BU aralar,
alıştığımız üzere Avrupa ve ABD’de yaşanan ya da yaklaşan seçimlerin gündemi, yine
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olarak görülüyor.
Birçok
ülkenin iç ve dış politikası Erdoğan’sız konuşulamıyor. Bu durumdan memnun
olanların hisleri, millî duruşu güçlü olan ve belirleyici bir lidere sahip
olmaktan yana yaşadıkları pozitif duygular. Rahatsız olan ama sonuca etki
edemeyen küçük bir kesim ise bir türlü kabullenemeyen ve seçim ya da darbeyle
görevden uzaklaştırmayı başaramayan, Türkiye’ye başka ülke başkentlerinden
bakmaya alışmış kronik muhalif kesimler…
Geçtiğimiz
günlerde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron dedi ki, “Bizim sorunumuz Türklerle ya da Türk halkıyla değil, Erdoğan’ın
kendisiyle”…
Bunu
kime söylüyor? Siyâsî hayatının zirvesinde olan ve son olarak 2018 yılında 14’üncü seçim zaferini kazanan, 20 milyon 980 bin 956 oy
alan, yüzde 41,85’lik oy oranına erişmiş birinci partinin lideri, 26 milyon 329
bin 920 oyla tüm oyların yüzde 52,59’unu alarak Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin
işlediği mekanizmanın ilk başkanı olarak seçilen isme...
24 yılda 14 seçim kazanmış bir siyâsetçi, milletinin lideri ve
Devletin başı olan Sayın Erdoğan, 1994’te yüzde
25 oranında oyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Sonra?
2002-AK
Parti’yi yüzde 34,29 oyla iktidara taşıdı.
2004-Yerel
seçimlerde yüzde 42’lik oy oranıyla belediyelerde üstünlük sağladı.
2007-Yüzde
46,58 oy oranına sahip olarak ikinci kez iktidar oldu.
2007-Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesi, referandumda yüzde 69 oyla kabul edildi.
2009-Yerel
seçimlerde yüzde 39 oy oranıyla yine galip çıktı.
2010-Anayasa’da
Değişiklik Referandumunda yüzde 58’lik destek buldu.
2011-Yüzde
49,83 oranında oy alarak üçüncü kez iktidar oldu.
2014-Yerel
seçimlerde milletin tercihi, yüzde 45’lik oranla bir kez daha AK Parti oldu.
2014-Erdoğan,
yüzde 51,65’le “halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanı” oldu.
Haziran
2015-Yüzde 40,87 ile AK Parti sandıktan birinci çıktı.
Kasım
2015-AK Parti yüzde 49,5’lik oy oranıyla tek başına iktidar oldu.
2017-Anayasa’da
Değişiklik Referandumunda halkın yüzde 51,41’i “Evet” diyerek Erdoğan’ın
tercihini destekledi.
2018-Recep
Tayyip Erdoğan, yüzde 52,59 oy oranıyla ilk turda yeni sistemin işlediği ilk
Cumhurbaşkanı seçilirken, AK Parti de yüzde 41,85’le seçimden birinci parti
olarak çıktı.
Peki,
böyle bir lider için milletimiz ne demez?
Milletimiz
der ki…
Ey
Macron! Sen kimsin ki, Türk halkıyla problemin olacak ya da olmayacak? Sen
kimsin ki, oy vermiş olayım ya da olmayayım, benim Devletimin başı, Cumhurbaşkanım
olan kişiyle sorunun olduğunu söylersin?
Ey
Macron! Senin dedelerinin tâcını koruyan bir ecdâdın torununa böyle
konuşabileceğini kim söyledi?
2017’de
seçildin ve 2022’de yeniden seçilmek için şimdiden işin kolayına kaçıp Türkiye
ve Erdoğan düşmanlığına sarılıyorsun. Gerisini Fransızlar düşünsün, bize hava
hoş! Ama kendini tartmadan, aynaya bakıp hâddini bilmeden ileri geri konuşunca,
komik olmaktan ötede, daha gülünç oluyor.
Bu
tür sataşmalar için Sayın Erdoğan geçmişte Kanûnî Sultan Süleyman’ın deden
Fransuva’ya dediği gibi şöyle bir seslense, ne diyeceksin?
