Sevgi ve saygı eksenli ilişki reçeteleri

Sevgi ve saygıyı evlilik, dostluk, mesai arkadaşlığı, komşuluk gibi ilişkilerimizde her daim yoldaş olarak görür ve dengeyi koruyabilirsek, dünya daha yaşanılır bir yer olur. Aksi olduğunda ise dünyaya umutsuzluk hâkimdir. Sevgi ve saygının olmadığı bir dünyada renk yoktur, yüzler gülmez.

SOSYAL bir varlık olan insan, misafir olarak geldiği bu âlemde tek başına yaşayamaz. Diğer canlılar ve insanlarla devamlı bir alışveriş içerisindedir. Bu alışveriş listesinde maddî ve fiziksel ihtiyaçların yanında birtakım duygu ve düşünce paylaşımları da yer almaktadır.

Duygu ve düşünce paylaşımlarında en önde gelen hususlar sevgi ve saygıdır. Sevgi ve saygı, gerek insan ilişkilerinde, gerekse diğer canlılarla münasebette çok önemlidir. Sevgi ve saygının olmadığı bir ortamda her şey eksik kalır. Mutluluk, güven, huzur ve ilerleme olmaz. Hayatın tamamını bu derece etkileyen kavramların üzerinde durmak ve anlamlarını irdelemek, dikkatleri çekmek açısından faydalı olacaktır.

Öncelikle üzerinde duracağımız ve sorgulayacağımız kavram, saygıdır. Saygı; canlıların yaşama hakkını kabul etmek, eşyanın var olduğunu tasdiklemek, insana insanca davranmaktır. Muhatabımızı dinlemek nezaketinde bulunmak, duygu ve düşüncelerini anlamaya çabalamak, hoşgörü ve anlayış ekseninde bir tavır sergilemek birer saygı göstergesidir. İnsanlara ve diğer canlılara saygı gösterebilmek için çok üstün ve ekstra vasıflara sahip olmamıza gerek yoktur. Ayrıca karşımızdakinin düşüncelerini de kabul etmek zorunda değiliz. Farklı görüş, düşünce ve inançlar hayatın akışında karşı karşıya kalacağımız doğal vasıflardır. Bu vasıflar hususuna birtakım farklılıklara sahip olsak da bütün canlıların yaşam hakkına saygı göstermek, insan olmanın bir gerekliliğidir.

Saygı, beraberinde birtakım güzellikleri de getirir. Örneğin saygı varsa barış da vardır. Saygının olmadığı, yok sayıldığı ortamlarda kavga, didişme ve savaş sahneyi alır. Böyle bir dünyada ise kimse yaşamak istemez.

Saygıdan kastımız, muhatabın düşüncelerini olduğu gibi kabul etmek, düşünce ve inançlarına yüksek perdeden hak ve değer vermek değil elbette. Gayemiz, muhatabın fiilî ve sözlü şiddete maruz kalmaması, yaşama, kendilerini ifade etme imkânlarının olması, düşünce ve inançlarını yaşamaları için uygun fırsatların verilmesidir. Saygının tek bir tarifi yoktur. “Hoşgörü” olarak tanımlayan da vardır, “görmezden gelme” olduğunu düşünen de. Kimine göre bir “anlayış meselesi”dir, kimine göre “tahammül”. Bazen de karşımıza “muhataba zarar vermemek” olarak çıkar. Tüm bu tanımların altında yatan ana husus ise insanca, insana yakışır bir şekilde davranmaktır.

Saygının en önemli göstergelerinden biri empatidir. Çünkü empati kuramadığımız bir kişiyi anlayamayız, onun hakikatlerini bilemeyiz. Gerçeklerini bilemediğimiz bir kişiye sözlerimiz ve davranışlarımızla ulaşamayız. Bu durumda etkileşim ortadan kalkar. Saygıdan yoksun bir birey, ne yaparsa yapsın, muhatabını asla etkileyemez.

Saygının iki büyük hasmı ise baskı ve şiddettir. Hiç kimsenin başka bir canlıya bir şeyleri zorla kabul ettirme hakkı yoktur. İslâm dini de baskı ve şiddetin olmaması gerektiğine, aslolanın saygı olduğuna dikkatleri çekmiştir. Bu husus birçok ayette de işlenmiştir.

Önemli hususlardan biri de saygının sevgiden önce gelmesidir. Çünkü bir ilişkide saygı yoksa, ortaya çıktığı iddia edilen sevgi, sorunlu bir sevgidir. Bu sevginin gerçek ve sağlıklı bir sevgi olduğundan şüphe etmek gerekir. Kişiye bir katkı sağlamadığı gibi birçok yönden zarar da verir. İlişkilerde çıkarcılığı, bencilliği ve sahteliği arttırır.

Saygının pek çok çeşidi vardır. Birkaçını sıralamak gerekirse akla ilk gelenlerin şunlar olduğunu söyleyebiliriz: Yaşam hakkına saygı, emeğe saygı, düşünce ve inanca saygı, insan onuruna saygı… Saygı ve çeşitlerini ortadan kaldırdığımızda insanca yaşamanın pek de mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Bunlardan birinde yaşanan eksiklik ve aksaklık, hayatı çok yönlü olarak kesintiye uğratır. Kişilerin her yönden istismarına zemin hazırlar.

