Sevgili, bir insandır

Çünkü Azize, veren eldir; o sevgilidir, bakan gözdür, işiten kulaktır, eldir, ayaktır, rûhun yüreği ve yüreğin ruhudur, iş verimliliği ve yaşam gücüdür. Azize, kılavuzdur…

BANA bir sevgili gerek! Bütün hoşnutsuzluğuma, bütün takatsizliğime, bütün acizliğime, sevgiden anlamayan gönlüme katlanacak sevgili... Ben suskun büyümüş dağları sararmış bir bozkırın kuzeyiyim. Bana yağacak, güneş olup ısıtacak, gece aydınlatacak, mehtabı billur olan sevgili gerek. O sevgili ki, sevginin hakkını gözetecek, onun hakkını çiğnetmeyecek, hayâllerin gökkuşağı olacak...

Yüreğinde sevgili barındıran biri neden sevgili arar ki? Ya da sevgilide neyi arar ki? Bu arayışın özdeki anlamı nedir? Yana yakıla aranan, hangi hasretin hangi özlemidir? Sanırım sadece bir değil, her insan, kendi içsel parametreleriyle örtüşen sevgiliyi aramaktan kendini alamamaktadır. Hele çocukluğumuzu pörsüten yaşanmışlıklardan sonra bu arayış daha da anlamlı olabilmektedir. Zira aranan vasıflar bellidir artık. Sevgili, özlemdir!

Olgunluğun ürkek bakış ve kaygı dünyasında sevgili, ne sağlam dayanak, ne tatlı sığınak, ne kopmaz bir tutamak, ne güçlü bir destektir. Bir sevgiliye sahip kişinin yürüyüşü, bakışı, konuşması, davranışı, köy kırsalında ağabeyi olan öksüz bir çocuğun yiğitliği gibi başka türlüdür. Sevdâsı olanın cesareti, duyguları, tutkuları ortadadır. Bazen de kendinde olmayan gücü sevgilide bulan, onun gücünü kendine güç, onun yüreğini gönlüne mihenk eden, onda var olan güzellikleri kendine mâl ederek etrafındakileri korkusuzca yok sayan bir tavır sergiler. Çünkü onun gözünde sadece o vardır, o da tekten sonraki tek olandır.

Sevgiliye sahip biri, herkesi sevdâsının farklı bir gücüne sarılarak tamamen hayatından da çıkarabilir. O sadece sevgilinin yanında olamamasından çok mustarip olur. Ama bilir ki, en sevgili de mekânsal olarak beşerî sevgiliyle aynı yerdedir. Sevgilinin varlığı, imgesi, enerjisi tanımsız bir güç aktarır. Bir gün sevgili gelecek ve onun gücünü cilâlayacaktır. Seven ile sevgili arasındaki bu ilişkiyi, ister istemez seven olmak için mi, hep sevgiden söz eden bol nakaratlı şarkı olmak için mi, birazcık da tatlı bir şımarıklığa bürünüp bir kedi kıvraklığıyla onun yüreğinde her zaman kıvrılmak için mi ister, çok bilinmez. Sevgili ne yaparsa yapsın, hep hoş görmekten yanadır. Elinin bırakılmamasını, terk edilmemesini uman insan, seven olarak da kalmak ister, sevilen olarak da… Sevgili yoksa yüreği kim dindirecek, nasıl nefes alınacak, hangi güçle hangi işin üstesinden nasıl gelinecek? Sevgili, verimliliktir.

Sevdâ atmosferinde soluyanlar bilir sevgilinin rol model olduğunu. Sevgilinin gölgesi, yüreğin yamaçlarında yürür durur. Seven o gölgede ve o gölgenin şartlarında kalan hayatını bile isteye şekillendirmekten yanadır. Sevgilinin bakışını, edâsını, naifliğini, insanlığını, tavrını, yürüyüşünü, duruşunu, bakışını, dilini, tüm eylemlerini kendine yakıştırmaya azimlidir daima. Sevgili gibi olabilmek sevenin yegâne hülyasıdır. Çünkü sevgili, ondan önce tatmıştır düşünsel bir sevdânın tadını. O çok ağırdır, ağır ağabeyler gibi, ağır ablalar gibi... O hoşlanmaz estetiğe uymayan her türlü eylem ve söylemden. Bir yerde bulunması da onları sevdiğindendir bazen.

Yine bilir ki, sevgili çok okumuş, çok yol kat etmiş, çok yazmış, evlenmiş-barklanmış, feleğin çemberinden geçmiş, nice olmadık meşakkat ve sıkıntıya katlanmış bir hayat âbidesidir. Sevgili, seveninin kristalize olmuş pürüzsüz aynasıdır. Seven o aynaya bakmaktan, o aynada kendini görmekten her zaman çok mutludur. Sevgilinin yanında yöresinde olmak, onunla kaldırım çiğnemek, gezmek, koşmak, muhabbet etmek, sevene sürekli enerji vermekte ve âdeta sevgili, sevenine daima yaşam aşısı yapmaktadır. Sevgili, nefestir!

