
“SESSİZ İstila” etiketiyle
sosyal medyada yayımlanan film, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın “Ben
yaptırdım!” açıklamasıyla göç konusunda ülkenin en “adi gündem” parkurunu açtı.
Kuşkusuz
burada adi olan gündem göç değil, “Sessiz İstila” adlı videoda iç içe geçmiş
adilikler!
“Adi”
derken, iki şeyi kastediyoruz: Yalan ve değersizlik…
Ayrıca
videoda mantık çelişkilerini saymakla bitiremeyiz.
Öncelikle
video, 2043 yılındaki Türkiye’yi kurgulamış…
Türkçenin
yasak olduğu, Türklerin azınlıkta kaldığı ve hatta Türk doktorlarının bile
yaşam mücadelesi verdiği bir “Suriyelilerin Türkiye’yi işgali” tablosu sunulmuş.
Ve bu işgal, Kurtuluş Savaşı dönemindeki düşmanların Anadolu’yu işgali ile
aynılaştırılmış.
Nitekim
videonun sonu, Atatürk’e atfen, AK Parti’yi düşmanlarla iş birliği yapan hain
olarak sunuyor.
Erdoğan’ın
2023 Seçimlerini kaybedeceğini söylerken kendilerininse iktidara geleceklerini beyan
edenlerin 2043 yılına kadar göç konusunun geleceği vahim tabloyu gösteren bir
video çekmeleri, zaten komik ve ironi dolu. Demek ki geldikleri ilk yıl
Suriyelileri göndermeyi becerememişler.
Neyse,
konumuz videodaki adilikler değil. Video sonrası göçmenlere yönelik gündem kılınan
“2043 yılını beklemeyelim, şimdiden Suriyelileri zorla, gerekirse öldürerek
gönderelim” histerikliğinde oluşturulan kirli göçmen düşmanlığı ve ırkçılığın zehirli
dili yahut faşistliğin dibi de değil. Bu yazıda dikkat çekmek istediğimiz, “kötünün
hâlleri” de değil. Aksine, “iyinin korkaklığı” durumu…
Korkak
iyi, kötülüğün iktidarını hızlandırır. İyi, yumruğunu masaya basmalı; basmazsa,
kötü, haneleri basar.
Göçün
yönetimi ve zamanla varacağı sınırları öngörerek plânlamak Devlet’in işi. Nitekim
Suriyeliler konusu onlarca defa kışkırtılmışlıklara rağmen Devlet tarafından
çok iyi yönetildi. Bütün kötü senaryolar ve kurgular kötünün şom ağzı olarak kaldı.
Ne iç savaş malzemesi çıktı, ne sokak hareketleriyle isyana duran göçmen
görüntüleri oldu. Yani Türkiye’nin göç karnesi, Fransa başta olmak üzere Avrupa
ülkelerinin sicili bozuk süreçlerine benzemedi.
Tabiî
ki büyük göçlerin sancıları ve sosyolojik yan etkileri olur. Göçmenin kendi
ülkesine dönüşü elbette doğru yönetilmelidir. Bu noktada her soru ve beklenti
haklıdır ve Devlet’in bunları şeffafça cevaplandırması ve çözmesi icap eder.
Ancak Devlet’e soru sormak veya Devlet’in işine burnunu sokmak cesareti gösteremeyenlerin en ucuz hâliyle masum insanları hedef göstermeleri, toplumu kışkırtmaları ve göçmenleri Türk düşmanı gibi yansıtmaları asla kabul edilemez!