Serbest Fırka neden kapatıldı?

Saltanat kaldırılarak kurulan Cumhuriyet rejiminin demokrasiye tahammülü 95 gün kadar sürmüş, 12 Ağustos 1930 günü kurulan “Serbest Lâik Cumhuriyet Fırkası”, 17 Kasım 1930 günü kapatılmıştır. Böylece Türkiye, yeniden çok partili hayatın başladığı 1945 yılına kadar 15 yıl sürecek kesif bir tek parti yönetimine yelken açmıştır.

BU yazımızda, 12 Ağustos 1930 tarihinde Atatürk’ün meriyle kurulan Serbest Lâik Fırka’nın nasıl ve hangi sosyal şartlarda kurulduğunu ve neden alelacele kapatıldığını ele alacağız.

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulduğu sosyolojik atmosfer

Ülkenin hangi şartlarda Serbest Fırka’nın kurulması zeminine geldiği konusundaki görüşler, daha ziyade “halkın içine düştüğü derin yoksulluk” gerçeği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yeni rejimin kurulmasının ardından yedi yıl geçmesine rağmen, Türk halkının ekonomik durumunda ve hayat şartlarında hiçbir iyileşme gerçekleşmemiştir. Aksine, yoksul Anadolu halkı şimdi de yeni rejimin varlık vergisini ödemekte, rejime âdeta sponsorluk yapmaktadır.

Samet Ağaoğlu, o günleri şöyle anlatmaktadır:

“Çocukluk ve gençlik hatıralarım bu ters değişmenin manzaralarını renkleri, sesleri, yüzleriyle belki tam olarak veremeyecek, fakat Millî Mücadele’nin temelini yapan, ruh ve düşünce halkalarıyla birbirine geçmiş mânevî bağların birer birer çözülerek Ankara’nın hodgâm bir bencillik ve fertçiliğe doğru nasıl itildiğini görmek mümkün olacak.” (Ağaoğlu Samet, 2013:168)

1930’lara gelindiğinde, Anadolu halkının, Devlet’i sadece asker gönderme ve vergi verme mükellefiyetiyle tanıdığı, bunun dayanılmaz bir hâl aldığı en yetkili ağızlardan dahi artık açıklanmaktadır. Mustafa Kemal, o günlerde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği vazîfesinde bulunan Hasan Rıza Soyak’a, taşıdığı ruh hâlini şu çarpıcı cümleyle özetler:

“Bunalıyorum çocuk. Görüyorsun, her gittiğimiz yerde şikâyet ve dert dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddî ve mânevî perişanlık içinde…” (Yetkin, 1997:34)

Halk, Batı kültürünü, kurumlarını ve yaşantısını zorla kabul ettirmeye çalışan fakat hiçbir ekonomik rahatlama sağlamayan bürokratik iktidarı doğal olarak düşman belliyordu. Derine inmiş yoksulluk yarası cemiyetin alt katmanlarını kasıp kavurmakta, halk bir tabak çorbanın hasretini çekmektedir. Karpat’a göre, “Cumhuriyet Halk Partisi’nin tahakkümü ve azâlarının bazılarının mevkilerinden faydalanarak şahsî kazançlar sağlaması, halk arasındaki hoşnutsuzluğu iyice arttırmıştı” (Karpat, 1996:132).

İsmet Paşa iktidarının izlediği ekonomik politikalardan bunalmış ve bıkmış olan halk, bu tahammülü imkânsız vaziyetten kurtulmak için âdeta bir kurtarıcı bekliyordu. “Halk geçim sıkıntısının kaynağını hükûmetin idaresizliğine atfederken, susmaya alışkın basın ise ses çıkarmamakta devam ediyordu” (Karaosmanoğlu, 1993:114).

Esasen Ankara ile halk arasında bir temas ve haberleşme mekanizması olarak düşünülmüş mutemetlik müessesesi çoktan iflâs etmiş, halkın üstünde sallanan bir Demokles kılıcına dönmüştü. Halkın en çok şikâyetçi olduğu konulardan biri de, “Anadolu’ya birer padişah selâhiyetiyle gelen, astığı astık, kestiği kestik parti mutemetleriydi” (Ekinci, 1997:85).

