ASIRLARDIR dinmeyen acı: Kerbela… Hz. Muhammed’in (SAS) torunu Hz. Hüseyin ve 71 yakınının Kerbela Çölü’nde Yezid bin Muaviye’nin adamlarınca şehit edilmesinin üzerinden 1344 yıl geçti.
10 Muharrem 61 (10 Ekim 680)’de Kerbela’da neler oldu? Gönül sızlatan bu elim olayı doğru anlayabilmek için, “Kerbela olayı hangi sebeplerle doğdu? Hz. Hüseyin Kûfe’ye niçin gitti, başına bu sıkıntılar neden geldi? Medine’de ya da Mekke’de kalamaz mıydı?”gibi soruları cevaplandırmak gerekir.
Hz. Hüseyin, takva sahibi bir insandı. Kur’ân’dan hâzalan, âyetlerin derin anlamları üzerinde düşünen, zühd ü takvasıyla tanınan ve Allah’ı zikretmeyi seven bir mü’mindi. Dedesinden öğrendiği hadisleri, dedesinin efalini, akvalini (davranışlarını ve sözlerini) insanlara aktarmada örneklik teşkil ediyordu. Hz. Hüseyin ehlibeytin en gözdelerinden, Peygamber Efendimiz’in “dünyadaki reyhanlarımdan, çiçeklerimden” dediği, “cennet gençlerinin seyyidi-beyefendisi” diye niteleyip müjdelediği mümtaz bir şahsiyetti… Sevgili Peygamberimiz’in gözbebeğiydi; “öpüp kokladığı”, dizine oturtup “ehlibeytimizden” dediği, ağabeyi Hasan, babası Ali, annesi Fâtıma ile birlikte Cenab-ı Hakk’ın kendilerini “günahlardan arındırıp tertemiz kılmak istediği (bk. Ahzâb, 33.), Ehl-i Kisâ ve Hamse-i Âl-i Abâ”dan bir candı.
Acaba Hz. Hüseyin, böylesine müstesna bir çizgide, ulvi bir gayede devam ve gayret üzere iken, niçin Kûfe yollarına düştü? Bu sualin doğru cevabını bulabilmek için Kerbela öncesindeki siyâsî gelişmelere kısaca bakmakta yarar vardır.(*)
Mes’elenin tarihî serencamını ve vak’anın kıronolojisini yazı sonunda işaretlediğim kıymetli hocamızın makalesinden öğrenmek yerinde olacaktır. Bizim niyetimiz günümüzde meselenin nasıl yorumlandığı ve almamız gereken dersler, işin hikmetli cihetine bir nebze dokunmaktır. Konu hakkında kısa bir hülasa yapalım.
Hz. Muhammed (SAS)’in torunu Hz. Hüseyin ve 71 yakınının milâdî 10 Ekim 680’de Yezid bin Muaviye’nin adamlarınca şehit edilmesiyle sonuçlanan Kerbela olayı, asırlardır Müslümanların dinlemeyen acısı olarak hüzünle yâd ediliyor. Hz. Hüseyin ve beraberindekilerin muharrem ayının onuncu günü olan “Aşure Günü”nde şehit edilmesi nedeniyle “matem günü” olarak görülen gün, İslâm tarihinin en önemli kırılma noktalarından biri niteliğini de taşıyor. Emevi Devleti’nin ilk halifesi Muaviye bin Ebu Süfyan’ın uzun süren siyâsî mücadeleler sonucu 661’de halifelik mâkâmını ele geçirmesiyle başlayan süreç, halifelik mâkâmını saltanata dönüştürmek için oğlu Yezid adına halktan biat etmelerini istemesiyle devam etti.