“Ben, ecdâdım olan
Alparslan’ın, Kanûnî’nin ve Fatih’in torunu, Abdülhamid Han ve Mustafa Kemal
Atatürk’ün emânetinin bekçisi, yüce Türk milletinin seçtiği ve Türkiye
Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ım…
Ben ki, siyasete
öğrencilik yıllarında başlamış, eğitim ve spor hayatımın yanında kültürel faaliyetler
ve siyâsî çalışmalar içinde bulunmuş, içinde yaşadığım toplumun ve torunu
olduğumuz ecdâdımızın izinde yürümeye gayret eden, -büyüklenmekten Allah’a sığınırım-
naçizane bir kul olarak yüce Türk milletin hizmetine ve Allah’ın rızâsına tâlib
olmuş bir vatan evlâdıyım.
Bu yolculukta Allah’ın
izni ve milletimizin teveccühü ile siyâsette başladığım gençlik kolları
başkanlığından ilçe ve il başkanlığına, büyükşehir belediye başkanlığından
milletvekilliğine, genel başkanlıktan Başbakanlığa ve Cumhurbaşkanlığına kadar
her kademe ve seviyede milletimle kol kola yürümüş bir millet evlâdıyım…
Ben ki,
atalarımızdan devraldığımız binlerce yıllık Türk devlet geleneğinin zirvesi
olan bu görev ile mücadele mâkâmında bulunmanın gereği, senin ağababalarına
nasip olmayacak kadar temiz ve namuslu bir millet ve devlet geleneğinin
liderliğinde, millet ve devlet olarak geçmişinden cesaret alan bir anlayışla milletimle
geleceğimize yürüyorum.
Peki, ya sen
kimsin?
Sen ki, sadece
Fransa ülkesinde ikinci kez seçilmeyi hayâl eden bir Macron’sun!
Öyle ki,
bankacılıktan sonra siyâset sahnesine paraşütle inip tesadüfen seçilmiş
birisin. Henüz hiçbir siyâsî görevde rüştünü ispatlayamamış ve ikinci kez bir
göreve seçilebilme başarısını bile yaşamamış birisin.
Ey Macron!
İşittiğime göre
demişsin ki, ‘Bizim sorunumuz Türklerle değil, sadece Erdoğan’la’. Tüm
Avrupa’yı da bana karşı olmaya çağırmışsın… Senin de başvurduğun gibi,
görüyorsun, birkaç yüzyıl önce dedelerimin tâc giydirdiği kralların ülkesi olan
bazı devletlerde de şimdilerde hükûmet seçtirmek bana nasip oluyor. Zamanında
atalarımın bir paşasını/valisini görevlendirerek yaptığı gibi, ülkelere kral
tayin etme işi, şimdilerde yine bana nasip oluyor. Yani deden Fransuva’yı himâye
ettiğimiz gibi, şimdi de her seçime giren Avrupalı siyâsetçiye Erdoğan
karşıtlığı fırsatı sunarak seçim kazandırıyorum.
Yani sen, küçük
Macron, deden Fransuva gibi yine bize muhtaçsın. Hiçbir şey elde edemeyeceğini
bile bile, sırf seçim kazanmak için Doğu Akdeniz’de hoplayıp zıplıyorsun. Yunanistan’ı
öne itip Avrupa’yı yanına çağırıyorsun. Böylece gireceğin seçimde yeniden seçilmek
ve bugünkü gibi aciz bir başkan olmak için benim düşmanlığıma ihtiyaç
duyuyorsun.
Ey Macron!
Ben ki, senin
ağababalarınla siyâsî hayatım boyunca mücadele ettim, 2013 yılında Gezi
Olayları, 17-25 Aralık’ta (2013) sözde yargı ve polis darbesi ve sonra 15
Temmuz’da (2016) açıkça tüm yetiştirilen hainlerin darbe girişimi ile
yüzleştim. Bu bâdirelerin hepsini senin ‘Sorunumuz yok’ dediğin kahraman Türk milleti
ile omuz omuza, ölümüne mücadele vererek aştım.