Cumhuriyet yalnız dudaklarda kalmış, yüreklere girememişti. Memleket bir uçuruma doğru gidiyordu. Halkın içinde bulunduğu işte bu içler acısı duruma şâhit olan ve son tahlilde bunu rejimin bekâsı için bir tehlike olarak gören Ankara rejiminin bazı ileri gelenleri çâreler aramakla meşgul olmaya başlamışlardı.

Akademik çevrelerdeki kanaat neredeyse ortaktır: Serbest Lâik Fırka, bazı şartların zorlaması netîcesinde Atatürk tarafından kurdurulmuş göstermelik bir muhalefet oluşturma teşebbüsünden ibarettir.

Serbest Fırka kuruluyor

Fethi Okyar’ın ifadesiyle, “Cumhuriyet kelimesi yalnız dudaklarda kalmış ve kalplere girmemiştir”. Bizzat iktidar partisinin milletvekilleri dahi düşüncelerini açıklayamamaktan, baskı altında olmaktan yakınır olmuşlardı. Doğu İsyanı gerekçe gösterilerek çıkarılan Takrir-i Sükûn Yasası, gelenekçi, liberal ya da ileri ayrımı yapmaksızın, resmî ideolojinin dışındaki tüm siyasal örgütlenişle birlikte, direnen basını ve kitle iletişim kanallarını da kapatmıştı.

Saltanat iradesinin yerine özgürlükleri ve bireysel iradeyi geçekleştirmek için ilân olunan cumhuriyet idaresi, bir türlü özgürlük rejimi olarak gerçekleşmemişti.

Atatürk dahi, “Ben Cumhuriyet’i tesis ettim. Fakat idare şekli cumhuriyet midir, diktatörlük şahsî hükûmet midir, belli değil” diyordu (Us, 1964:13-14).

Yoksulluk içinde yaşayan kırsal nüfusla ilgilenilmemektedir. Vergiler çok yüksektir ve yöneticiler vergilerin ödenmemesini umursamamakta, vergi vermeyenlerin ellerinde ne kaldıysa alıp onları hapse atmaktadırlar (Ertunç, 2010:212).

Bir danışıklı muhalefet kurgusu

SCF’nin nasıl ve hangi şartlarda kurulduğuna kısaca göz atalım…

Taha Akyol’un naklettiğine göre, Atatürk, 1930’da Serbest Fırka’yı niye kurdurduğunu anlatırken, kendisinin Batı’da diktatör olarak anıldığını, manzaranın hakikaten bir diktatörlük manzarası olduğunu ve ölürse geriye bir istibdat müessesesi kalacağını, bunun için Serbest Fırka’nın kurulmasını istediğini söylemektedir (Akyol, 2009).

Sonraki yıllarda hatıralarını kaleme alan Fethi Okyar, Atatürk’ün bu tespitine şu karşılığı vermiştir: “Fikriniz çok parlaktır. Gerçekten bugünkü idare şeklimiz lâfzen cumhuriyet ise de, cumhuriyetten ziyâde ‘dictatuer’e benzemektedir.” (Okyar, 1980:394)

Atatürk o günlerde, her ortamda bu rahatsızlığını dile getirmektedir: “Atatürk, kurduğu partinin düştüğü ortama üzülüyordu. Halk Partisi yöneticilerinin basiretsizliğinden, beceriksizliğinden, partiyi halka sevdirememelerinden acı acı şikâyet ediyor ve sinirleniyordu” (Kılıç-Turgut, 2010:273).

İşte bu duygularla Atatürk, SCF’yi çocukluk ve dâvâ arkadaşı Fethi Okyar’a kurdurur. Hattâ SCF’nin milletvekillerini bizzat kendisi seçer. Nitekim Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım ve bacanağı Süreyya (İlmen) Paşa da SCF’nin kurucuları arasında yer aldırılır. (Süreyya İlmen Paşa, parti kurulurken CHP İstanbul Milletvekili idi. Atatürk’ün eşi Lâtife Hanım’ın kız kardeşi Vecihe ile evliydi.)

