Sessiz, sakin bir serin yol

Her sessizlik, sükûnet değildir. Kimsenin konuşmaması, sessizliğin görünümü, sessizce duruyor olmak, gerçekten sessizliğin yakalanması anlamına gelmez. Çünkü beyin içindeki diyaloglar çevrenin tüm fiziksel sessizliğine rağmen bütün gürültüsüyle devam etmektedir. Bu yüzden fiziksel çevrenin gürültü ve sesten arınmış olması, sessizlik ya da sükûnet olarak adlandırılamaz.

İNSAN vücudu her açıdan mucizevî bir yapıya sahiptir. Her şey onun içindedir. Yol, yöntem, fikir, öneri, buluş, icat, başarı, mutluluk ve huzur… Dünyanın yükünü dert edinen her fert, nerede, ne zaman ve nasıl hareket edeceğini bilemediğinde kuşkusuz sorunlarla baş başa kalır. Kendince bir çıkış yolu bulmakta da zorlanır.

İnsan, kendisine yüklenen işlerin ağırlığının altından kalkması için de “müthiş” denilebilecek bir enerji ile donatılmıştır. Gerektiği anlarda ve sair zamanlarda enerji ve oksijen tüketir. İnsan beyninin fiziksel ve aktif bir yapısı vardır. Hiç dinlenmez, uykuda dahi çalışır. Beynin duygusal ve psikolojik yanı karmaşıktır. Karmaşıklığı, yaşanan etkileşimler sebebiyledir. Çok hassas bir organdır. En çok kötü duygulardan, korku, keder, üzüntü, kaygı ve pişmanlıklardan etkilenir. Son derece naif bir yapısı vardır. Bu nedenle itina ve iltifat görmelidir.

Beynin itinası sükûnetten geçer. Çünkü beynin, en az besinler kadar huzura ihtiyacı vardır. Beynin rahat edebilmesi için yerine göre sessizliğe de ihtiyacı vardır. Sessizlik kabulleniş gibi gelse de, onun güçlü bir duygusu vardır. Karşıtlıklar sebebiyle sessizlik güç kazanır. Onun için sakin olunmalıdır. Sakinlik, sessizlik kişiyi özgür kılar. Sakin olmalı ve öyle kalınmalıdır. Bir insan ne derece sakinleşirse, başarısı, nüfuzu ve iyilik kudreti o derece artar.

İnsan hayatı boyunca mücadele içinde olur. Pek çok fırtınayı yaşamış bir fert, içinde nefretler çoğalsa da nihayetinde sakinliğe erişecektir.

Sessizlik ve sükûnete giden yol

Sessizlik; suskunluk, huzur ve dinginlik verir. Bu nedenle fert, sükûneti kendi içinde bulmaya çalışmalıdır. Sükûnet gerçek zekânın da yolunu açabilir.

Suskunluk huzur içeriyor; sakinlik, dinginlik... Yaşam düğmesinin sesini kısmak gibi… Sessizlik ise düğmeyi kapatmak… Kesmek… Tamamen durdurmak…

Machiavelli, akıllı bir insanın sessizliğini önemli ve anlamlı bulur. Akıllı biri, muhataplarının kanaatiyle uyuşmadığı durumlarda sessizliği tercih eder. Sessizlik iki anlamı da barındırabilir: İnkâr ve ikrar… Önemli ve bilinen bir konudan bahsetmemek, ihtilaflı veya tartışılacak bir konuda görüşünü açıklamamak unutkanlıkla açıklanamaz. Sessizlik bazen serinkanlılıktır, bazen de önemli ölçüde bir taktik.

Sessizlik, sükûnet ehli olmayanların ellerinde riyakârlığın da stratejisi olarak görülür. Bu bakımdan ne istediğini bilen bir akla göre sükûnet, heyecanı yenme ve düzenlemede de bir giriş basamağıdır. Başarı yolunda yeni fırsatlar, ancak heyecana kapılmamış bir akıl tarafından görülebilir.  

Sessizlik, iç huzur demektir. Gerçek mânâda sükûnet içinde olan biri, kendini nasıl bulursa bulsun, huzuru ruhunda hisseder. Bu manevî güç, gün boyu devam edebilir.