Sen ki, sadece
Sarı Yeleklilerin korkusuyla aylarca sarayından çıkamadın; şimdi de batmakta
olan Avrupa gemisini yardıma çağırıp, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı senaryosu
ile yeniden seçilmeyi hayâl ediyorsun!
“Büyü de gel
çocuk, büyü de gel”!
Sayemde seçil de
gel!
Gemilerinle,
jetskinle gel…
Güvendiğin
Avrupalı dostlarınla gel! Hattâ toplu mezarların sorumlusu, savaş suçlusu, terörist
Hafter’i de yanına alıp gel…
Yunanistan burada
zaten, onu öne itip kendini gizlemeden gel!
Ecdâdımızın
hatırası gereği, yüzyıllardır Afrika’da ve Ortadoğu’da öldürdüğünüz, her türlü
işkence ile sömürgeleştirip köleleştirdiğiniz tüm mazlumların hatırına gel!
Hattâ Birinci
Dünya Savaşı’nda Anadolu’ya göz dikme hâdsizliğinizden dolayı yarım kalan
hesabı görelim, lütfen gel!”
Türk
milleti seni bekliyor Macron (!)
Eğer
Fransa’yı İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların yaptığından beter yapmazsak, bize gönül
koyabilirler. Ancak Frnasa tek başına hiç çıkmadı karşımıza, çıkamaz da… Yine
bildik yöntemlerle birkaç kukla devleti kışkırtıp, beslediğiniz terör
örgütlerini üzerimize salıp, Avrupa’yı peşine takıp dört bir taraftan gelmek
istiyor.
Ama
Macron unutmamalı ki, sayesinde seçilmeyi umduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, onun yaşı kadar siyâset yapmışlığı ve mücadele
hayatı var! Ayrıca arkasında koskoca Türk Devleti ve yüce Türk milleti hazır!
Hani
Macron, “Türkleri seviyorum ama
Erdoğan’ı sevmiyorum” diyor ya, kendisini Almanlardan daha çok seveceğimizden
hiç tereddüdü olmamalı(!). Hattâ içlerindeki Cezayirli, Tunuslu, Libyalı ve
diğer Afrikalı milletlerle bir araya gelen Avrupalı Türkler dahi karşısına
çıkacak olanı sevebilir(!).
Fransa,
kendisi ile beraber tüm Avrupa’yı çökertmek istiyor ama Avrupa dediği ülkelerin
her birinin başka başka dertleri var.
Almanya’nın
ensesinde Rusya var meselâ. İngiltere zaten ayrıldı ve “Bana güvenmeyin!” dedi.
Amerika,
Avrupa ülkelerine, “NATO’nun bedelini ödeyin” diyor ve burunlarını sürtüyor.
Ukrayna
ve Polonya teyakkuzda, Belarus ise Rusya’nın sayılır… Bulgaristan, “Türkiye ile
kavga etmem” derken, Yunanistan da mahalleyi ayağa kaldırmanın derdinde…
İspanya’nın
hiç karışacak hâli yok, İtalya da “Kendi
işime bakarım” diyor. Türklerle iş yapıp kazanmak varken, neden savaşsın ve
bir de darboğazdayken para harcayıp savaşsın?
Kim
var meydanda? İsrail’in gazına gelen bir Fransa, Fransa’nın gazına gelen bir
Yunanistan...
Bir
Yunan milletvekilinin dediği gibi, Fransa’ya güvenip Türklerle kapışmak
deliliktir. Yine dayak yiyen Yunanlar olacak ama bu kez iş, öyle kolay
kapanmaz, sadece denize dökülmekle bitmez.
Uzun
lâfın kısası, Macron yeniden seçilmek için Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a
muhtaç ve birçok Batılı devletin seçim kampanyasını biz süslüyoruz. Bize karşı
olma imkânı verdiklerimiz, seçilme şansını elde ediyorlar.
Yani
boyundan büyük lâf edip çakma Napolyon rollerindeki Macron’a pabuç bırakacak
hâlimiz yok!
Yeniden seçilmesi bizim için de faydalı olacak gibi duruyor. Gerisini Fransızlar, Yunanlar ve zoraki ortakları olan eski dostları Almanlar düşünsün...