Nitekim partinin programı dahi Atatürk’ün kontrol ve onayından geçtikten sonra son hâlini alır. “Akşam saat 22:00’da tam baloya gidileceği sırada, Fethi Okyar’la Nuri Conker, Gazi’ye geldiler. Hazırladıkları parti programının taslağını ayaküstü gösterdiler. Gazi taslağı inceledi. Uzun programın çoğu maddesini gereksiz görerek sildirdi. Broşürü andıran programı 5-6 maddelik bir özet hâline getirdi” (Kılıç-Turgut, 2010:262).

Bütün Türkiye hareket hâlindedir; her bir yanı umut havası sarar. Öyle ki, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşunu takip eden ilk 13 gün içinde partiye 130 bin kişi kaydolur.

Serbest Fırka’nın kuruluşu ülkede nisbî de olsa bir hürriyet havasının esmesine yol açmıştı. Herkes daha hür konuşabiliyordu. Partiye gösterilen ilgi günden güne artıyordu. “Herkes tek partiden kurtulmanın sevinci içindeydi” (Sertel Zekeriya, 1968:192).

İlk şaşkınlığı üzerlerinden atan Cumhuriyet Halk Fırkası idarecileri, sistemli manevralarla karşı saldırıya geçmenin hazırlıklarına başlamışlardı. Şurası açık bir gerçekti: “Cumhuriyet Halk Fırkası, iktidarı bırakmaya hazır değildi.” (Yetkin, 1997:141)

Sahte demokraside seçim sonuçları

Serbest Fırka’nın kurulmasının hemen ardından Eylül ayı sonlarında ilk yerel seçimler yapılır. CHP iktidarında bir devlet terörü ve tedhişi altında olağanüstü şartlar altında girilen seçimlerde her şeye rağmen SCF üstün bir başarı gösterir.

Seçimlerde SCF’li adayların kazandığı merkezler şunlardır: 1930 Belediye Seçimlerinin sonucunda Serbest Cumhuriyet Fırkası, toplam 502 seçim bölgesinden 31’ini kazanmayı başarmıştır.

SCF’nin kazandığı şehirler şunlardır: Armutlu (Bursa), Bademiye (İzmir), Biga (Çanakkale), Bozdoğan (Aydın), Buca (İzmir), Burgaz (İstanbul), Çine (Aydın), Dikili (İzmir), Germencik (Aydın), Gördes (Aydın), Karapınar (Aydın), Keşan (Tekirdağ), Kınık (İzmir), Kuşadası (İzmir), Ladik (Samsun), Maltepe (İstanbul), Menemen (İzmir), Merzifon (Amasya), Pınarhisar (Kırklareli), Samsun, Silifke (İçel), Söke (Aydın), Şereflihisar (İzmir), Şirince (İzmir), Umurlu (Aydın), Urla (İzmir), Üsküp (Kırklareli), Vize (Kırklareli) ve Yenipazar (Aydın). (Ertem, 2010:83)

Seçim sonrası hesaplaşma

Seçimler bitmiş ancak hesaplaşma henüz bitmemiştir! Aksine hesaplaşma daha yeni başlamaktadır...

Seçim sonrası ilk hamle SCF’den gelir ve SCF, Belediye Seçimleri esnasında meydana gelen olayları Meclis’e taşır. “SCF, seçimlerin iptal edilerek daha uygun ve sağlıklı koşullarda yenilenmesi için harekete geçti. Seçimlere hile karıştırıldığı gerekçesiyle de İçişleri Bakanı hakkında gensoru önergesi verdi” (Aydoğan ve Mahmutoğlu, 2013:140).

Devlet katında ise SCF’nin kalemi kırılmıştır ve artık infaz hükmü yazılmaktadır: “Atatürk, benim kendisine getirdiğim notları inceledikten sonra İsmet Paşa’ya şunları söyledi: İyi oldu. Memnun ol. Durumu anlamış olduk.’” (Kılıç-Turgut, 2010:272)

Çok geçmeden bu infaz hükmü Fethi Okyar’ın yüzüne okunur. Atatürk, Fethi Bey’e, “Partini şimdi feshet!” der. Böylece Fethi Bey’in Atatürk’ün emri ile kurduğu Serbest Fırka, yine Atatürk’ün tavsiyesiyle kapatılır (Kılıç-Turgut, 2010:278).

