Şehir

Şehir yârendir; gözyaşlarınızla büyümüştür çimenleri, gülüşünüzle çınlamıştır dağı taşı, her yeri. Sizin için saklar geçmişi, sizin için bekler geleceği.

ŞEHİR… Bir anadır; rahminde saklar insanları. Toprak verir, hava verir. Kar boran olsa da ardından gelen güneş rahmetindendir. Yaratan’ın emrinde, bizim hizmetimizdedir.

Şehir canlıdır, insan nefesi ile yaşar, kendine sığınanları ana gibi bağrında saklar. Şehir dosttur, anılarınızı onunla yaşar, bütün dünyadaki şehirlerden en iyi onu tanırsınız. Dosttur işte, kendi varlığınızı onunla arza kazırsınız.

Şehir, biraz da sizin eserinizdir. Düşünceleriniz, hayâlleriniz şekillendirmiştir sokaklarını, sonra adımlarınız yıpratmıştır kaldırımlarını, böylece siz açığa çıkarırsınız mahrem bağrında sakladıklarını.

Şehir yârendir; gözyaşlarınızla büyümüştür çimenleri, gülüşünüzle çınlamıştır dağı taşı, her yeri. Sizin için saklar geçmişi, sizin için bekler geleceği.

İnsanlar sizi kolay bırakırken, şehir daha vefalıdır, bırakmaz öyle sizi. Siz bıraksanız bile açıktır hep elleri. Bir yere gitmez, yer değiştirmez, bekler gidip vefasızlık edeni. Ana gibi, kavruk elleri yüzünde bekler dönmenizi.

Şehir… Yaşadığınız şehir… Vatanınız, yaşamınız, toprağınız, her şeyinizdir. Siz, şehrin her şeyi…

Benim de bir şehrim var. Ömrümü şekillendiren yıllar, Bursa’nın kollarında can buldular. Her sabah yeniden tanıyorum bu şehri. Her akşam yeniden özlüyorum. Okyanuslar kadar derin, mavi bir özlem, can yakıcı kırmızı bir hasret besliyorum. Her sokağında bir hatıram, her caddesinde nefesim var. Artık yabancı değil etrafımdan geçen kalabalıklar. Kimiyle çay içmişim, kimiyle aynı derde omuz vermişim. Şehir bir köprü, kimlerle ağlamış, kimlerle gülmüşüm.

Bir şehri en çok “terk edeceğiniz zaman” tanırsınız; bırakmaz hatıralarınız, kapanır dizlerinize. Bırakmaz sizi şehir. Öyle yaşanmışlıklar hemen eskimez, hatıralar eski çeyiz sandıklarına hemen girmez. Bırakmaz işte yakanızı şehir, neler yaşadığınızı vurur zihninize zihninize. Küser sonra bırakıp gideceğinizi bilince…

Şu duvarlarda ellerimin izi, havada hâlâ kahkahalarımın sesi… Kim hüzünlenmeden terk eder ki yaşadığı şehri?

Adımlarımın yıprattığı merdivenler, her hâlimi inceleyen meraklı gözler… Mahallenin Ayşe teyzesi, komşunun camdan hiç gitmeyen gölgesi… Daha doğan, bugün genç olan çocuklar… Hâsılı, sokaklar katar katar bağrında anılarımı saklar.

Yaşadığınız şehir siner benliğinize. Hatta yaşadığımız bütün mekânlar, aslında kimliğimizi oluştururlar. Meselâ dedemizin eski ahşap radyosu, nenemizin tahta sandığı tâ yaşandığı zamandan dem vururlar.

Şehir akar içimize bir su gibi; ruh damarlarımızda dolaşır, oluşturur kimliğimizi, donatır tüm benliğimizi. Ne karadır hani acı hatıralar, ne beyazdır mutlu uyanılan sabahlar. İşte hepsini şehir bağrında saklar!

Şehir tarlasına hatıra ekeriz her geçen gün; biraz gülücük dikeriz, biraz hüzün. Eğer bir şehri terk edecekseniz, elinizde bavul, akşam vakti, onu tepeden izleyin. Göğe çıkan uğultular içinde sizin sesinizi de arar, sizsiz eksik kalır, sizsiz solar ışıklar. 

Evinizin üstüne kara bir perde düşer, sanki ölüm sessizliği siner. Daha gitmeden, her bir taş sizi özler.