Beyindeki karmaşık hâllerin sebep ve etkisini fark etmeyen biri, kendisi ve çevresindeki sessizliği sükûnet olarak görebilir. Hâlbuki bu bir yanılmadır. Bu bakımdan her sessizlik, sükûnet değildir. Kimsenin konuşmaması, sessizliğin görünümü, sessizce duruyor olmak, gerçekten sessizliğin yakalanması anlamına gelmez. Çünkü beyin içindeki diyaloglar çevrenin tüm fiziksel sessizliğine rağmen bütün gürültüsüyle devam etmektedir. Bu yüzden fiziksel çevrenin gürültü ve sesten arınmış olması, sessizlik ya da sükûnet olarak adlandırılamaz. Gerçek sessizlik ve sükûnet, her ne ile meşgul olunursa olunsun, içsel sessizliği bulmaktan ve bu hâli güne yaymaktan geçer.

Fertteki huzur dış etkenler tarafından bir gösterge olarak görülse de huzur, insanın içindedir. Doğadaki bütün güzellikler birer sükûnettir. Düşüncelerimiz de sakin ve huzurlu olmalıdır; iç ve dış dinamikler serinliğe, mutluluğa giden mutena bir yoldur.

Gürültünün dayanılmaz ağırlığı

Sağlık ve huzur bakımından zamanla geçici veya sürekli olarak rahatsızlık duyarız. Hoşa gitmeyen, rahatsız edici duygular uyandıran bir akustik olgu veya arzu edilmeyen seslerin bilinçli veya bilinçsiz olarak kaynağı gürültülerdir.

Gürültü, çağımızda huzur ve sağlığı olumsuz yönde etkileyen bir faktör hâline gelmiştir. Teknolojinin ilerlemesi ve yaşam düzeyinin hızlı bir şekilde yükselmesiyle gürültü kaynakları ve etki dereceleri hızla artmıştır. Toplu ulaşım araçları, çoğalan özel taşıtlar, imâlâthane ve fabrikalar ile konforlu bir yaşam için kullanılan elektrikli mutfak eşyaları, havalandırma araç ve gereçleri, insanların huzurunu ve sağlığını bozan gürültü kaynaklarından bazılarıdır. Bu bakımdan gürültü kavramı, çevre kirletici faktörler arasında yer almıştır.

Gürültü kirliliği, insanlar üzerinde fiziksel, fizyolojik, psikolojik ve performans bakımından zararlı etkiler meydana getirmektedir. Gürültü, insan sağlığı üzerindeki etki derecesi, şiddeti ve süresinin uzunluğuna göre de değişir.

Gürültü her hâlükârda yok edilemez. Ancak hafifletilebilir. Nitekim teknolojik aletler üzerinde, trafik yoğunluğunu hafifletme gibi çabalar hem oluşan problemleri, hem de insan üzerinde oluşan gürültüleri yok etmeye yönelik girişimlere birer örnektir.

Gürültüyü önlemeye yönelik çalışmalardan biyolojik bir örnek de yeşil bitki örtüsüdür. Yapılan araştırmalarda ormanların, gürültü şiddetini azalttığı belirlenmiştir. Bu araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre, otoyolun kenarında bulunan 250 metre genişliğindeki bir orman şeridi, otoyoldaki gürültü şiddetini azaltabilmektedir. Trafik gürültüsüne karşı koruma yapacak ormanların veya ağaç topluluğu şeridinin genişliği, gürültünün derecesini indirecek şekilde hesaplanmaktadır. Gürültünün indirilmesi ağaç türüne, şeritteki ağaçların yapraklarını kışın döküp dökmediğine, ağaçların dikim sıklığına ve arazi şekline bağlı faktörlere göre değişir. Her ağaç türünün gürültüyü azaltma derecesi farklıdır.

Gürültü, tamamen alt edilmesi mümkün olmasa da azaltılabilir.  Örneğin Almanya’da, “Uçak Gürültüsüne Karşı Koruma Yasası” ve buna ait yönetmeliklere göre uçakların kalkış ve iniş zamanları, uyku ve dinlenme zamanları dikkate alınarak düzenlenmiştir. Şehir içinde gürültüye neden olan inşaatların günlük başlama ve bitiş zamanları da yasal düzenlemelerle belirlenmektedir. Ülkemizde de tır ve kamyonların kent içinden geçme zamanları yasal düzenlemelerle programlanmıştır. Çevre yolları bir yanıyla da buna hizmet eder.

“Sessiz, dingin” denildiğinde memleketin en ücra yerleri akla gelir.  Saklı yerler sayılmaya başlanır. Kalabalık ve gürültü denilince de şehirler muhayyilemizde belirir.

