Şehitler üzerinden Suriyeli düşmanlığı yapanların mihmandarı CHP

Durumu, Suriyeli sığınmacıları korumak noktasına taşıma gayretinde olan bu paylaşımlar azımsanacak sayıda değil maalesef. Oysa sınır ötesinde olmamızın sebebi Suriyelileri değil, sınırlarımızı korumak, sınırımızda bir terör devleti kurulmasını önlemek. Buradan bakmayı becerebilirsek, Suriyeli sığınmacıların varlığı üzerinden şehit kanını değersizleştirmekten vazgeçebiliriz...

SURİYE’den gelen şehit haberiyle içimize ateş düştü yine. Ama ailelerinin acısını tahmin bile edemeyiz elbette. Allâh, o acıyı kimseye tattırmasın!

Birileri ise son iki şehidimiz üzerinden kıyameti koparmaya, Hükûmet’e siyâsî fatura kesmeye çalışıyor.

Her zaman söyleriz, dinleriz; gece sıcak yatağımızda rahat uyuyor, sınırlarımızın düşman tehdidinden korunduğunu biliyorsak, bunun kahramanları polislerimiz ve askerlerimizdir. Erdoğan’ın bir zaman söylediği, gerçekliği herkes tarafından bilindiği hâlde başka yerlere çekilen o sözünü hatırlayalım: “Askerlik, yan gelip yatma yeri değildir.”

Evet, polislik ve askerlik bir meslektir ve hayatî tehlike, bu mesleklerin tabiatındandır. Evine dönebilmek, yavuklusuna, anasına, çocuğuna kavuşmak hayâliyle gitse de işine, her polis ve her asker şehâdeti de koyar çantasına. Kimileri aldıkları maaşa imrenir, kimileri Peygamber’e (sav) komşu olma potansiyeline… Kimileri de, “Kaç al bayraklı tabut gelirse o kadar vururuz hükûmete” derdindedir...

Kılıçdaroğlu’nun, “İki yılda tüm Suriyelileri evlerine göndereceğiz” densizliğinin üzerinden çok geçmeden gelen bu şehit haberleri de gene iştah kabartmış görünüyor. Suriyeli olup olmadığını bile bilmediğimiz genç erkeklerin piknikte, plajda, eğlencede çekilmiş fotoğraflarıyla yan yana paylaştıkları şehit fotoğraflarını, “Onlar keyfini sürerken benim askerim şehit düşüyor” benzeri başlıklarla paylaşıyorlar.

Daha çok taze bir deneyimimiz var hâlbuki: 15 Temmuz… O gece abdestini alıp vatanı kurtarmak uğruna şehâdete koşanlar varken, bankamatiklere koşan, açık buldukları marketleri, benzinlikleri yağmalarcasına alışveriş yapanlara lâf etmişler miydi bu hâdlerini bilmezler acaba? Soru ağır olsa da cevap çok net: Hayır!

Şunu tekrar hatırlamakta fayda var ki, orada yaşanan, iki devlet arsındaki bir işgal savaşı değil.

Faraza, Irak, komşusu Suriye’yi işgale yeltenseydi de Suriyeliler korkup kaçsa ve bize sığınsaydı, biz de veryansın ederdik “Nerede sizin vatan sevginiz, imanınız?” diye. Ancak olay bu kadar basit değil. Elinde kendini savunmak için hiçbir imkânı olmayan insanların havadan ve karadan bombalanarak sınırlara sürüldüğü ya da ölüme mecbur bırakıldığı bir gayr-ı insânî ve orantısız güç var ortada. Milyonlarca insanın orada kalmaya inat etmesi, milyonlarca ölüme sebep olurdu da, Rejime direnmeye yetmezdi maalesef.

Evet, keşke hiç olmasaydı, keşke Esed insanlık suçları işlememiş olsaydı, keşke milyonlarca insan evlerini, arabalarını, işlerini, sevdiklerini, anılarını, akrabalarını bırakıp hayatlarını kurtarmak zorunda kalmasalardı… Ama oldu! Bize düşen, mazlumun yanında olup şartları makul hâle getirmek ve herkesin kendi vatanında yaşama özgürlüğüne ulaşmasını sağlamak… Bu, bizim millî menfaatimize yani sınırda bize tehlike oluşturmayacak bir yerleşim hedefimize de uygun olandır.

Beklenen düzeyde olmasa da güvenli bölgelere dönen Suriyelilerin olması, doğru yolda olduğumuzu da gösteriyor zaten. 

