
FİLİSTİN büyük bir zulüm altında. Siyonist İsrail rejimi, şer ortakları olan ABD ve AB’nin tam desteğini alarak kuduz köpekler gibi saldırarak savunmasız Filistin halkını göz göre göre yok ediyor.
Doğu Akdeniz’in sahil bölgesinde, küçücük bir alana sıkışmış sancılı bir toprak üzerindeki Gazze’de, bir avuç insana karşı yeryüzündeki en zalim rejim olan İsrail ve suç ortakları, dünyanın gözünün içine baka baka, eşi emsali görülmemiş bir zulme iştirak etmektedirler.
Siyonist İsrail, dünyanın en büyük malî ve askerî gücü olan maşası ABD’yi arkasına alarak mazlum Filistinlilerin mallarını, canlarını ve geleceklerini azgın bir iştahla yakmakta, yıkmakta ve barbarlığın her türlü lânetli yüzüyle masum insanları katletmektedir.
Bu zulüm karşısında dünya sessiz. Çünkü dünyanın en büyük gücü ama Siyonizm kuklası olan ABD, zulmün teşvik ve tahrik edicisi olarak başrolde. Dünya sessiz; çünkü yapılacak şey sınırlı ve mahdut. Dünyanın bu azgın zulme karşı yapabildiği tek şey, Birleşmiş Milletler oylamasında işgalin sonlanması için “Hayır” oyu vermekten ibaret.
Lâkin dünya bir yana, kukla ABD ve İsrail bir yana. Bu zulmün durması için BM’de 153 ülke “Evet” dedi ama bir ABD’nin “Hayır” demesi, 153 iradeyi çöpe attı. Balık baştan kokuyor; sistemi kuranlar diğerlerine göstermelik bir söz hakkı verip son sözü kendileri söyleyecek biçimde kurmuşlar. Ne dersen boş, ne adım atarsan beyhude.
Şeytanın çocukları mazlumların kanından besleniyorlar. “ABD” diye adlandırılmış Siyonist kuklası devlet, kendi kamuoyunun baskısı olmasa yakıp yıkmayı tasvip etmekte İsrail’den daha da öne geçecek. Nitekim bu çapulcu devletin Vietnam, Irak, Suriye ve Afganistan’da ne firavunluklar yaptığı herkesin malûmu. Bereket versin ki, “insanlık” denen büyük vicdan, tam da zulme katıksız destek veren bu zalimlerin ülkelerinde tezahür ediyor. ABD ve AB kamuoylarında her geçen gün daha berrak ve daha dinamik bir hâl alan Filistin lehindeki gösteriler hükûmetler üzerinde etkili olmaya başladı. Batı halkı, bu zulme mani olmak için Siyonist kuklası rejimler üzerinde baskı yapmaya çalışıyor. İnsanlar samimî, insanlar duyarlılar ancak dünyanın en büyük askerî ve malî gücüne malik olan bu şer yapıya karşı çıkacak hiçbir ülke olmadığı için, çaresiz bir şekilde, dünyanın başına belâ olan bu firavunluğun mazlum Filistin halkını yok etmesini seyrediyorlar.
Dağılmış tespih taneleri
Dünyadan sarfınazar İslâm dünyasına bakacak olursak, bir zavallılar kafilesi görürüz. İslâm dünyası Osmanlı gibi, hepsini aynı ipte tutan bir tespihi kopardıktan sonra, tespih taneleri gibi her biri bir yere savrulmuş durumda. Daha doğrusu, Osmanlı bütününden kopan her İslâm ülkesi, emperyalizmin vesayeti altına girdi. Süreç içinde emperyalizm, bu ülkelerin kılcal damarlarına kadar sızdı ve durum öyle bir hâle geldi ki kimsenin kıpırdayacak durumu kalmadı.
İslâm ülkeleri içinde büyük bir yekûn tutan Arap dünyasına bir göz atacak olursak, onların durumu, İslâm dünyasının umumî durumundan da vahim! Ellerinde petrol ve doğalgaz kaynaklı büyük bir ekonomik güç var fakat bu ekonomik gücü bir yaptırım olarak kullanacak irade ve cesaretten yoksunlar. Nasıl yoksun olmasınlar ki? Kafalarını kaldıracak olsalar içerideki vesayet odakları harekete geçerek gerekeni yapıyorlar.