Saygı da, saygısızlık da bir etkileşimin ürünüdür. Zira bize saygı göstermeyen birine biz de saygı gösteremeyiz. En azından böyle bir zorunluluğumuzun olmadığı aşikârdır. Şunun da altını çizmek gerekir ki, saygısızlığın karşılığı saygısızlık olmak zorunda değildir. Çünkü kişi, kendine yakışanı yapar.

Daha önce de söz ettiğimiz gibi, saygı ortadan kalkınca insanlık da o ortamı terk eder. Fakat sevgi olmadan da insan ilişkileri sürdürülebilir. Yani herkesi sevmek zorunda değiliz ancak saygı göstermek zorundayız. Çünkü saygı için insan olmak yeterli bir nedendir. Başka bir şeye ihtiyaç duymaz.

Saygı medeniyetin, uygarlığın da bir göstergesidir. Belirli bir uygarlık seviyesine ulaşmış toplumlarda saygı kültürü egemenken, ilkel toplumlar saygıyı çok da öncelemezler. Onların sevgisi de kaba ve zarar verici bir sevgidir.

Kişinin diğer insanlar ve canlılarla arasında bir sınır ve çizgi olmalıdır. Sevgimizin boyutu ve büyüklüğü bu çizgiye geçit vermemelidir. Bu çizginin adı ise saygıdır. Onu ortadan kaldırdığınızda her iki taraf da zarar görüp yara alır. Kaynaşmak, yakınlaşmak ise farklılıkları ortadan kaldırmak değildir. Aksine farklılıkların tamamen silinmeye çalışılması bir asimilasyon politikasıdır. Olması gereken, birbirimizi farklılıklarımızla kabul etmek, farklılıkları renklerimiz olarak görmek ve saygıyla karşılamaktır.

Saygıda farklılıklar ön plâna çıkarken sevgide benzerlikler ve aynılıklar vardır. Sevgi çok yüce, üstün ve kıymetli bir duygudur. Sevgiyi ortaya çıkaran bazı hususlar şunlardır: İyilik, güzellik, paylaşım, dürüstlük, beğeni, ilgi, sempati ve benzeri durumlarla anlatılmış yüce bir duygu olan sevgi, zamanla duygudaşlığa, dostluğa dönüşür. Böylece amaçlar ve yollar ortaklaşır. Ayrıca sevgi, emek isteyen bir duygudur. Emek verilmeyen bir sevgi, köksüz ve dayanıksızdır. Sevgisine, sevdiğine yeterince emek vermeyen kişi, kıymet de bilmez.

Sevgi bir bütündür. Parçalanmaz, bölünmez. Gerçek bir sevgi için fiziksel güzelliğe, mala mülke, unvana, mesleğe veya başka bir etkene bakılmaz. Gerçek sevgide kişiliğe, karaktere, tutarlılığa, samimiyete bakılır. Seven kişi bencil değil, paylaşımcıdır. Sahip olduğu şeyleri sevdiğinden esirgemez, sakınmaz. Mutluluk, huzur ve güven, sevgi ile gelen önemli nimetlerdendir. Tabiri caizse sevgi hayattır, sudur, nefestir. Sevginin hesabı, çıkarı, art niyeti olmaz. Meydana getirdiği sıcaklık her yanı kuşatır. Bu sıcaklık, beraberinde güven duygusunu da getirir. Güven üzerine temellendirilmeyen bir sevgi çürüktür. Karmaşa, kafa karışıklığı, zihin bulanıklığı oluşturur. Gerçek sevgi ise açık sözlüdür, nettir. Asla soru işaretleri bırakmaz. Onda bir ışık, umut, doğallık vardır. Yerleştiği gönüllere sadakati getirir. Sadakatin meyvesi de sıcaklıktır. Bu sıcaklık, umut ve inançla yaşar. Tüm bunların gerçekleşmesi içinse zamana ihtiyaç vardır. Sevginin hası, halisi damla damla, adım adım gelir. Belli ilkeleri ve değerleri vardır.

Değinilmesi gereken önemli konulardan biri de şudur: Herkesi ve her şeyi sevmek zorunda değiliz. Çünkü sevgi, hak edene verilir. Bir cani, soyguncu, yalancı veya zalim asla sevgiye lâyık değildir. Evet, onları düzeltmek, doğru yola iletmek gibi bir vazifemiz var. Fakat yanlışında diretenin hak ettiği en büyük ceza, sevgiden mahrum bırakılmaktır.

Sevgi de, saygı da birer enerji kaynağı ve umut deposudur. Her ikisinin ortak yönleri olduğu gibi farklılıkları da vardır. Meselâ saygı karşılıklıdır, sevgi karşılıksızdır. Saygı koşulsuz, sevgi koşulludur. En doğrusu ve en güzeli, her ikisini dengeli bir şekilde bir arada tutabilmektir.

Sevgi ve saygıyı evlilik, dostluk, mesai arkadaşlığı, komşuluk gibi ilişkilerimizde her daim yoldaş olarak görür ve dengeyi koruyabilirsek, dünya daha yaşanılır bir yer olur. Aksi olduğunda ise dünyaya umutsuzluk hâkimdir. Sevgi ve saygının olmadığı bir dünyada renk yoktur, yüzler gülmez. Kişilerin yaşam enerjileri, gözlerindeki ışıltı, yüzlerindeki renk, sözlerindeki doğruluk ve doğallık tamamen bu iki duygunun varlığına göre şekil alır. O vakit bu iki önemli duyguyu baş tacı etmeli ve her yolumuzda yoldaş olarak seçmeliyiz.