
BU yazımızda, 12 Ağustos 1930 tarihinde Atatürk’ün
meriyle kurulan Serbest Lâik Fırka’nın nasıl ve hangi sosyal şartlarda
kurulduğunu ve neden alelacele kapatıldığını ele alacağız.
Serbest
Cumhuriyet Fırkası’nın kurulduğu sosyolojik atmosfer
Ülkenin
hangi şartlarda Serbest Fırka’nın kurulması zeminine geldiği konusundaki
görüşler, daha ziyade “halkın içine düştüğü derin yoksulluk” gerçeği üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Yeni rejimin kurulmasının ardından yedi yıl geçmesine rağmen,
Türk halkının ekonomik durumunda ve hayat şartlarında hiçbir iyileşme
gerçekleşmemiştir. Aksine, yoksul Anadolu halkı şimdi de yeni rejimin varlık
vergisini ödemekte, rejime âdeta sponsorluk yapmaktadır.
Samet Ağaoğlu, o günleri şöyle anlatmaktadır:
“Çocukluk
ve gençlik hatıralarım bu ters değişmenin manzaralarını renkleri, sesleri,
yüzleriyle belki tam olarak veremeyecek, fakat Millî Mücadele’nin temelini
yapan, ruh ve düşünce halkalarıyla birbirine geçmiş mânevî bağların birer birer
çözülerek Ankara’nın hodgâm bir bencillik ve fertçiliğe doğru nasıl itildiğini
görmek mümkün olacak.” (Ağaoğlu Samet, 2013:168)
1930’lara
gelindiğinde, Anadolu halkının, Devlet’i sadece asker gönderme ve vergi verme
mükellefiyetiyle tanıdığı, bunun dayanılmaz bir hâl aldığı en yetkili
ağızlardan dahi artık açıklanmaktadır. Mustafa Kemal, o günlerde Cumhurbaşkanlığı
Genel Sekreterliği vazîfesinde bulunan Hasan Rıza Soyak’a, taşıdığı ruh hâlini
şu çarpıcı cümleyle özetler:
“Bunalıyorum çocuk. Görüyorsun, her
gittiğimiz yerde şikâyet ve dert dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddî
ve mânevî perişanlık içinde…” (Yetkin, 1997:34)
Halk,
Batı kültürünü, kurumlarını ve yaşantısını zorla kabul ettirmeye çalışan fakat
hiçbir ekonomik rahatlama sağlamayan bürokratik iktidarı doğal olarak düşman
belliyordu. Derine inmiş yoksulluk yarası cemiyetin alt katmanlarını kasıp
kavurmakta, halk bir tabak çorbanın hasretini çekmektedir. Karpat’a göre,
“Cumhuriyet Halk Partisi’nin tahakkümü ve azâlarının bazılarının mevkilerinden
faydalanarak şahsî kazançlar sağlaması, halk arasındaki hoşnutsuzluğu iyice arttırmıştı”
(Karpat, 1996:132).
İsmet
Paşa iktidarının izlediği ekonomik politikalardan bunalmış ve bıkmış olan halk,
bu tahammülü imkânsız vaziyetten kurtulmak için âdeta bir kurtarıcı bekliyordu.
“Halk geçim sıkıntısının kaynağını hükûmetin idaresizliğine atfederken, susmaya
alışkın basın ise ses çıkarmamakta devam ediyordu” (Karaosmanoğlu, 1993:114).
Esasen
Ankara ile halk arasında bir temas ve haberleşme mekanizması olarak düşünülmüş
mutemetlik müessesesi çoktan iflâs etmiş, halkın üstünde sallanan bir Demokles
kılıcına dönmüştü. Halkın en çok şikâyetçi olduğu konulardan biri de,
“Anadolu’ya birer padişah selâhiyetiyle gelen, astığı astık, kestiği kestik
parti mutemetleriydi” (Ekinci, 1997:85).
Cumhuriyet
yalnız dudaklarda kalmış, yüreklere girememişti. Memleket bir uçuruma doğru
gidiyordu. Halkın içinde bulunduğu işte bu içler acısı duruma şâhit olan ve son
tahlilde bunu rejimin bekâsı için bir tehlike olarak gören Ankara rejiminin bazı
ileri gelenleri çâreler aramakla meşgul olmaya başlamışlardı.
