“Sen ki, Fransa’nın başındaki aciz bir Macron’sun!”

Macron yeniden seçilmek için Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a muhtaç ve birçok Batılı devletin seçim kampanyasını biz süslüyoruz. Bize karşı olma imkânı verdiklerimiz, seçilme şansını elde ediyorlar. Yani boyundan büyük lâf edip çakma Napolyon rollerindeki Macron’a pabuç bırakacak hâlimiz yok!

BU aralar, alıştığımız üzere Avrupa ve ABD’de yaşanan ya da yaklaşan seçimlerin gündemi, yine Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olarak görülüyor.

Birçok ülkenin iç ve dış politikası Erdoğan’sız konuşulamıyor. Bu durumdan memnun olanların hisleri, millî duruşu güçlü olan ve belirleyici bir lidere sahip olmaktan yana yaşadıkları pozitif duygular. Rahatsız olan ama sonuca etki edemeyen küçük bir kesim ise bir türlü kabullenemeyen ve seçim ya da darbeyle görevden uzaklaştırmayı başaramayan, Türkiye’ye başka ülke başkentlerinden bakmaya alışmış kronik muhalif kesimler…

Geçtiğimiz günlerde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron dedi ki, “Bizim sorunumuz Türklerle ya da Türk halkıyla değil, Erdoğan’ın kendisiyle”

Bunu kime söylüyor? Siyâsî hayatının zirvesinde olan ve son olarak 2018 yılında 14’üncü seçim zaferini kazanan, 20 milyon 980 bin 956 oy alan, yüzde 41,85’lik oy oranına erişmiş birinci partinin lideri, 26 milyon 329 bin 920 oyla tüm oyların yüzde 52,59’unu alarak Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin işlediği mekanizmanın ilk başkanı olarak seçilen isme...

24 yılda 14 seçim kazanmış bir siyâsetçi, milletinin lideri ve Devletin başı olan Sayın Erdoğan, 1994’te yüzde 25 oranında oyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Sonra?

2002-AK Parti’yi yüzde 34,29 oyla iktidara taşıdı.

2004-Yerel seçimlerde yüzde 42’lik oy oranıyla belediyelerde üstünlük sağladı.

2007-Yüzde 46,58 oy oranına sahip olarak ikinci kez iktidar oldu.

2007-Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, referandumda yüzde 69 oyla kabul edildi.

2009-Yerel seçimlerde yüzde 39 oy oranıyla yine galip çıktı.

2010-Anayasa’da Değişiklik Referandumunda yüzde 58’lik destek buldu.

2011-Yüzde 49,83 oranında oy alarak üçüncü kez iktidar oldu.

2014-Yerel seçimlerde milletin tercihi, yüzde 45’lik oranla bir kez daha AK Parti oldu.

2014-Erdoğan, yüzde 51,65’le “halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanı” oldu.

Haziran 2015-Yüzde 40,87 ile AK Parti sandıktan birinci çıktı.

Kasım 2015-AK Parti yüzde 49,5’lik oy oranıyla tek başına iktidar oldu.

2017-Anayasa’da Değişiklik Referandumunda halkın yüzde 51,41’i “Evet” diyerek Erdoğan’ın tercihini destekledi.

2018-Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 52,59 oy oranıyla ilk turda yeni sistemin işlediği ilk Cumhurbaşkanı seçilirken, AK Parti de yüzde 41,85’le seçimden birinci parti olarak çıktı.

Peki, böyle bir lider için milletimiz ne demez?

Milletimiz der ki…

Ey Macron! Sen kimsin ki, Türk halkıyla problemin olacak ya da olmayacak? Sen kimsin ki, oy vermiş olayım ya da olmayayım, benim Devletimin başı, Cumhurbaşkanım olan kişiyle sorunun olduğunu söylersin?

Ey Macron! Senin dedelerinin tâcını koruyan bir ecdâdın torununa böyle konuşabileceğini kim söyledi?

2017’de seçildin ve 2022’de yeniden seçilmek için şimdiden işin kolayına kaçıp Türkiye ve Erdoğan düşmanlığına sarılıyorsun. Gerisini Fransızlar düşünsün, bize hava hoş! Ama kendini tartmadan, aynaya bakıp hâddini bilmeden ileri geri konuşunca, komik olmaktan ötede, daha gülünç oluyor.

