Sesleniş

Var olan her şey üstün bir yaratılışı işaret eder. İnsan, Cennet ile Cehennem arası bir yolda yürür. İyi ile kötü arası, sevgi ile nefret, kibir ile tevazu, hırs ile kanaat… Özgür irade ile seçim hakkı verilmiş insana. Bu yazının da amacı, yaptığımız seçimlerimizi gözden geçirmek. Bazı seçimler çok ama çok fazla sancı çektirdi hayata. Gelin, insanlığımıza bir el atıp seçimlerimizi güzelliklerden yana kullanalım. Bir gün olsun, kâinat bir olsun!

NE güzel yağıyorsun! Şemsiyemi bir müddet kullanmak istemiyorum. Islak kaldırımı hissetmek istiyorum. Bana damla damla dokunan hayatı doya doya yudumlamak istiyorum…

Sahi, bu kadar heyecan da neyin nesi? İçim içime sığmıyor bugün. Kalbim sıkışıyor. Demek ki, taşıyabileceğimden fazla heyecan ve mutluluk girmiş içime. Kendi kendime sormuyor da değilim hani: “Nedir bu kadar heyecanlı olan şey?”

Kelimeler kaçışıyor sağa sola. Anlatamıyorum kendi kendime, anlamak da istemiyorum galiba. Anlasam ve tarifi net bir şey olsaydı, kabına sığmayan bir heyecana neden olmazdı sanırım bunlar. Yürürken düşünceli düşünceli, dışım sükût içinde, içimde binlerce çocuk şen kahkaha atarken, acaba kime açsam kendimi, kimi misafir etsem şu deli yüreğimde ve çok yüksek bir şelâlenin altında boca etsem düşüncelerimce?  

Bak, yine çok çabuk gidiyorsun! Haber vermeden geldin ve ansızın gidiyorsun. Bu tür duygular neden çok fazla kalamaz insanda? Dünya hayatının koşuşturmacası çok çabuk kapıp götürüyor. Saatler, günler, aylar ve yıllar, ne olduğunu anlamadan geçip gidiyor.

Yüce Rabbim, yaratman ayrı bir sır, heyecan ve mutlulukken, yarattıkların içinde olarak var olmak nasıl bir şey? Anlamaya çalışıyorum şu an…

Sonsuz büyüklükte bir kâinatın tam ortasındayım. Etrafıma bakarken başım dönüyor. Birkaç sırrına, bilgisine ve yaşamına dokunduğum bu hayat kitabının diğer sayfalarında kim bilir neler var. Düşüncesi bile inanılmaz! İçim titriyor, üşüyorum.

Dilesen Rabbim… Bizim için bir bin sene daha ömür dilesen… Dünya meşgalesiyle tüketmek için değil, öğrenmek, tanımak ve sonu gelmeyecek olan o kitabından okuyabildiğimiz kadar okumak için... Sonra her okuduğumuzla Sana biraz daha yaklaşmak için... Kendi kendime yetemez iken, vakit bulup da o vakit içinde bir kapıdan geçip hikmet ve ilim deryâsında kaybolmak isterken, “gerçek” denen kapan ne kadar da çabuk yutuyor! Dünya hayatının gerçeği işte!

Okul hayatı ve sorumlukları, iş hayatı, ekmek parası, bir de üstüne aile kurumunun yükümlülüğü bindikçe üst üste, elini kolunu sallayarak gezinemiyorsun ilim boyutunda, duâ ve hayâllerinde. “Ne gördüğün değil, nasıl baktığın önemli” demiş büyüklerimiz. “Öylece, sırf kendime ait günlerim ve senelerim olsun ve onu kedimce araştırmalarım, hayâllerim ve düşüncelerim için kullanayım” dersiniz, elinizden gelen hiçbir şey olmaz. Mevlâ ise der ki, “İşte sana sır, işte bulmaca! İşte hikmet!”.