Akademik çevrelerdeki kanaat
neredeyse ortaktır: Serbest Lâik Fırka, bazı şartların zorlaması netîcesinde
Atatürk tarafından kurdurulmuş göstermelik bir muhalefet oluşturma
teşebbüsünden ibarettir.
Serbest
Fırka kuruluyor
Fethi Okyar’ın ifadesiyle, “Cumhuriyet kelimesi yalnız
dudaklarda kalmış ve kalplere girmemiştir”. Bizzat iktidar partisinin
milletvekilleri dahi düşüncelerini açıklayamamaktan, baskı altında olmaktan
yakınır olmuşlardı. Doğu İsyanı gerekçe gösterilerek çıkarılan Takrir-i Sükûn Yasası,
gelenekçi, liberal ya da ileri ayrımı yapmaksızın, resmî ideolojinin dışındaki
tüm siyasal örgütlenişle birlikte, direnen basını ve kitle iletişim kanallarını
da kapatmıştı.
Saltanat iradesinin yerine özgürlükleri ve bireysel
iradeyi geçekleştirmek için ilân olunan cumhuriyet idaresi, bir türlü özgürlük
rejimi olarak gerçekleşmemişti.
Atatürk dahi, “Ben
Cumhuriyet’i tesis ettim. Fakat idare şekli cumhuriyet midir, diktatörlük şahsî
hükûmet midir, belli değil” diyordu (Us, 1964:13-14).
Yoksulluk içinde yaşayan kırsal nüfusla
ilgilenilmemektedir. Vergiler çok yüksektir ve yöneticiler vergilerin
ödenmemesini umursamamakta, vergi vermeyenlerin ellerinde ne kaldıysa alıp
onları hapse atmaktadırlar (Ertunç, 2010:212).
Bir
danışıklı muhalefet kurgusu
SCF’nin
nasıl ve hangi şartlarda kurulduğuna kısaca göz atalım…
Taha
Akyol’un naklettiğine göre, Atatürk, 1930’da Serbest Fırka’yı niye kurdurduğunu
anlatırken, kendisinin Batı’da diktatör olarak anıldığını, manzaranın hakikaten
bir diktatörlük manzarası olduğunu ve ölürse geriye bir istibdat müessesesi
kalacağını, bunun için Serbest Fırka’nın kurulmasını istediğini söylemektedir
(Akyol, 2009).
Sonraki yıllarda hatıralarını kaleme
alan Fethi Okyar, Atatürk’ün bu tespitine şu karşılığı vermiştir: “Fikriniz çok
parlaktır. Gerçekten bugünkü idare şeklimiz lâfzen cumhuriyet ise de,
cumhuriyetten ziyâde ‘dictatuer’e benzemektedir.” (Okyar, 1980:394)
Atatürk o
günlerde, her ortamda bu rahatsızlığını dile getirmektedir: “Atatürk, kurduğu
partinin düştüğü ortama üzülüyordu. Halk Partisi yöneticilerinin
basiretsizliğinden, beceriksizliğinden, partiyi halka sevdirememelerinden acı
acı şikâyet ediyor ve sinirleniyordu” (Kılıç-Turgut, 2010:273).
İşte bu
duygularla Atatürk, SCF’yi çocukluk ve dâvâ arkadaşı Fethi Okyar’a kurdurur.
Hattâ SCF’nin milletvekillerini bizzat kendisi seçer. Nitekim Atatürk’ün kız
kardeşi Makbule Hanım ve bacanağı Süreyya (İlmen) Paşa da SCF’nin kurucuları
arasında yer aldırılır. (Süreyya İlmen Paşa, parti kurulurken CHP İstanbul
Milletvekili idi. Atatürk’ün eşi Lâtife Hanım’ın kız kardeşi Vecihe ile
evliydi.)
Nitekim
partinin programı dahi Atatürk’ün kontrol ve onayından geçtikten sonra son
hâlini alır. “Akşam saat 22:00’da tam baloya gidileceği sırada, Fethi Okyar’la
Nuri Conker, Gazi’ye geldiler. Hazırladıkları parti programının taslağını
ayaküstü gösterdiler. Gazi taslağı inceledi. Uzun programın çoğu maddesini
gereksiz görerek sildirdi. Broşürü andıran programı 5-6 maddelik bir özet hâline
getirdi” (Kılıç-Turgut, 2010:262).
