Şehitler için ağlıyormuş gibi yapıp Esad’a ağlayanlar

Şehitlerin intikamı alındıkça ve Rejimin imha olma ihtimâli belirdikçe paniğe kapılan mandacı muhipler, yeniden “Ne işimiz var İdlib’de?” nakaratını söylemeye başladılar. “Ne işimiz var İdlib’de?” sorusuna cevap vermeyi bile abes buluyorum. Ancak, bu soruyu sorup duranların, askerimize yapılan saldırı üzerinden arzu ettikleri netîceyi elde ettiklerinde “İyi ki İdlib’e gitmişiz” diyeceklerinden hiç şüphem yok! Ellerini ovalayıp “O gün geldi” diye heyecanla bekleyenler, bu günlerde şehitlere ağlıyormuş gibi yaparken, aslında yaşadıkları hayâl kırıklığına, Esad’ın her gün açıklanan kayıplarına, İran’ın oraya gönderdikleriyle muta nikâhlarından doğanlara ağlıyorlar…

REGAİB gecesi İdlib’den gelen acı haber, ne yazık ki içeride birilerini iç sevince boğdu. Fetullahçı alçakların Şubat sonunda bir şeyler olacağına dair söylentilerine iman edenler, bu acı haberi o olacak şeyin bu olduğunu düşünerek heyecana kapıldılar. Milletten korkmasalar sevinç nâraları atma merhalesine gelenlerin hevesi çabuk kursaklarında kaldı.

Önce sosyal medyada ve WhatsApp gruplarında felâket haberleri yaydılar. Şehit sayısı üzerinden uzun süre algı operasyonu çektiler. Yalanları çökünce de, “Sayı daha fazla imiş de gizli tutuluyor, bilerek açıklanmıyor” yalanına sarıldılar.

“Saklanıyor” dedikleri şey sanki bir eşya… Bir evlâdın ölümü nasıl saklanır, kimden saklanır, bunu bile düşünemeyecek derecede beyin fonksiyonlarını yitirdiler!

İlk saatlerde aldıkları haberle artık Türkiye’nin durdurulacağına inandılar. Ellerini ovalayıp, 15 Temmuz öncesi düşürttükleri Rus uçağı ile elde etmek istediklerini, bu kez 33 askerimizin şehit edilmesi ile elde edebileceklerine inandılar.

Bu olaydan sonra iki beklentiye kapıldılar.

Birinci beklentileri, Türkiye’nin geri çekilmesiydi. Türkiye geri çekilirse içerisi karışacak ve bu sayede içeride her türlü operasyon yapma fırsatı doğacaktı. 

İkincisi ve daha önemlisi, Türkiye-Rusya ilişkileri tamamen kopacak, Türkiye yeniden NATO’nun kucağına oturtulacaktı.

Beklentileri boşa çıktı, kumpasları çöktü!

Türkiye bu şerden bambaşka bir hayır çıkarttı…

***

O gece Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde toplanan güvenlik zirvesinde tarihî kararlar alındı. Bu hain saldırıyı gerçekleştirenlere karşı mütekabiliyetin ötesinde karşılık verilmesi kararlaştırıldı.

Her ne pahasına olursa olsun, Rejim’e en ağır bedelin ödettirilmesi için bütün imkânların seferber edilmesi emri verildi.

Herkesin sorusu ise, hava desteği olmadan Rejim’e nasıl operasyon yapılacağıydı.

Bir anekdot anlattıktan sonra devam edeceğim…

2012 yılında Esad rejimi, Türkiye’nin savaş uçağını kendi hava sahasının dışında vurmuştu, malûm…

O zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, bunun bedelinin en ağır şekilde Esad’a ödettirilmesini ister.

Suriye’nin hava savunma sistemi gerekçe gösterilerek, ne yazık ki emredilen yapılmaz.

Aynı gerekçe, üstelik bu kez Rusların Suriye’deki varlığı ile göz önünde bulundurulur, ancak bu kez İHA ve SİHA konusunda devrim yapmış bir ülke vardır.

O gece, “Nasılsa insansız, düşürülürse düşürülsün” denilerek, insansız hava araçlarına “Vurun!” talimatı verildi. Dünya savaş tarihine geçecek yöntemlerle İdlib semâlarına yönelen İHA’larla 9 yıldır Suriye halkına kan kusturan Esad rejimine çok ağır darbeler indirildi. Aynı hücum devam ediyor.

***

Türkiye’ye kurulan bu tuzak sonrası ABD mandası, İngiliz himayesi, NATO şemsiyesi hayâli kuranlar, bu karşı operasyonla hüsrana uğradılar.

Şehitlerin intikamı alındıkça ve Rejim’in imha olma ihtimâli belirdikçe paniğe kapılan mandacı muhipler, yeniden “Ne işimiz var İdlib’de?” nakaratını söylemeye başladılar.

“Ne işimiz var İdlib’de?” sorusuna cevap vermeyi bile abes buluyorum. Ancak, bu soruyu sorup duranların, askerimize yapılan saldırı üzerinden arzu ettikleri netîceyi elde ettiklerinde “İyi ki İdlib’e gitmişiz” diyeceklerinden hiç şüphem yok!

Ellerini ovalayıp “O gün geldi” diye heyecanla bekleyenler, bu günlerde şehitlere ağlıyormuş gibi yaparken, aslında yaşadıkları hayâl kırıklığına, Esad’ın her gün açıklanan kayıplarına, İran’ın oraya gönderdikleriyle muta nikâhlarından doğanlara ağlıyorlar…