Yaşadıklarımız ister mutluluk, ister keder olsun, her şey birer mesaj, kitaptan bir sayfa. Öyle ki, okumak isteyene alelâde bir olay, bozuk kaldırımlardaki bir çalı, kalbini kıran bir söz, umursamadığımız bir kişi, bir mutluluk gözyaşı, kahverengi toprak ya da mavi gökyüzü bir deryâ olup açılır… Açılır da açılır… Ve insanın kapasitesi biter, deryâ ise bitmez.

İnsanlığa…

Dedim ya, biraz heyecanlıyım bu aralar. “Gaza geldim” derler ya, öyle bir hâl benimki de. Bütün dünya insanlarına televizyondan konuşma yapmak isterdim şu an. Bütün dillere çevrilsin isterdim sözlerim ve duymayan kalmasın:

“Güzel dünyamın eşsiz varlıkları! Ey insanlık! Henüz kâinatın diğer köşelerinde bir insanlık olup olmadığı keşfedilmediği için şu an sonsuzluğun ortasında, ‘Dünya’ denilen evimizde bir başımızayız. İnanılmaz ve muhteşem bir şekilde yaratıldık. ‘Varım’ kavramı üzerinde herkesin tek başına kaldığı sakin bir anda derin derin düşünüp hissetmeye çalışmasını istiyorum.

Var olmak, varlıkla çepeçevre kuşatılmak nasıl bir şey sizce? Ya her sabah sonsuzluğa uyanmak? Şu bebeklere izliyorum da, nasıl da mâsum, saf ve berrak bakışlarla kocaman bakıyorlar etraflarına. Merak ve azimle geldikleri bu dünyayı tanımaya, anlamaya ve tatmaya çalışıyorlar.

Ey insanlık! Bebeklik hâlimiz olan o tanıma, anlama, tatma, sevgiyle etrafımıza bakıp ‘Yok mu bana bir şeyler anlatacak, yok mu bendeki sevgiyi, mutluluğu alacak ve bana güzel duygular sunacak?’ diyen duruma ne oldu? Nerede kaybettik saflığımızı, merakımızı, tanıma, tatma ve güzel olan ne varsa paylaşma hislerimizi?

Hayır, hiç kimse bana bunları büyürken ‘Kaybettik’ demesin! Şu âna kadar anlayamadığım şeylerin başında büyümek geliyor -ki kimsenin bana bunu açıklayabileceğini sanmıyorum-. Öğreneceğimizi öğrendik mi yani? Var olmayı tanıdık mı? Heyecan ve mutlulukla birbirimize sunacağımız bir şey kalmadı mı? Bizi meraklandıracak ve peşinden koşturacak bir şey göremiyor muyuz etrafımızda yoksa? Emekleme aşaması bitti mi? Yürüyoruz diye mi başımız dik ve gururumuz tavanda? Büyüdük ve akıllandık mı şimdi ey insanlık? Bu kadar ayrılık bundan mı ileri geliyor?

Herkesin fikri doğru bence. Yanlışta olan kimse yok. Olmaması gereken şey ise çok açık: Bir doğruyu başkalarına kabul ettirmek üzere kırmak, yıkmak, incitmek, dayatmak, üstünlük taslamak ve başka doğruları değerlendirmemek için şuurumuzun pencerelerini kapatmak… Neden sığamıyoruz sonsuzluğa?

Neye inanırsan inan, nasıl yaşamak istiyorsan, öyle yaşa ey insan! Yapman gereken tek bir şey var: Dinlemek!

Dinle! Kalbini iyi dinle! Tarafsız ve can kulağıyla yağmuru, çiçeği, kediyi, yıldızları, çocukları… Kim olursa olsun, herkesi dinle, yaşadıklarına kulak ver. Yaşanmışların ve şu an yaşanmakta olanların anlatmak istediklerini duyabilmek için bildiklerini, haklılıklarını bir yana bırak ve dinle. Yine de, “Ben en doğrusunu bilirim, ne yapıyorsam yapmaya devam edeceğim” diyorsan, sen bilirsin. Dünyam çok sancı çekti, çok kan döküldü; mâsumlar, zayıflar, ilim sahipleri, çocuklar çok gözyaşı döktü. Bizlere tertemiz teslim edilen dünya kirletildi. Ne olur, bir nefes al ve dünyaya bir soluk aldır!