Bütün Türkiye hareket hâlindedir; her bir yanı umut
havası sarar. Öyle ki, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşunu takip eden ilk
13 gün içinde partiye 130 bin kişi kaydolur.
Serbest
Fırka’nın kuruluşu ülkede nisbî de olsa bir hürriyet havasının esmesine yol
açmıştı. Herkes daha hür konuşabiliyordu. Partiye gösterilen ilgi günden güne
artıyordu. “Herkes tek partiden kurtulmanın sevinci içindeydi” (Sertel
Zekeriya, 1968:192).
İlk
şaşkınlığı üzerlerinden atan Cumhuriyet Halk Fırkası idarecileri, sistemli
manevralarla karşı saldırıya geçmenin hazırlıklarına başlamışlardı. Şurası açık
bir gerçekti: “Cumhuriyet Halk Fırkası,
iktidarı bırakmaya hazır değildi.” (Yetkin, 1997:141)
Sahte
demokraside seçim sonuçları
Serbest
Fırka’nın kurulmasının hemen ardından Eylül ayı sonlarında ilk yerel seçimler yapılır.
CHP iktidarında bir devlet terörü ve tedhişi altında olağanüstü şartlar altında
girilen seçimlerde her şeye rağmen SCF üstün bir başarı gösterir.
Seçimlerde
SCF’li adayların kazandığı merkezler şunlardır: 1930 Belediye Seçimlerinin sonucunda Serbest Cumhuriyet Fırkası, toplam
502 seçim bölgesinden 31’ini kazanmayı başarmıştır.
SCF’nin
kazandığı şehirler şunlardır: Armutlu (Bursa), Bademiye (İzmir), Biga
(Çanakkale), Bozdoğan (Aydın), Buca (İzmir), Burgaz (İstanbul), Çine (Aydın),
Dikili (İzmir), Germencik (Aydın), Gördes (Aydın), Karapınar (Aydın), Keşan
(Tekirdağ), Kınık (İzmir), Kuşadası (İzmir), Ladik (Samsun), Maltepe
(İstanbul), Menemen (İzmir), Merzifon (Amasya), Pınarhisar (Kırklareli),
Samsun, Silifke (İçel), Söke (Aydın), Şereflihisar (İzmir), Şirince (İzmir),
Umurlu (Aydın), Urla (İzmir), Üsküp (Kırklareli), Vize (Kırklareli) ve
Yenipazar (Aydın). (Ertem, 2010:83)
Seçim
sonrası hesaplaşma
Seçimler
bitmiş ancak hesaplaşma henüz bitmemiştir! Aksine hesaplaşma daha yeni
başlamaktadır...
Seçim
sonrası ilk hamle SCF’den gelir ve SCF, Belediye Seçimleri esnasında meydana gelen
olayları Meclis’e taşır. “SCF, seçimlerin iptal edilerek daha uygun ve sağlıklı
koşullarda yenilenmesi için harekete geçti. Seçimlere hile karıştırıldığı
gerekçesiyle de İçişleri Bakanı hakkında gensoru önergesi verdi” (Aydoğan ve
Mahmutoğlu, 2013:140).
Devlet
katında ise SCF’nin kalemi kırılmıştır ve artık infaz hükmü yazılmaktadır: “Atatürk,
benim kendisine getirdiğim notları inceledikten sonra İsmet Paşa’ya şunları
söyledi: ‘İyi
oldu. Memnun ol. Durumu anlamış olduk.’” (Kılıç-Turgut, 2010:272)
Çok
geçmeden bu infaz hükmü Fethi Okyar’ın yüzüne okunur. Atatürk, Fethi Bey’e,
“Partini şimdi feshet!” der. Böylece Fethi Bey’in Atatürk’ün emri ile kurduğu
Serbest Fırka, yine Atatürk’ün tavsiyesiyle kapatılır (Kılıç-Turgut, 2010:278).