Muaviye’nin 680’de ölümünden sonra yerine geçen oğlu Yezid, ilk iş olarak Dördüncü Halife Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’in kendisine biat etmesi talebinde bulundu. Yezid’in halifeliğinin kabulü için Ehlibeyt üzerinde kurduğu baskıyı zamanla artırması üzerine Hz. Hüseyin, çevresindekilerle Mayıs 680'de Mekke'ye doğru hareket etti. Kufeliler Ehlibeyt'e ihanet etti: Yezid'in halifeliğini kabul etmeyen Kufeliler de Mekke'ye gelerek, Emevilere karşı birlik olma teklifiyle Hz. Hüseyin ve akrabalarını şehirlerine davet ettiler. Daha önce hem babası Hz. Ali'ye hem de ağabeyi Hz. Hasan'a ihanet eden Kufelilerin bu teklifine şüpheyle yaklaşan Hz. Hüseyin, öncü olarak amcasının oğlu Müslim bin Akil'i Kufe'ye gönderdi. Kufe'de 18 bin kişi Müslim'in önünde Hz. Hüseyin'e biat etti. Ancak daha sonra Kufeliler ihanet ederek, Emevilerin Müslim'i öldürmesine göz yumdu. Kufelilerin halifeliğine biat etmesini memnuniyetle karşılayan ama Müslim'i öldürmesinden haberdar olmayan Hz. Hüseyin, aile fertleriyle Kufe'ye doğru yola çıktı. Yolda Müslim'in başına gelenleri haber alıp Kufe'ye gitme kararını gözden geçiren Hz. Hüseyin, Müslim'in oğullarının babalarının intikamını almak istemelerini söylemesi üzerine ilerleyişine devam etti.
Çölün ortasında susuz bırakıldılar
Kufe Valisi Ubeydullah bin Ziyad'ın bin askerle gönderdiği Hürr bin Yezid, kafilenin yola devam etmesine izin vermeyerek, Hz. Hüseyin'e validen yeni bir emir gelinceye kadar Kufe ile Medine arasında bir yol takip etmesini söyledi. Bunun üzerine Fırat Nehri kenarındaki Kerbela Çölü'ne önce Hz. Hüseyin, sonra Yezid'in komutanı Ömer bin Sa'd vardı. Kufe Valisi Ubeydullah, Ömer'e, Hz. Hüseyin'den Yezid adına biat almasını, aksi halde suyla bağlantısının kesilmesini emretti. Biat teklifini kabul etmeyen Hz. Hüseyin, Kerbela Çölü'nün ortasında susuz bırakıldı.
Durum değerlendirmesi yapan Hz. Hüseyin ve beraberindekiler, zulme boyun eğmemek için çarpışarak Allah yolunda ölmeyi tercih etti. Yaptığı zulüm karşısında ordusunun isyanından çekinen Ömer bin Sa'd, ilk oku atınca taraflar arasında çarpışma başladı. Çarpışmada, Hz. Muhammed'in torunu Hz. Hüseyin ve aralarında kadınların, çocukların da olduğu 72 yakını şehit oldu. Başta Hz. Hüseyin olmak üzere bazı Ehlibeyt mensuplarının başları kesilerek mızraklara takıldı. Hz. Hüseyin'in kesilen başı Yezid'e gönderildi, cenazeleri ise Beni Esed mensubu El-Gadiriye köylülerince Hair denilen yerde toprağa verildi.
Kısa bir özetini sunduğumuz o elim vak’anın sonunda almamız gereken dersler ve şehitler serdârı Hz. Hüseyin’in bize bıraktığı veya işaret ettiği ışık nedir?
Hz. Hüseyin ne yapmıştır?
Hz. Hüseyin, İslâmî değerlere uymayan, önceki yöneticilerin uyguladığı İslâm siyâset geleneğine ters düşen, tahribatı tüm toplum kesimlerini ve Müslümanların gelecek yüz yıllarını kapsayacak olan bir yanlışlığa hak ve adalet duygusuyla karşı çıkmış ve dâvâsı uğrunda şehit düşmüştür. Bize düşen, Sünni olsun Alevi olsun bir Müslüman olarak Sevgili Peygamberimiz’in dünyadaki reyhanlarından/ çiçeklerinden bir çiçek ve cennet gençlerinin beyefendisi olan ehlibeytin gözbebeği Hz. Hüseyin’in şehadetinin manasını, onun haksızlığa karşı çıkışındaki şuuru kavramak ve kendisinin de dediği gibi- dâvâsı uğruna canını feda etmesinin Müslümanlara muhabbet ve birlik-beraberlik olarak dönmesini sağlamaktır. Nitekim ölmeden önce onun son sözlerinden biri anlam itibariyle (yaklaşık olarak) şöyledir:
“Yüce Rabbim! Gökten merhametinle bana güç kuvvet indirerek düşmanlarıma beni galip getirmeyeceksen, şehadetimi Muhammed ümmetinin hayrına, kurtuluşuna vesile kıl. Haksızlığa, zulme, dayatmaya karşı, hak adına yürüdüm. Gerekirse bu uğurda canımı vereyim. Eğer galip gelemeyeceksem, sırtım yere düşecekse hak dava uğruna akan kanımı bir hayrın, Müslümanların bir silkinişinin, bir güçlenmesinin sebebi kıl!”