Burada doktorlara, öğretmenlere ve eğitim kurumlarına seslenmek istiyorum. Doktor büyüklerim, Allah rızâsı için reçetelerinize kitap isimlerini, insana iyi gelecek söz ve davranışları da ekleyin. Farkındayız, çok yorgun ve yoğunsunuz, lâkin bazen bizim için yazdığınız bir antibiyotikten daha etkilisi, içten bir gülümseme ve alâkanız.

Eğitim kurumları ve öğretmenlerim için ömür boyu istemekten vazgeçmeyeceğim şeyler var. Öğrenmek üzere karşınıza gelen kişi, üzerinde mevcut bulunan kimliklerinin ötesinde, süper ve inanılmaz bir varlık olan insan. Gerçekten, isteyerek ve doğru yöntemle doğru köprüleri kurarak muhteşem şeyler yapabilirsiniz. Bir insanın içinde yaratacağınız güzel bir dokunuş, tüm dünyamıza yansıyacak en güzel aydınlık kaynağıdır. Eğitim kutsalı, adı konulamaz bir öneme ve değere sahip. Her şey etki-tepki sistemi üzerine…

Öğretmenlerim! Lütfen, yarınlarımız olan çocuklarımıza, gençlerimize güzel dokunun, güzel şeyler verin ki dünyamız ve geleceğimiz güzelleşsin. Barış içinde, doğayla el ele, bütün canlıların kucaklaştığı bir gelecek, sizlerin iç dünyasını îmar ettiği nesillerden doğacak.

Ey insanlık! İnanmak güzeldir. Bugün insanlık olarak tek bir şeye inanalım: Birleşmiş Milletler ya da başka kuruluşlar içinde değil, birlik, sevgi ve paylaşma çatısı altında birleşelim. Bir ‘insanlık toplantısı’ yapalım. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni güncellemek için değil, kaldırmak için… İnsanı insana karşı korumak dehşet veren bir durum! Hâl böyleyken, gerçekten insanlık için bir şeyler yapmalıyız.

Doğu ve batı, sadece birer yön. Önce kimlikler inşâ ediyor, sonra bu kimlikleri birbirleriyle kıyaslıyorsunuz. Büyümek ve akıllanmak böyle bir şey mi?

Hayatın neresinde, hangi zaman ve köşesinde olursa olsun, paylaşmak ve güzellikler için yaşayan insanlar, sizler yaşamın ve dünyanın duâsı ve aydınlığısınız! İyi ki varsınız! Yaşamın çiçekleri gibi etrafa sevgi yayıyorsunuz. Umulur ki, zaman yakındır ve kendisini özündeki cevherden saklayan insanlık, içine yönelecektir.

Ey insanlık! Hep beraber bildiğimiz ve bilmediğimiz ne varsa yoktan var eden Yaratıcımıza yönelelim. Daha nereye kadar kaçacak, ne zaman teslim olacağız? Bilmiyor ve yapamıyoruz. İnsanlık kayıp! Akşam haberleri izlenir gibi değil. Aile yapılarımız çökmüş; ülke ülke, sokak sokak ayrılmış, yetmez gibi üst üste dairelerde oturup yıllarca birbirimizi tanıyacak zamanı bulamamışız. Ayrılıkların ve aykırılıkların hâddi hesabı kalmamış.