Yaşananların
analizi
Üç aylık
Serbest Cumhuriyet (Lâik) Fırkası macerası incelendiğinde, karşımıza örtbas
edilmek istenen çıplak bir gerçek çıkar. Hilmi Uran bu gerçeği şöyle ifade
eder:
“Bence,
Serbest Fırka’nın feshine zaruret hâsıl olmasını, Atatürk başta olmak üzere,
onun CHP ileri gelenleri arasına saldığı korkuda aramak doğru olur. Çünkü
Atatürk, her iki partiyi de eli altında bulunduracağına kani iken, hâdiseler
onu endişeye düşürmüştü ve ona yeni partinin umduğu gibi pek de uysal bir hâlde
kalmayacağı ve idare edilir durumdan hemen çıkacağı müşahedesini vermişti.”
(Uran, 2007:199)
Kemal
Karpat’a göre, alt sınıflar ile üst sınıflar arasındaki kavgayı yine üst
sınıflar kazanmıştır. Serbest Fırka, 1930’da Atatürk’ün teşvikiyle kurulmasına
karşın, aynı yıl, partiyi gerici ve mürteci olarak değerlendiren CHP
yöneticilerinin memnuniyetsizliği nedeniyle yine onun tarafından kapatıldı.
Partinin temel desteği, tarımsal bölgelerden ve kentteki alt sınıf mensuplarından
gelmekteydi. Bu gruplar, CHP tarafından temsil edilen bürokrasinin iktidarını
yeniden sağlamlaştırmasına yol açan devletçiliğin cumhuriyetçilik ve
milliyetçilik yaftası altında yeniden diriltilmesine karşı harekete geçmişti.
CHP, halkın desteğini kazanamamasını, doğal olarak kendi icraatlarına ve
çeşitli devlet tekellerinin denetimini elinde bulunduran parti üyelerinin gayrimeşru
yollardan zenginleşmesine değil, kırsal kesimdeki gericilerin iktidar hırsına
ve servet edinme arzusuna bağladı (Karpat, 2007:146-147).
Özetle, saltanat
kaldırılarak kurulan Cumhuriyet rejiminin demokrasiye tahammülü 95 gün kadar
sürmüş, 12 Ağustos 1930 günü kurulan “Serbest Lâik Cumhuriyet Fırkası”, 17
Kasım 1930 günü kapatılmıştır. Böylece Türkiye, yeniden çok partili hayatın
başladığı 1945 yılına kadar 15 yıl sürecek kesif bir tek parti yönetimine
yelken açmıştır.
Kaynaklar
Ağaoğlu Samet, (2013), Hayat Bir Macera, İstanbul: YKY Yay
Akyol Taha, (2009), Milliyet, 6.12.2009
Aydoğan Erdal-Mahmutoğlu, Tansu Barış, (2013), Uluslararası
Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi Yıl: 2013, Sayı:10
Ekinci Necdet, (1997), Çok Partili Hayata Geçişte Dış
Etkenler, İstanbul: T.D. Yay.
Ertem Barış, (2010), ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal
Bilimler Araştırmaları Dergisi, Cilt: 1 Sayı: 2.12.2010
Ertunç Ahmet Cemil,(2010)
Cumhuriyetin Tarihi, İstanbul: Pınar Yay.
Karaosmanoğlu Y. Kadri, (1993), Politikada 45 Yıl, İstanbul: İletişim
Yay.
Karpat Kemal, (1996), Türk Demokrasi Tãrihi, İstanbul: Alfa
Yay.
Karpat Kemal, (2007), Osmanlı’dan Günümüze Elitler ve Din,
İstanbul: Timaş Yay.
Kılıç Ali -Turgut Hulusi, (2010), Kılıç Ali’nin Anıları,
İstanbul: İş Bankası Yay.
Okyar Ali Fethi, (1980), Üç Devirde Bir Adam, İstanbul: Tercüman
Yay.
Sertel Zekeriya, (1968), Hatırladıklarım, İstanbul: Yaylacık
Matb.
Uran Hilmi, (2007), Meşrutiyet, Tek Parti, Çok Parti Hatıralarım,
İstanbul: İş Bankası Yay.
Us Asım, (1964), Gördüklerim Duyduklarım, İstanbul: Vakıf
Matb.
Yetkin Çetin, (1997), Serbest Fırka, İstanbul: T. D. Yay.