Nitekim bu durumun en açık örneğini Mısır’da gördük. Mursi zamanında emperyalizme karşı sırt dönerek geleceğini bağımsız bir politika izlemekte arayan Mısır, emperyalizmin içine yerleştirdiği vesayet odakları tarafından tertiplenen bir darbeyle menziline ulaşmaktan men edildi. Emperyalizm, Mursi’nin yerine kukla bir askerî yönetimi iş başına getirdi. Böylelikle Arapların İsrail’e karşı mücadelesinde öncü bir ülke olan Mısır’ı etkisizleştirip, Mısır’ın Filistin meselesine karşı çok duyarlı olan geleneksel damarlarını kesti.
Ancak tablo ne kadar vahim ve manzara ne kadar iç karartıcı olursa olsun, üstümüze vazife olan mücadele biçimlerinden asla kaçamayız. Evet, ortada büyük bir zulüm var ve bu zulüm, Cenab-ı Allah’ın kahır ve gazabına müstahak bir zulümdür. Zalimler çıldırmış ve şimdilik yeryüzünde onlara mani olacak bir güç ve kudret kalmamış gibi görünüyor. Zalimlerin pervasızlıklarına bakılırsa, vicdanları sinelerinden çekilmiş, merhamet ve adalet gibi beşerî değerlerse taş kesilmiş kalplerinde birer mezara dönüşmüştür. Bu demektir ki, Yüce Allah, bu zalimler topluluğundan lütuf ve ihsanlarını tek tek geri almaya başlamıştır. Bu yolun sonunda bu zalimler zümresini bekleyen acı bir akıbet vardır ve inşallah hüsrana uğrayacaklardır.
Türkiye zulme karşı dik tavrın sahibi
Filistinli mazlumların bu zulümden kurtarılması için canını dişine takarak, gece gündüz içi kan ağlayarak çalışan bir ülke var, o da Türkiye’dir. Türkiye bu yangını söndürmek için yanına kara gün dostu Katar’ı da alarak cansiperane çalışıyor, çabalıyor, yırtınıyor. Ama bu samimî çabasının ve mazlumun yanında yer alan bağımsız politikasının sonuçlarını da alıyor.
Bugün itibarıyla İsrail zulmüne başkaldıran kitlelerin doğal lideri Türkiye’dir. İsrail firavunluğu emrindeki sermaye ve medya gücüyle aleyhindeki bu faaliyetleri ne kadar engellemeye çalışırsa çalışsın, buna mani olamıyor. Bilakis Hakk’ın ve hakkaniyetin sesi olan Türkiye’nin vicdan sahibi insanlar üzerindeki tesiri gittikçe artıyor. Batı firavunluğunun yıllardır canavarlaştırdıkları Türkiye ve lideri Erdoğan, bulutlarının arkasından yeni bir güneş gibi baş göstererek zulüm, yalan, ikiyüzlülük ve vurdumduymazlık yarasalarının gözlerini kamaştırıyor.
Gazze’de mütevekkil bir halk
Gelelim Filistin halkına…
Zulüm altındaki Filistin, Hakk’a sığınmış mütevekkil bir toplum nasıl mücadele ederse, öyle mücadele ediyor. Elinden geleni ardına koymuyor, yapacaklarının azamisini yapıyor ve sonra tevekkül ediyor. Artık bundan ötesi Yüce Allah’ın takdirine kalmıştır.
Filistinliler onurlu bir halk. Filistinliler mücadeleci bir halk. Filistin, iman ile küfrün mücadelesi… Zayıf, yoksul, silah bakımından eksik ve teçhizat bakımından noksan bir millet, dünyanın en büyük güçleri tarafından desteklenen ve dünyanın en modern araçlarıyla üzerine gelen zalim İsrail’e karşı bir ölüm kalım mücadelesi veriyor. Yaralanıyor, enkaz altında kalıyor, ölüyor ama yurdunu terk etmiyor. Enkaz altından çıkan her fert, Allah’a şükredip kaldığı yerden aynı dirayetle mücadelesine devam ediyor.