Bu tür sataşmalar için Sayın Erdoğan geçmişte Kanûnî Sultan Süleyman’ın deden Fransuva’ya dediği gibi şöyle bir seslense, ne diyeceksin?

“Ben, ecdâdım olan Alparslan’ın, Kanûnî’nin ve Fatih’in torunu, Abdülhamid Han ve Mustafa Kemal Atatürk’ün emânetinin bekçisi, yüce Türk milletinin seçtiği ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ım…

Ben ki, siyasete öğrencilik yıllarında başlamış, eğitim ve spor hayatımın yanında kültürel faaliyetler ve siyâsî çalışmalar içinde bulunmuş, içinde yaşadığım toplumun ve torunu olduğumuz ecdâdımızın izinde yürümeye gayret eden, -büyüklenmekten Allah’a sığınırım- naçizane bir kul olarak yüce Türk milletin hizmetine ve Allah’ın rızâsına tâlib olmuş bir vatan evlâdıyım.

Bu yolculukta Allah’ın izni ve milletimizin teveccühü ile siyâsette başladığım gençlik kolları başkanlığından ilçe ve il başkanlığına, büyükşehir belediye başkanlığından milletvekilliğine, genel başkanlıktan Başbakanlığa ve Cumhurbaşkanlığına kadar her kademe ve seviyede milletimle kol kola yürümüş bir millet evlâdıyım…

Ben ki, atalarımızdan devraldığımız binlerce yıllık Türk devlet geleneğinin zirvesi olan bu görev ile mücadele mâkâmında bulunmanın gereği, senin ağababalarına nasip olmayacak kadar temiz ve namuslu bir millet ve devlet geleneğinin liderliğinde, millet ve devlet olarak geçmişinden cesaret alan bir anlayışla milletimle geleceğimize yürüyorum.

Peki, ya sen kimsin?

Sen ki, sadece Fransa ülkesinde ikinci kez seçilmeyi hayâl eden bir Macron’sun!

Öyle ki, bankacılıktan sonra siyâset sahnesine paraşütle inip tesadüfen seçilmiş birisin. Henüz hiçbir siyâsî görevde rüştünü ispatlayamamış ve ikinci kez bir göreve seçilebilme başarısını bile yaşamamış birisin. 

Ey Macron!

İşittiğime göre demişsin ki, ‘Bizim sorunumuz Türklerle değil, sadece Erdoğan’la’. Tüm Avrupa’yı da bana karşı olmaya çağırmışsın… Senin de başvurduğun gibi, görüyorsun, birkaç yüzyıl önce dedelerimin tâc giydirdiği kralların ülkesi olan bazı devletlerde de şimdilerde hükûmet seçtirmek bana nasip oluyor. Zamanında atalarımın bir paşasını/valisini görevlendirerek yaptığı gibi, ülkelere kral tayin etme işi, şimdilerde yine bana nasip oluyor. Yani deden Fransuva’yı himâye ettiğimiz gibi, şimdi de her seçime giren Avrupalı siyâsetçiye Erdoğan karşıtlığı fırsatı sunarak seçim kazandırıyorum.

Yani sen, küçük Macron, deden Fransuva gibi yine bize muhtaçsın. Hiçbir şey elde edemeyeceğini bile bile, sırf seçim kazanmak için Doğu Akdeniz’de hoplayıp zıplıyorsun. Yunanistan’ı öne itip Avrupa’yı yanına çağırıyorsun. Böylece gireceğin seçimde yeniden seçilmek ve bugünkü gibi aciz bir başkan olmak için benim düşmanlığıma ihtiyaç duyuyorsun.

Ey Macron!

Ben ki, senin ağababalarınla siyâsî hayatım boyunca mücadele ettim, 2013 yılında Gezi Olayları, 17-25 Aralık’ta (2013) sözde yargı ve polis darbesi ve sonra 15 Temmuz’da (2016) açıkça tüm yetiştirilen hainlerin darbe girişimi ile yüzleştim. Bu bâdirelerin hepsini senin ‘Sorunumuz yok’ dediğin kahraman Türk milleti ile omuz omuza, ölümüne mücadele vererek aştım.