Birileri var, en çok da onlara seslenmek istiyor deli yüreğim: Güç, mâkâm, servet sahipleri; ırkını, inancını, ülkesini, bildiklerini, hırsını elbise yapıp üzerine giymiş ve çıkarmaya hiç niyeti olmayanlar, insanlıktan ne isterler? Bütün toprakları, bütün zenginlikleri, bütün idareyi mi? Hırsılarının ateşi sönecek mi o zaman, bitecek mi dertleri? Yetmez ise yıldızları, galaksileri mi versek, ne dersiniz?

Ey hırs düşkünleri! Kendinizce haklı olduğunuz tüm sebepleri ve zenginlikleriniz ve sahip olduklarınızı bir kefeye koyun, fakir bir çocuğun bir lokmalık ekmeğini kalbi sevgiyle dolu bir serçeyle paylaşırkenki ânı diğer kefeye. Adaletle tartın. Hattâ imkânınız varsa, içinde inanılmaz bir yaşam barındıran bir parça toprağı alın ve uzayın derinliklerine götürün. Karanlığın ortasında fiyatını, değerini bir sorun. Kâinatta bir parça yaşamı ve canlılığı satın alabilecek, var edebilecek, değerini biçebilecek bir sarraf bulabilecek misiniz? Tüm yönetim ideallerinizi bir kefeye koyun, insanın kendini ne kadar tanıdığını, kendini nasıl yönetebildiğini, ömür vaktini bir saniye ileri alıp alamadığını diğer kefeye… Yahut tüm gücünüzü bir kefeye koyun, İlâhî kudretin eseri bir küçük böceğin insanlığı nasıl alt edebildiğini, bir diş ağrısının, bir iç sancısının, bir anlık nefessizliğin insanı nasıl aciz bıraktığını diğer kefeye… Ve adaletle tartın.

Bildiklerinizi bir kefeye, bilmediklerinizi diğer kefeye, var olmayı bir kefeye, hırsınızı diğer kefeye… Ve adaletle tartın. Sizi bütünden çıkarmak, kötülemek, ayrı tutmak gibi bir niyetimiz olamaz. Güzel kâinatın güzel varlıklarısınız sizler de. Elimizi uzatıyor, sözümüzü iletiyoruz size sadece. Yoksa var olan şeyi yok saymak ne hâddimize!

Varlık âleminin güzel insanları, gelin, zaman kaybetmeden insanlık toplantısında buluşalım!

Bir parça duâ, bir tutam sevgi ve paylaşmak isteği… Büyümek, inanın çok sıkıcı! Kaydıraklardan kaymak, salıncaklarda sallanmak daha zevkli. Bebekler gibi her şeyi merak etmek, öğrenmeye çalışmak en büyük zenginlik. Tevazu ve paylaşmak en büyük güç. İnsanlığa ne tavsiye verebilirim, ne de akıl. Ben yüreğimi verdim sizlere. Rabbimden dileğim, şifâ, umut ve gerçek olsun sözlerim. Yüce bir ‘İnsanlık Kurulu’ kurulsun. Bütün kâinat ve bütün mahlûkat bizim birleşmemizi bekler. Şu kâinatta her şey o kadar muhteşem ve öyle dengede ki… İnsan yaratılış itibari ile o kadar muhteşem ki bir tek hırs ve düşüncelerimizi düzenlememiz yeterli…”

Yanlış anlaşılmasın, negatif duygu ve düşünceler de birer varlık nesnesi. Var olan her şey üstün bir yaratılışı işaret eder. İnsan, Cennet ile Cehennem arası bir yolda yürür. İyi ile kötü arası, sevgi ile nefret, kibir ile tevazu, hırs ile kanaat… Özgür irade ile seçim hakkı verilmiş insana. Bu yazının da amacı, yaptığımız seçimlerimizi gözden geçirmek. Bazı seçimler çok ama çok fazla sancı çektirdi hayata. Gelin, insanlığımıza bir el atıp seçimlerimizi güzelliklerden yana kullanalım. Bir gün olsun, kâinat bir olsun!

Esenlik, sevgi ve farkındalıkla kalın…