır. Her gün aynı şekilde doğan güneş, sevgiliyle bir
başka doğmaz mı? Çiçekler bir başka güzel açmaz mı ve kuşlar hiç olmadığı kadar
güzel ötmez mi? Yağmur bile aşkla yağar sevgili olunca. Sevgili olunca hava
bile daha oksijenle dolar ciğerlerine, daha enerji verir insana. Yapılan her
şey onun için yapılır, onunla uyuyup onunla uyanır insan, onunla yer çok uzak
olsalar da birbirlerine, iki uzak şehirde olsalar da, onunla dinler şarkıları…
Onun için güzelleşir zaten
güzel olan dünya. Hep güzellikler yapılır sevgili için. Sevgili hayat olur,
hayat da sevgili… Yaşam olur sevgili, sevgili, dünya olur…
Yaşamalı insan sevdiği
için, yaşatmalı onu. Ve ölünecekse bile sevdiğinden sonra ölmeli insan,
sevdiğinden önce değil. Neden ondan sonra ölmeli peki?
Her şeyi sevgilinin
hayatını güzelleştirmek, onu mutlu etmek için yapar insan. Ona gelecek
kötülüğün, hüznün bile kendisine gelmesini ister. Bir damla gözyaşına kıyamaz
sevdiğinin. “Senin için ölürüm” deyip de ölünce, sevgilinin mutlu olacağı
sanılır herhâlde, peki öyle mi gerçekten?
Bir kez daha düşünelim;
sevgilinin kendisi için ölmesini ister mi insan? Kendisi için bile olsa
ölmesini istemez, öyle değil mi? “Ölmek” dediğimiz son, kaçınılmazdır her canlı
için. Gitmek zamanı gelmişse çaresi yoktur ya, giden gider, peki ya kalan?
Bütün her şey kalana olmaz mı? Sevgilinin gidişiyle hayatı cehenneme döner
sevenin. Bir acı gelip saplanır göğsünün sol yanına. Ölen neden kendisi değil
de sevgilisi öldü diye isyan eder. Yapayalnız hisseder kendisini kalabalıklarda
bile. Küçüldükçe küçülür, hiçbir anlam ifade etmez varlığı dünya için. Ne bir
başkasını sevmeyi geçirebilir aklından, ne de ölen sevgiliyi unutabilir. Hiçbir
şey yapmak istemez, hiçbir şeyden tat almaz hâle gelir. Geceler işkence olur
âdeta, doğan güneşe bile düşman olur insan...
Kim bütün bu acıları
yaşatmak ister ki sevdiğine? Evet, sevdiğinize onun için öleceğinizi söylemeden
önce bir defa daha düşünün bir dahaki sefere.
Ölmeyin sevdiğiniz için,
yaşayın. Yaşatın onu. Uğruna ölünecek birini bulun ve onun uğruna yaşayın,
onunla yaşayın bu hayatı.
“Ben var ya ben, yaşarım
senin için ey sevgili!” deyin.
Mutlu günlerde yaşamanız dileğiyle efendim…