Aç, susuz, evsiz, barksız, ilaçsız ve hayatı pamuk ipliğine bağlı bir halk, her şeye rağmen terk etmiyor yurdunu, terk etmiyor topraklarını. Biliyor ki, bir çıksa bir daha asla dönemeyecek. Sürgünde garip yaşamaktansa, kendi evinin içinde ve kendi yurdunun sinesinde ölmeyi yaşamaya müreccah görüyor. Üzerine bombalar yağıyor. Hem de ne bombalar… İkinci Dünya Savaşı’nın sonunu getiren atom bombalarından katbekat yoğun bir bombalanmaya maruz kaldığı hâlde bu halk direniyor. Ekmeği yok, gıdası yok, yaşama garantisi yok. Filistinlilere bakanlar, Cenab-ı Allah’ın bunların üzerine bir iman sekîneti, bir tevekkül huzuru, bir mümin cesareti indirmiş olduğunu açıkça görüyorlar.
Çocuk yaştakiler bile enkazın altından çıkar çıkmaz, bir mücadele ruhuyla Allah’a imanı dile getiriyorlar. Kadınlar, yaşlılar ve siviller topraklarını terk etmeyerek aslında mücadelenin en büyüğünü veriyorlar.
Bir düşünelim aziz okuyucu!
Evlerinde, sokaklarında, işyerlerinde ölümü bekleyerek mücadele etmek kolay mıdır? Zalimlerin insafına terk edilmiş bu mazlum halkın Cenab-ı Allah’tan başka bir koruyucusu kaldı mı? Bu mümin halkın bağrından çıkmış bir avuç çocuğundan oluşan El-Kassam Tugayları, kanlarının son damlasına kadar savaşmaya ve yurtlarını korumaya canları üzerine ant içmişler ve Siyonist İsrail ile onun arkasındaki firavunluk rejimine unutamayacakları bir ders veriyorlar. Bu mücahitler canlarıyla, kanlarıyla, yıkılmış evleriyle, altüst edilmiş kentleriyle, gıdasız ve ilaçsız bırakılmış halkıyla topyekûn bir mücadele veriyorlar. Büyük bedeller ödüyorlar. Ama hiçbir zafer bedelsiz olmaz. Hiçbir özgürlük kayıpsız ele geçmez.
Evet, Filistin direniyor. Filistin direndikçe karşısındaki firavunluk tel tel dökülüyor, itibar kaybediyor. Bu zamana kadar kurguladığı bütün algıları ve yalanlarıyla beraber çöküyor. Zalimin arkasındaki destek azalıyor ve azalıyor. Çünkü artık Filistin bir Hazreti Musa olmuş, onun bağımsızlık dâvâsı da asâya dönüşmüştür. Bu Musa, o asâ ile İsrail adlı firavunun boynuzunu er ya da geç kıracaktır.
Şüphe yok ki, İlâhî kanun, mazlumun zalime galebesi üzerinedir. Ancak bu zafer, sabırla mücadele edenlerin zaferi olarak gelir. Zaten Filistin halkı da bu sabrı göstermek ve bu bedeli ödemek üzere yalın ayak, baş kabak sahada mücadele ediyor. Siyonizm’in çelik tanklarını mini roketlerle işlevsiz hâle getiriyor. Zulmün askerlerini enkaz, kuyu ve tünellerden çıkarak cehenneme gönderiyorlar. Bir kâbusa benziyorlar. Zalimin rüyalarına girip ona ecel terleri döktürüyorlar. Gölge gibiler; görülmeden görüyor, vurulmadan vuruyorlar. Üzerlerinde Yüce Allah’ın rahmet sütresi örtülü. Zalimlerin en gelişmiş teknolojileri bu Settar sütresinin altını göremiyor.
Evet, zulmün her türlü silahı, parası, medyası var ama mazlumun da dâvâsı ve Yüce Allah’ı var. Bu mücadele, hak ile bâtılın, imanla küfrün, şeytan ile Tanrı’nın mücadelesidir. Evet, büyük bedeller ödeten, çok kanlar döken, çok canlar yakan bir mücadele olacak ama sonunda haklı olan, mutlaka zafere erişecektir.
Filistin, büyük bedeller ödeyerek uzak olmayan bir gelecekteki bağımsız devletine doğru azimle ilerliyor. İlerlerken ayaklarının altında dünyanın en gelişmiş tanklarını, dünyanın en gelişmiş silahlarını ve dünyanın en çok desteklenen zalim ordusunu ezerek bunu başarıyor. Zalimler kendilerini kudretli sanarak girdikleri bir savaştan dizlerinin üstüne çökerek çıkacaklar ve güçsüz sandıkları mazlumlar ise Hak sancağını çekerek üzerlerinden bir tufan gibi geçeceklerdir.
Ne tufanı mı? Aksa Tufanı…
Vesselâm.