Durumu, Suriyeli sığınmacıları korumak noktasına taşıma gayretinde olan bu paylaşımlar azımsanacak sayıda değil maalesef. Oysa sınır ötesinde olmamızın sebebi Suriyelileri değil, sınırlarımızı korumak, sınırımızda bir terör devleti kurulmasını önlemek. Buradan bakmayı becerebilirsek, Suriyeli sığınmacıların varlığı üzerinden şehit kanını değersizleştirmekten vazgeçebiliriz. Yani Türkiye’de hiç Suriyeli olmasa, hepsi -birilerinin dediği gibi- vatanlarını korumak için kendi topraklarında kalmış olsalardı da biz bugün Suriye’de olacak ve şu âna kadar aldığımız şehit haberlerini alabilir olacaktık. Çünkü bizi vuran, o toprakların sahibi değil, bizim topraklarımızda gözü olanlar!

Biz orada olmasaydık onlar burada olacaklardı onlarca yıl olduğu gibi…

***

Gelelim CHP Genel Başkanı’nın cahillik kokan video mesajına...

Hükûmet olduklarında beş önceliklerinden biriymiş Suriyeli sığınmacılar… AB sormuş genel müdüre “Ne yapacağız bu Suriyelileri?” diye. O da demiş ki, “Size gelinceye kadar Suriyelilere sesiniz çıkmadı, şimdi şikâyet ediyorsunuz”, “Elinizi cebinize atacaksınız”… Bir şaşırdık, bir şaşırdık ki sormayın! Hem AB’nin kendisine akıl danışmasına, hem de böyle dâhiyane bir çözüm bulmuş olmasına şaşırdık. Biz bunu nasıl düşünemedik daha önce?

Allâh akıl fikir versin Kemal Bey, senelerdir Avrupa’ya her seslenişinde, verdikleri maddî sözleri tutmadıklarını haykıran Erdoğan değil mi? Biz bu işin maddî yükünü paylaşamamış olmaktan yakınmadık mı senelerdir?

Bir de anısını anlatmış Suriyelilerin ucuz işçi olmasıyla ilgili. Aman bunu AB’ye gittiğinizde anlatmayın el âleme! Gülerler ve derler ki, “Siz 70’lerde Almanya’ya geldiğinizde de bizimkilerin yarı fiyatına çalışıyordunuz, ne olacak ki?”.

Haydi dikte yoluyla siyaset yaptığınız için beyniniz kirada, kulaklarınız tıkalı, gözünüz mühürlü diyelim; peki, patronlarınızın bile Suriye rejimiyle iş tutmayı bıraktığını bilmiyor musunuz ki “Suriye ile ilişkilerimizi düzelteceğiz” diyebiliyorsunuz? Kiminle düzelteceksiniz ilişkileri? Esed’in en büyük destekçisi Rusya bile “geçiş hükûmeti” formülüne sıcak bakmaya başlamışken, siz kiminle iyi ilişki kurmayı plânlıyorsunuz? Suriye topraklarında Rejiminin bir tek dostu kalmıştır, o da terör örgütü PKK/YPG! Onların derdi de “Esed kalsın ki biz de bu topraklarda rahatça terör estirebilelim” derdidir. Zira Esed, Türkiye’ye saldırma cesaretini kendinde bulamadığı için “herkesin taşeronu” olan terör örgütüne hayat alanı sağlayarak bize vurmanın derdindedir...

Gelelim müdür beyin “tarihe not düşen” video mesajında cehaletin zirve yaptığı cümleye: “Suriye’de büyükelçilikler açacağız!”

Vay vay vay!

Suriye ne zaman bölündü de birkaç devlet çıktı içinden; hem de biz bölünmesin diye canımızı ortaya koyarken?!

Kemal Bey! Bir devlette bir büyükelçilik olur. Birden fazla temsilcilik açma niyetiniz varsa, konsolosluklar açarsınız. Ama beklentiniz o topraklarda bir sözde Kürt/terör devleti, bir Sünnî, bir de Şiî devleti kurmak yani Suriye’yi parçalamaksa, o zaman işler değişir tabiî… Dediğiniz gibi “büyükelçilikler” açarsınız o zaman; hâlâ Türkiye diye bir devlet ya da bizim diplomatik temsilcilerimize ihtiyaç kalırsa tabiî...

***

Velhasıl, derdimiz Suriyelilerden önce sınır güvenliğimiz. Derdimiz, sınır güvenliğimizi dert etmeyen “içimizdeki İrlandalılar”. Derdimiz, çapsız politikacıların mesnetsiz açıklamalarını kendine ışık zanneden “medenî cahiller”. Allâh, bu dertlerle uğraşırken yardımcımız olsun!

Ne mutlu şehâdeti bilerek yola çıkanlara!

Ne mutlu bu yolda şehâdet mertebesine ulaşanlara!