Her fertte kültürel sorumluluk duygusu bulunmaz. Kanunlar da her problemi tam mânâsıyla çözemez. Şuurlu fertlerden pek fazla olumsuzluk beklenmez, görülmez. Her ferdin eğitimli, terbiyeli olması da beklenemez. Fertler kendi konforları için şehirlere göçerlerken diğer yandan da huzurlarını kaybedebilirler. Bu bakımdan gürültü kirliliği; teknolojik, biyolojik ve sosyolojik koruma önlemlerinin birlikte alınması hâlinde bir sorun olmaktan çıkartılabilir.

Huzuru arayan insan, çevre bilinci ve insanî duyarlılık sahibi olmalıdır. Halkın bilinçlenmesi için de devlet etkili, kontrollü önlemler almalıdır. Sokrat, “İnsan, ancak eğitimle insan olur” demiş.

Sakin şehir üzerine

Uluslararası Kentler Birliği olarak adlandırılan Sakin Şehir felsefesi, 1999 yılında İtalya’da başladı. Dünyada 30 ülkeden 252 kentin 72 kıstasa uyarak bu unvanı almaya hak kazandığı biliniyor. Yöresel üretim, yiyecek kalitesi ve çevresel sürdürülebilirliği, yörenin özgün kültürünün korunması, kentsel yaşam kalitesinin arttırılması, yöre ekonomisinin sürdürülebilirliğini destekleme, bölgeler arası kalkınma dengesinin kurulması gibi geniş bir yelpaze...  

Dünyada sakin şehir, çağımızın gereksinimi hız ve küreselleşmenin dayattığı aynılaşmaya çözüm olabileceği ihtimâli ile toplumsal hayata değinen ve benzerleri arasında en fazla dikkati çeken hareket olarak karşımıza çıkmaktadır. Sakin Şehir hareketi, yerli halk ve ziyaretçiler için yaşam kalitesini yükseltme hedefini, ağa dâhil olan yerleşim yerleri arasında fikir, deneyim ve bilgi paylaşımı ile gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. Çağımızda her türlü gürültü, kaos ve kirliliklerden usanıp bıkan toplum için Sakin Şehir felsefesi bir çözüm olabilir. Çünkü bu felsefenin amaçları arasında trafik, gürültü, görüntü ve ışık kirliliğinden uzak, sosyal kaynaşma, yerel yönetimlerin desteği ile daha temiz enerji kullanımı, temiz gıdalar tüketimi, geleneksel el sanatları ve yöresel ürünlerin korunup geliştirilerek bölgesel ekonomik kalkınma amacı taşımaktadır. “Sakin Şehir” kıstaslarında şu ilkelere göre hareket edilmesi gerekiyor: Nüfusun 50 binden az olması, geleneksel yapıların korunması, trafiğin azaltılması, yerel ürünlerin kullanılması, yenilenebilir enerji kullanılması, fast-food dükkânları yerine yerel yemeklerin sunulduğu restoranların desteklenmesi, eski yapıların restore edilmesi, gürültü kirliliğinin engellenmesi, hava kalitesinin yükseltilmesi, organik ürün üretilmesi, el sanatlarının korunması.

Türkiye’nin ilk sakin şehri, İzmir’in Seferihisar ilçesi olmuştu; ardından kıstaslara göre değerlendirilip seçilen diğer kentlerle bu sayı 18 oldu. 

Daha yaşanabilir şehirlerin var oluşu, kuşkusuz halk için çok önemlidir.

Sessiz ve sakin serinliğin yolu ideal şehirlerden geçer

Kelimeler yazarlara bir kimlik kazandırdığı gibi söyleyenlere de anlamlar katar. Kimi “kent”, kimi de “şehir” sözcüğünü kullanmayı yeğler. Kent ve Soğdca (Doğu İran dili) kökenli (kend) ve aslen Farsça olan “şehir” sözcükleri, Türkçede aynı anlamda kullanılmaktadır. Orta Asya Türklerinde “Taşkend”, “Semizkend” (Semerkant), “Yarkend” örneklerinde olduğu gibi, birçok büyük şehir bu adlarla anılmıştır. Eski Türkler bu sözcüğü Soğdlardan almadan önce “şehir” kelimesinin karşılığı olarak “balık” kelimesini kullanırlardı. Bu kelime, şehirleri korumak için yapılan surların yapıldığı “balçık” ile yakın ilişkilidir (Vikipedi).