Azize sevgili

Sevgili, etrafında takdirle anılmaktan mutludur. Herkesin gıptayla baktığı, beğendiği, yerinde olmak istediği biridir ve bu her zaman gurur vericidir. Çünkü sevgili olmak merkezdir. Tüm yönelimler ona doğrudur. Beklentiler ondandır. Çünkü merkez kişiliktir, merkez bilgeliktir ve merkez, sevdânın şekillendiği ve her şeyi doğru analiz edip gerçek seveni gören ve bilendir. Sevgilinin çoğu defa etrafı çok kalabalık, gündemi güncel ve yoğun, kafası çok dolu, işi çok, koşturması fazladır. O bir ışık kaynağıdır; yol aydınlatan, işaret edip yön gösteren, olaylara farklı açıdan bakarak ufuk açan, hayatı güzelleştirendir.

Sevgili, kendine bakmaktan ziyâde, etrafını görüp gözeten ve var olan sorunların üzerine bıkmadan giden, gönlündeki sevgisini merhametle yoğurarak yansıtandır. O öyle bir desinatördür ki, etrafındakilere uygun kumaşları özenle biçerek elbiseler dikmekte de mâhirdir. Kimine iş bulmuş, kimine aş vermiş, kiminin derslerini dert edinmiş, kendinden ve başkalarından burslar temin etmiş, ev kurmuş, elini üzerinden hiç çekmemiştir sevgili. Dedim ya, sevgili merkezdir; onun görevi yönlendirmek, muhabbetiyle tedavi etmek, dinlemek, ilişkilerini aksatmamak, kapılarına kadar gitmek, sürekli “Onlarla ilgili daha ne yaparım?” sorusuyla yorgun ve bîtâb düşmektir sevgilinin diğer adı. İşte ben bunların tümüne “Azize” diyorum!

Çünkü Azize, veren eldir; o sevgilidir, bakan gözdür, işiten kulaktır, eldir, ayaktır, rûhun yüreği ve yüreğin ruhudur, iş verimliliği ve yaşam gücüdür. Azize, kılavuzdur…  


Azize sevgilidir, sevginin adıdır elbette. Madem etrafı doludur, madem onda bir güç vardır, o da bunun gereğini yerine getirmektedir. Bu, sevenini en üst perdeden mutlu etmektedir. Ne hoş bir gönül muhabbetidir ondaki! Sevgili çok müşfik ve merhametlidir ama o her şeyden önce bir insandır ve her insan gibi zaman zaman incinebilmekte, kırılabilmekte ve gerektiğinde ciddî tavırlar koyabilmektedir de... Çünkü o neyin ne olduğuyla uğraşandır. Her türlü iletişimi ayarlayabilmekte ve zaman ayırabilmektedir öncelikle.

Gönül dilini bilendir, meselelere vâkıf olandır, gerektiğinde de başka türlü davranmasını bilendir Azize. Farkındadır penceresinin pervazına konan kumruların okuduğu şiirlerin, akşamın hüznüne gebe ufukların, kayaları aşk ile aşındıran hırçın dalgaların… Aklı ve gönlü tek avuç içinde ahenk ile taşımanın adıdır sevgili. Nasip, o avuçtan su içmenin diğer bir adıdır. Sevgi dilinin hâkimidir, sürecin devamından yanadır ve bundan dolayı o, aydınlatıcı bir sözdür. Bundan dolayı üstünlük ondandır. Aklı ve gönlü güzel bir şekilde yönlendirir. O daha çok, gönlünden geçenleri değil, aklından geçenleri dillendirir ki kimse rotanın dışına çıkmasın asla!

Çizdiği dairenin delinmesini, sözcüklerinin yanlış anlaşılmasını istemez asla! O, sevgili mertebesinin en sevgilisidir ve başkaları gibi kendini eleştirmekten kaçınmaz asla! İyi bilir, insan ne demekse, o, odur işte! Çok dikkatlidir; tüm bu vasıflarını kibirlilik taslayarak zâyi etmez. Ederse kendi olmaz, Azize olmaz. Neyin niçin arandığı, neyin ne kadar özlendiği, Azize’nin duruşuyla şekillenir. Azize zamandır.