Yaşananların analizi

Üç aylık Serbest Cumhuriyet (Lâik) Fırkası macerası incelendiğinde, karşımıza örtbas edilmek istenen çıplak bir gerçek çıkar. Hilmi Uran bu gerçeği şöyle ifade eder:

“Bence, Serbest Fırka’nın feshine zaruret hâsıl olmasını, Atatürk başta olmak üzere, onun CHP ileri gelenleri arasına saldığı korkuda aramak doğru olur. Çünkü Atatürk, her iki partiyi de eli altında bulunduracağına kani iken, hâdiseler onu endişeye düşürmüştü ve ona yeni partinin umduğu gibi pek de uysal bir hâlde kalmayacağı ve idare edilir durumdan hemen çıkacağı müşahedesini vermişti.” (Uran, 2007:199)

Kemal Karpat’a göre, alt sınıflar ile üst sınıflar arasındaki kavgayı yine üst sınıflar kazanmıştır. Serbest Fırka, 1930’da Atatürk’ün teşvikiyle kurulmasına karşın, aynı yıl, partiyi gerici ve mürteci olarak değerlendiren CHP yöneticilerinin memnuniyetsizliği nedeniyle yine onun tarafından kapatıldı. Partinin temel desteği, tarımsal bölgelerden ve kentteki alt sınıf mensuplarından gelmekteydi. Bu gruplar, CHP tarafından temsil edilen bürokrasinin iktidarını yeniden sağlamlaştırmasına yol açan devletçiliğin cumhuriyetçilik ve milliyetçilik yaftası altında yeniden diriltilmesine karşı harekete geçmişti. CHP, halkın desteğini kazanamamasını, doğal olarak kendi icraatlarına ve çeşitli devlet tekellerinin denetimini elinde bulunduran parti üyelerinin gayrimeşru yollardan zenginleşmesine değil, kırsal kesimdeki gericilerin iktidar hırsına ve servet edinme arzusuna bağladı (Karpat, 2007:146-147).

Özetle, saltanat kaldırılarak kurulan Cumhuriyet rejiminin demokrasiye tahammülü 95 gün kadar sürmüş, 12 Ağustos 1930 günü kurulan “Serbest Lâik Cumhuriyet Fırkası”, 17 Kasım 1930 günü kapatılmıştır. Böylece Türkiye, yeniden çok partili hayatın başladığı 1945 yılına kadar 15 yıl sürecek kesif bir tek parti yönetimine yelken açmıştır.

 

Kaynaklar

Ağaoğlu Samet, (2013), Hayat Bir Macera, İstanbul: YKY Yay

Akyol Taha, (2009), Milliyet, 6.12.2009

Aydoğan Erdal-Mahmutoğlu, Tansu Barış, (2013), Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi Yıl: 2013, Sayı:10

Ekinci Necdet, (1997), Çok Partili Hayata Geçişte Dış Etkenler, İstanbul: T.D. Yay.

Ertem Barış, (2010), ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, Cilt: 1 Sayı: 2.12.2010

Ertunç Ahmet Cemil,(2010) Cumhuriyetin Tarihi, İstanbul: Pınar Yay.

Karaosmanoğlu Y. Kadri, (1993), Politikada 45 Yıl, İstanbul: İletişim Yay.

Karpat Kemal, (1996), Türk Demokrasi Tãrihi, İstanbul: Alfa Yay.

Karpat Kemal, (2007), Osmanlı’dan Günümüze Elitler ve Din, İstanbul: Timaş Yay.

Kılıç Ali -Turgut Hulusi, (2010), Kılıç Ali’nin Anıları, İstanbul: İş Bankası Yay.

Okyar Ali Fethi, (1980), Üç Devirde Bir Adam, İstanbul: Tercüman Yay.

Sertel Zekeriya, (1968), Hatırladıklarım, İstanbul: Yaylacık Matb.

Uran Hilmi, (2007), Meşrutiyet, Tek Parti, Çok Parti Hatıralarım, İstanbul: İş Bankası Yay.

Us Asım, (1964), Gördüklerim Duyduklarım, İstanbul: Vakıf Matb.

Yetkin Çetin, (1997), Serbest Fırka, İstanbul: T. D. Yay.