Günümüzde “kent” de, “şehir” de kullanılmaktadır. Türetilen bazı kelimeler, örneğin “kentsel dönüşüm” hem lisana, hem de kullanıma uygun düşüyor. Bu anlamda “şehirsel dönüşüm” denilebilir mi? Elbette uygunsuz olur. Bir cümlede kent de, şehir de kullanılabilir. Konumuz kelimeler ve kavramlar arası bir polemik değil. Yaşayan Türkçe, zamanla neyi kabul edeceğini veya neyi yok edip sileceğini gösterir.

Şehir, medeniyetle özdeştir, onun mekânsal karşılığıdır; medeniyeti bağrında inşâ eden, taşıyan ve yaşatan mekândır. İslâm Medeniyeti, ilk çekirdeğini Medîne şehrinden aldı, medeniyet orada yükseldi, İslâm şehrinin karakteri de orada oluştu. Medîne, İslâm’la şehirleşti, medeniyet Medîne şehrinden ilham aldı. Şehir ve medeniyet, birbirlerini tamamlayan iki olgudur.

İnsan, güven içinde yaşamak ister. Güvenli bir çevrenin ilk şartı, her insanın günlük hayatında kendisini güvende hissedebilmesi, toplumsal güvenliğin sağlanmasıdır. İnsanın yaşama hakkı ile temel hak ve özgürlüklerini kullanabilmesi, huzurlu ve güvenli bir çevrede mümkündür. Şehirler daha yaşanılabilir mekânlara dönüştürülmeli, yaşam kalitesinin bütün bireylere eşit ve ideal düzeyde dağıtılması hedeflenmelidir.

Her fert iyi bir çevrede yaşamak ister. Çevrenin görünümü, ortamı ve bu ortamda var olan ve de hissedilen yönetim şekli, o çevrenin algılanmasını etkiler. O yerin temiz, bakımlı ve düzenli bir yer algısı oluşturabilmesi, aynı zamanda birileri tarafından ilgilenildiği ve kontrol edildiği anlamını taşır. Şehir yaşamında “Kırık Cam Teorisi”ne de dikkat edilmelidir. Küçük düzensizlikler kontrol edilmeden bırakıldıklarında, büyük düzensizliklere dönüşerek ortamın suç için müsait olduğuna dair bir işaret olduğu imajını yaratabilir.

Her fert medenî bir hayatı arzu eder. Hayatın ihtiyaç ve talepleri, şehrin bayındırlığı ve üretimi ne kadar yüksek ise, medenî hayat da o oranda mükemmel hâle gelir. Şehirdeki eğitim-kültür düzeyi ne kadar yüksek ve halkın ihtiyaçları ne kadar karşılanıyorsa, o kentte medenî bir hayat yaşanıyordur.

Her ferdin doğasında, doğup büyüdüğü yeri çok sevmek vardır. Yaşanılan yerin güzelliği, oranın odak noktasıdır. Bu güzellik içinde vatan sevgisinin çok farklı bir değer yargısı vardır. Bu duygunun güç kaynaklarında, insanın üzerinde yaşadığı toprağın vatanlaşması vardır. İşte bu potansiyelin içinde ikâmet ettiği memleket, kent-semt, mahalle veya köy, insanın kök attığı yerdir. Burası insan için ilk göz açtığı, çevresini tanıdığı, alıştığı ve kendi gibi insanlarla kaynaştığı, anlaştığı çok önemli bir mekândır. Ferdin hayatında ilkler, akıl ve gönül hanelerinde o muhkem ve mutena yerini daima korur; hasret ve özlem hissiyatıyla insan muhayyilesinde tezahür eder. Yaşanılan yer her yönüyle güzel olsun, ferah olsun, sosyal ilişkilerde, ekonomide, siyasette, teknikte ve modern şehircilikte çevresine örnek bir kent olsun istenir.

Yol boyunca sağa sola serpilen güzellikleri teker teker keşfetmelidir. Tatlı bir huzur almalı tabiattan, hayattan, yaşanılmayan günlerden. Tatlı esen rüzgârların, yağmurların kokularını almalı. Kuşlara bakıp tanımalı, kanat çırpışlarını duymalı, sevginin en samimîsini bulmalı, görmeli. Pişmanlıkları yaşamamak, güzel, mutena, sessiz ve dingin bir hayat için gönül ve vücut sağlığıyla bir ömür sürmek…

Ve bütün iyi ve güzel düşünce ve duygular için tutum, çaba ve irade olmalı. Budha’nın sözüyle seslenelim: “Gürültü ve patırtının ortasında sükûnetle dolaş, sessizliğin içinde huzur bulduğunu unutma!”