Her gönülde bir aslan yatar; sevgili bir aslandır. Herkesin sırtını dayadığı bir dayanak vardır. Sırtımın dayanağı, gönlümün aslanı bir sevgiliden yani Azize’den söz ediyorum… O bir kavram, o bir kalite, o bir realite! Sırtımı emniyetle teslim edeceğim, sırtını aynı şekilde teslim edecek olan… Dara düştüğümde başımda olacak, sıkıştığımda yanıma koşacak, dertlenince derdini çağın imkânlarıyla açacak. Sözünü, nefesini, yardımını, muhabbetini, elini, varlığını yanı başımdan esirgemeyen bir sevgiliyi tanımlıyorum. O umulan, beklenen, desteğine ihtiyaç duyulan büyük bir imge! Eli açık, gönlü açık, sofrası açık… O, bir âbide misâli kötülüklere karşı savaşçı yani adam gibi adam! Klişe tabirle dâvâ adamı, adanmış, yarasız beresiz, şeksiz şüphesiz, falsosuz ve tavizsiz, yüce gönüllü, akıllı bir insan misâli o. Sevgili bu olur, bundan olur ancak! Yoksa nasıl gönlüm feragat eder ki kendinden? Bu böyle olmasa, nasıl gözetebilirim yoksulların hâlini, nasıl giderebilirim yoksunluk hâllerini?

Sabır da sevgilinin en güzel vasıflarındandır. Sevgili, güvendir! Bu böyledir. Sevgili yüksek idealizmin, derin gönül ikliminin göklere çektiği bir sancaktır. Bazen de yüksek idealizmlerin boğduğu, anlamadığı, ancak geç kalmış bir sevdânın azıcık nefes aldırdığı, kendini kendi çizdiği sınırlara mahkûm eden bir hüzün vadisidir. Bütün bu hüzünler sevgiliye revâ değildir, gönlüne yakışan sevdâ gerdanlığı hâricinde… Sevgili, kendini kendi sevdâ ikliminden çekmeden bir sevdâya veremez asla! Sevgili gönlüne gam ve keder koydukça sevenleri ve dostları tedirgin olur. O kendine her anlamda iyi davransın istenir. Kendine mütevazı ve hoşgörüyle davranıp rûhunu ve yüreğini hırpalamasın… Çünkü o bir Azize! Başkalarının dertleriyle beraber kendi içsel dertleriyle de hemhâl olmakta…

Korkmasın, endişe etmesin; zira o, üzülmeyi asla hak etmeyendir, yegâneliğin adıdır. Sevgiliye yüklenen yüce vasıfların hiçbiri onu boğmasın ve bunaltmasın! Ve bütün bunlar Azize’nin elini kolunu bağlayıp ayaklarına pranga olmasın. Azize hüzündür…

Yoksa susar, kendini dinler…

Bilinmelidir ki, sevgili de tüm sevenler, oğullar, kızlar, kardeşler, dostlar kadar mustariptir, garibandır, yaralıdır, zordadır, dardadır. Sevgili, her zaman kandan ve candan sıyrılmış bir âbide olmasa da görenleri dehşete bırakan sarp kayaların böğründe nadide bir çamdır, bir çınardır. O, hepimiz gibi bir insandır. Elbette sevgili; yardım eden, hoş gören, affeden, sivrilikleri ve keskinlikleri törpüleyen, işleri nizâma ve mîzana koyan ileri görüşlüdür. Ama en önce, o bir insandır. İnsan gibidir tüm eylemleri ve söylemleri.

Ama seven, sevdiğini nedense böyle görmek istemez asla! İnsan, sevgilinin hep yüksek vasıflı biri olarak kalmasını, hep kendi kafasında kurduğu gibi olmasını, o şekilde davranmasını bekler. Bu beklentilerin sevgiliye zulüm olduğu unutulur daima. En başta seven geçirir prangayı sevgilinin kollarına ve ayaklarına. En başta kendisi istemez sevgilinin insanca özgür olmasını. Hâlbuki erdemli bir sevgi, her zaman sevgiliyi normalleştirir. Onun yükünü hafifletip ona nefes aldırır. Her şeyi ona havâle etmek yerine, nihâî kararda sevgiliyle konuşulur.

Fakat öyle bencilce sevgi bekleyenler var ki… Sevgiliyi insan yerine koyduğunda kimden ne bekleyecek, kime nazlanacak, kime küsecek, kime gereksiz alınganlıklar gösterecek ve dahası kime dayanarak hayatını kendince hayat yapacak?

Çok defa sevgili, kendini anlamayan, kendinin de bir derdi olabileceğine ihtimâl vermeyen, hep merhametli diye kapısını çalan insanların boğup nefessiz bıraktığı bir goncadır; tomurcukları tamamen açmadan… Bu şekilde bir türlü ahenk ile davranmasına müsaade edilmeyen sevgili, bu türlü yaklaşımlar için üzülemeyen, ağlayamayan, dertlenemeyen, “Hayır” diyemeyen, nazlanamayan bir mantıksallığın dışında nedir ki?

Sevgililerden ne kadar çok şey beklendiğinin, onlara nasıl kıyıldığının, onlara nasıl acımasızca yüklenildiğinin şâhidi olmaktayız çoğu zaman. Erdemli bir seven, bunları anladığında utanmalı, üzülmeli ve sevgiliden gözyaşı eşliğinde özür dilemelidir. Sevgiliye verilen zahmetten dolayı yüzler kızarmalıdır. Aksi takdirde sevgili susar ve kendi sesini dinler. Sevgili, bir insandır…