İŞARET, “sembol”
demektir. İşaret ve sembolün ya da bunlarla bir şeyler anlatmanın bir adı da
remizdir. Remiz, üstü kapalı anlatım olarak görülebilir.
Başımızı kaldırıp bir
baktığımızda, cadde ve sokaklarda ya da sanal dünyada binlerce sembol görürüz. Ülkeler,
para birimlerindeki sembollerini ilk bakışta insanlara bir anlam yükleme aracı
olarak kullanırlar.
Para ile semboller arasındaki
ortak yönün “güvenilecek liman” algısını çağrıştırmasına özen gösterilir. Semboller,
bazen birer haberleşme aracı olarak da kullanılırlar.
Son zamanlarda çekilen tarihî
dizilerde çokça sembol kullanılmaktadır. Bunlardan en dikkat çekeni, yağmur
damlasının şeklini gösteren tasarımlardır.
Her devir kendi sembolünü ortaya
koyar.
Bu konuda konuşulmaya başlanınca
ilk akla gelenlerden birinin hiç şüphesiz Masonik işaret ve semboller olduğu
bir gerçektir. Gözünü sadece bu dünyaya odaklamış bir anlayışın her tarafta
kendilerinin varlığını öne çıkarma gayreti içerisinde olduğu anlaşılır.
Bu dünyevî sembollerin odağında
ise “tek göz” ve “güç” olması, tükenişin yükseliş olarak gösterilmesinden başka
bir şey değildir. Fikir ve tecrübe açısından elde edilen bilimsel bilgi ile güç
merkezli canlılığa dönüştürülmesi, bilginin “nar” tarafını ortaya koyar. Ayrıca
“tek gözü” ahiretin görülmemesi olarak yorumlamak da yanlış olmaz. Zira Deccâl
de “tek gözlü” olacaktır. Zaten burada bir bitiş, katılaşma ve çürüme ortaya
çıkıyor.
Bilgi afakta ve enfüste arayışını
hak için yapıp işaretin sahibine ulaşmasıyla “nur” olarak ortalığı aydınlatır. Burada
insanlar çok fazla işareti sembolleştirip ortalığa sürmezler. Çünkü atomdan
galaksilere kadar her şey birer işaret, birer semboldür.
Diğer bir ifadeyle plâstik
düşünce sahipleri, istedikleri kadar çöp kutularındaki sembollerini
parlatsınlar, zerre miktar değeri olmaz. Fâniye giden her sembol yok olmaya
mahkûmdur.
Mistik öğretilerin, metafizik
kavramların ve melekût âlemlerin anlaşılmasında sembolik kavramlar önemli bir
yere sahiptir.
Mevcut fizik evreni sadece
bilimsel çerçevede ele alan Batı düşüncesi, kendi ipini çekip tarihin tozlu
raflarına gitmek üzeredir. Özünü koruyan mânâ sembolleri, hem fizik, hem de
metafizik evrenin her tarafını kuşatmıştır.
Gerektiğinde ve ihtiyaca göre
ruhun coşkusunu aşikâr etmenin başlangıcında semboller birer esere dönüştürülmüştür.
Bunu en iyi şekilde inşâ edenler, evrende var olan bütün eserlerin birer sembol
ve işaret olduğunu gördüklerinde “okuma” işlemine geçmişlerdir. Okumadan bu
sembollerin öz mânâsını görmediklerini derk etmişlerdir.
Okumaya başlanınca eserdeki İlâhî
İsimlerin Zât’a perde oldukları görülür. Her bir işaret birer semboldür
aslında. Harfler ve harflerin şekilleri de birer semboldür. Okumasını bilen ve
gören akıl, bunların perde arkasını ve sırrı da görür.
İnsanın yaşadığı derin ve
karmaşık duyguların harflerde bir iletişimi, harfler ile de hakikatle birer
bağı vardır. Bazen bir iz, bir harf ve işaret bütün arzuların tercümanı olur. Karşı
tarafa anlatılamayan, güçlük çekilen esrarengiz olgu, durum, fikir, heyecan ve
ruhun hâlleri işaret, harf ve semboller ile tam olarak anlatılabilir.
Bazen bir insana gülümsemenin,
tebessüm etmenin içeriğini bir kitapla anlatmak mümkün değildir. Bazen bir şe’n
ise bütün kapıları açabilir. Anlatmakta güçlük çekilen durumlarda semantik
derinliğin kaybedilmemesi, baş veya el işareti
ile sağlanabilir.
Baş ve el
işareti bazen bir kişi, bir grup veya bir toplumun hepsini koruyabilir. Bazen
bir rükû bin kitap eder, gönülleri sular, çorak gönülleri yeşertir. Okumaktan
maksat, bir lisan bilinmeyen yerde bir duygu ve düşünceyi ona mevzu olmayan
başka lafızlarla ifade etmektir.
Gündüzün iki ucu
gelenek öğretisinde işârî mânâ söz ve hikmetlerini ortaya koyar. Uc, bilimin
sınırı, ilmin basamağıdır. Özel değerler, ucu açık alâmet ve soyut kavramlar
işaret ve semboller ile kör akla bile görülür.
Harfler
kelimeleri oluşturmaya başladığında âlemleri de inşâ ederler. Her bir harf bir
dünya iken, her bir kelime yeni bir âleme dönüşür. Her metin yazanı gösterdiği
gibi, her bir harf ve kelime de semantik dünyada steril hayatların izini gösterir.
Holistik dünya kapılarını açan her kişi yeni bir âlemde kendini aktör olarak
bulur. Her bir harfin, her bir kelimenin sınırsız huzur ve olgunluk verdiği
sembolik âlemlerde “kendisini okuyanlar” ne mutludur!