İşte Hz. Hüseyin’in vefatından önce tüm Müslümanlara mesaj niteliğinde söylemiş olduğu bu sözler, kıyamete kadar gelecek tüm Müslümanlar için derin anlamlar taşımaktadır. Evet, bu mesaj gerçekten çok önemlidir. Zira Hz. Hüseyin bu sözleriyle bizzat bize Kerbela’yı nasıl anlamamız gerektiğini açıklamaktadır.
Her Müslüman, Yezid’e karşıdır, Hz. Hüseyin’in dâvâsındaki samimi mücadelesini muhabbetle desteklemekte ve Peygamber Efendimiz’in aziz torununa gönül bağlamaktadır. Milletimiz, ehlibeyt sevdalısıdır; tekrar söyleyelim ki milletimiz içinde Yezid taraftarlığı tarihin hiçbir döneminde olmamıştır, bugün de yoktur. Dolayısıyla Kerbela konusunu bütünleşmenin dinamik bir unsuru sayacakken, kör bir gadap ve hiddetle yola çıkıp kaba saba ithamlara basamak yapmak, hiçbir zaman tasvip edilemez. Bu yüzden diyoruz ki, Hz. Hüseyin Efendimiz’e reva görülen muamele sebebiyle ağlamak ne kadar muhteremse, bu acıklı hadiseyi doğru okuyup doğru anlamak, doğru sonuçlar çıkararak ibret almak ve toplumun bütünleşmesine vesile kılmak da o derecede hatta daha ziyade önem taşımaktadır. İnanıyorum ki, Allah Rasulü’nün mümtaz torunu Hz. Hüseyin’in bizden beklediği ve istediği de budur. Bu olayda sevgi, saygı, hakka, hukuka riayet, insana hürmet, insanın fikrine önem vermek, dinlemek, anlamak yok olmuştur! Dolayısıyla bizler, İslâm toplumunda insanlar arası ilişkilerde kaybolan bu değerleri öne çıkarmalıyız. Bu vesile ile ifade etmek gerekir ki, her yıl muharrem ayında Kerbela Faciası’nı, acıların tazelenmesi, yaraların yeniden açılması için değil, Hz. Hüseyin Efendimiz’in uğrunda canını feda ettiği hak, adalet, rahmet, merhamet, müsamaha ve şefkat duygularının yeniden ihyası ve her meslekteki insan ilişkilerine yeniden yansıması için anmalıyız!
Evet… Keşke Hz. Hüseyin’in başına bu hadise gelmeseydi, bu acıyı her yıl yeniden yaşamasaydık, ama bu da bir ibret olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü Hz. Hüseyin haksızlığa karşı bir ışık yakmıştır, zalime karşı direnmiş ve doğruluk adına samimi bir yürüyüş içinde olmuştur. Belki muvaffak olamamıştır ama tarihe bir referans ve ibretli bir dipnot koymuştur. Hak ve adalet adına cesur davranmanın, hak ve adalet adına ayakta durmanın bir modeli ve örneği olarak Hz. Hüseyin en önlerde, en yüksek mevkilerdedir. Allah Teâlâ, Habib-i Kibriya Efendimiz’in bu muhabbetli torununa rahmet etsin ve sevenlerini şefaatine eriştirsin! Vesselâm… (Not: 15 Temmuz Şehitlerine Rabbimden rahmet diliyorum.)
----------------
(*) Kerbela’da Neler Oldu?, Prof. Dr. Hüseyin Algül, 16.07.2024, Diyanet İşleri Başkanlığı Dinî Yayınlar Genel Müdürlüğü.