Sen ki, sadece Sarı Yeleklilerin korkusuyla aylarca sarayından çıkamadın; şimdi de batmakta olan Avrupa gemisini yardıma çağırıp, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı senaryosu ile yeniden seçilmeyi hayâl ediyorsun!

“Büyü de gel çocuk, büyü de gel”!

Sayemde seçil de gel!

Gemilerinle, jetskinle gel…

Güvendiğin Avrupalı dostlarınla gel! Hattâ toplu mezarların sorumlusu, savaş suçlusu, terörist Hafter’i de yanına alıp gel…

Yunanistan burada zaten, onu öne itip kendini gizlemeden gel!

Ecdâdımızın hatırası gereği, yüzyıllardır Afrika’da ve Ortadoğu’da öldürdüğünüz, her türlü işkence ile sömürgeleştirip köleleştirdiğiniz tüm mazlumların hatırına gel!

Hattâ Birinci Dünya Savaşı’nda Anadolu’ya göz dikme hâdsizliğinizden dolayı yarım kalan hesabı görelim, lütfen gel!”

Türk milleti seni bekliyor Macron (!)

Eğer Fransa’yı İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların yaptığından beter yapmazsak, bize gönül koyabilirler. Ancak Frnasa tek başına hiç çıkmadı karşımıza, çıkamaz da… Yine bildik yöntemlerle birkaç kukla devleti kışkırtıp, beslediğiniz terör örgütlerini üzerimize salıp, Avrupa’yı peşine takıp dört bir taraftan gelmek istiyor.

Ama Macron unutmamalı ki, sayesinde seçilmeyi umduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, onun yaşı kadar siyâset yapmışlığı ve mücadele hayatı var! Ayrıca arkasında koskoca Türk Devleti ve yüce Türk milleti hazır!

Hani Macron,  “Türkleri seviyorum ama Erdoğan’ı sevmiyorum” diyor ya, kendisini Almanlardan daha çok seveceğimizden hiç tereddüdü olmamalı(!). Hattâ içlerindeki Cezayirli, Tunuslu, Libyalı ve diğer Afrikalı milletlerle bir araya gelen Avrupalı Türkler dahi karşısına çıkacak olanı sevebilir(!).

Fransa, kendisi ile beraber tüm Avrupa’yı çökertmek istiyor ama Avrupa dediği ülkelerin her birinin başka başka dertleri var.

Almanya’nın ensesinde Rusya var meselâ. İngiltere zaten ayrıldı ve “Bana güvenmeyin!” dedi.

Amerika, Avrupa ülkelerine, “NATO’nun bedelini ödeyin” diyor ve burunlarını sürtüyor.

Ukrayna ve Polonya teyakkuzda, Belarus ise Rusya’nın sayılır… Bulgaristan, “Türkiye ile kavga etmem” derken, Yunanistan da mahalleyi ayağa kaldırmanın derdinde…

İspanya’nın hiç karışacak hâli yok, İtalya da “Kendi işime bakarım” diyor. Türklerle iş yapıp kazanmak varken, neden savaşsın ve bir de darboğazdayken para harcayıp savaşsın?

Kim var meydanda? İsrail’in gazına gelen bir Fransa, Fransa’nın gazına gelen bir Yunanistan...

Bir Yunan milletvekilinin dediği gibi, Fransa’ya güvenip Türklerle kapışmak deliliktir. Yine dayak yiyen Yunanlar olacak ama bu kez iş, öyle kolay kapanmaz, sadece denize dökülmekle bitmez.

Uzun lâfın kısası, Macron yeniden seçilmek için Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a muhtaç ve birçok Batılı devletin seçim kampanyasını biz süslüyoruz. Bize karşı olma imkânı verdiklerimiz, seçilme şansını elde ediyorlar.

Yani boyundan büyük lâf edip çakma Napolyon rollerindeki Macron’a pabuç bırakacak hâlimiz yok!

Yeniden seçilmesi bizim için de faydalı olacak gibi duruyor. Gerisini Fransızlar, Yunanlar ve zoraki ortakları olan eski dostları Almanlar düşünsün...